Kadının biri çocuğunu da
çarşıya götürmüştü.
Çocuk annesini kaybetti; bir
hayli ağladı.
Zaman, zaman başına topraklar
saçıyor, zaman zamanda kanlı gözyaşları döküyordu.
Onu toza toprağa bulanmış,
kanlı gözyaşları döküyor görünce helak olacağından korktular da,
Annenin adı ne diye sordular,
söyle dediler.
Çocuk bilmiyorum dedi.
Peki dediler, deli misin sen?
Evin nerde, neden
söylemiyorsun?
O çukura düşmüş, yol yitirmiş
çocuk, benim evden de haberim yok dedi.
Bari dediler, mahallenin
adını söyle de bu halden kurtul.
O canım derd içinde,
mahallenin adını da bilmiyorum dedi.
Peki dediler, ne yapalım
sana?
Sen yanıp yakılıyorsun, biz
de eriyoruz.
O yol yitirmiş çocuk dedi ki:
Annemin adını bilmediğim gibi
Mahallenin adını da
bilmiyorum; annemden başka hiçbir şey bilmiyorum ben.
Aciz bir halde kimsesiz
kalakalmışım; bana ancak annem gerek.
Canım kanlar içinde, annem
gerek bana; başka bir şey bilmiyorum ben.
***
Sen de dert sahibiysen vuslat
(buluşma) haremine (yalnız,
baş başa) yol bulursun.
Ama kanlar
yutamazsan gerçek dileğine eremez, istediğine kavuşamazsın.
Fakat sen, sen değilsin;
varlığın, onun bir aksi; o yüzden iyisin, hem de güzelsin.
Ey iyi gören, iyisin ama bir
akisten ibaretsin; o değilsin; onu görmeye bak.
Halin nicedir, ona dikkat et.
İyi olan sen değilsin, asıl iyi olan gizli.
Sen kendini, şu canını,
bedenini görme; onu görmeye çalış.
***
İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ ATTAR M.E.
B. ŞARK İSLAM KLASİKLERİ
*
Yaren,
Bilmen gereken Tanrı’dır.
Onu bilmek, onu öğrenmek
yolunda gidersen aslına gidersin.
Tanrı sana bakarken ne diye
ona bakmıyorsun, ne diye görmüyorsun.
Şaşırdın da kendinin var
Tanrı’yı yok mu sayıyorsun? O tanrının yıldızlara yükselttiğidir.
Ulu Tanrı, insanı kendinden
bizzat bilgin, bilen ve bilgili yarattığından, insan da kendi varlığının
yüksekliğinden, zaman zaman Tanrının kendisini ve güzelliğini görür.
Her şey insandadır.
O tanrının yüzünün (gerçekliğinin) aynasıdır.
Bunun için insan her
dilediğini kendisinden istemelidirler.
Âdem’i kendi suretinde
yarattı, hadisi gereğince Tanrı, insanda kulluğun sıfatına zıt olan Tanrılık
sıfatını ödünç olarak bulundurmuştur.
İnsan büyük bir şeydir ve
içinde her şey yazılıdır.
Fakat karanlıklar ve perdeler
bırakmaz ki içindekileri okuyabilsin.
İnsan konuşan bir hayvandır,
derler.
Şu halde o, iki şeyden
oluşmuştur.
Bu dünyada onun hayvanlık
tarafının gıdası, bu şehvet verici şeyler ve arzulardır.
Özünün, yani insanlık
tarafının gıdası bilgi, kontrol ve tanrının yüzüdür. İnsanın hayvanlık tarafı
Hak’tan, insanlık tarafı ise dünyadan kaçmaktadır.
Her insan büyük bir âlemdir.
İnsan düşünceden ibarettir,
geri kalan et, kemik, sinirdir.
İnsanda o kadar büyük bir
aşk, hırs, arzu ve üzüntü vardır ki yüz binlerce âlem kendisinin olsa yine
huzur bulamaz.
Bu zevklerin, arzuların hepsi
bir merdivene benzer.
Merdiven basamakları oturup
kalmak için elverişli değildir; üzerine basıp geçmek için yapılmıştır.
Uzun yolu kısaltmak, ömrü bu
merdiven basamaklarında heder etmemek için çabuk uyanın ve durumu bilen insana
ne mutlu!
İnsanın gerçek mahiyet ve
değerini Mevlana kadar bilen ve bir insana layık olduğu değeri Mevlana kadar
inanarak verebilen insan azdır sanırız.
FİHİ MAFİH MEVLANA
Çeviri Ülker TARIKAHYA Maarif
basımevi. 1954
*
RAVLİ