Rindin biri, yana yakıla bir
dükkânın önüne gelip durdu.
Dükkân sahibinden bir şey
istiyordum ama o da vermiyordu bir türlü. Bir hayli durdu dükkânın önünde.
Sonunda canı sıkılan dükkân
sahibi, seni yaralamadan hiçbir şey vermem dedi;
Seni yaraladım mı, ne
istersen iste; bunu razı olmazsan istediğin kadar bekle, söylenedur.
Rint, elbisesini sıyırdı;
vücuduma bak dedi; Bedeninde tepeden tırnağa kadar yaralanmış, dağlanmamış bir
yer bulursan,
Orayı yaralayayım de; yüzlerce
yara almamış bir yerim var mı? Bilmiyorum ki?
Yarasız bir yer bulursan
maşallah, nazar değmesin sana; orayı yarala, hiçbir günahın olmaz.
Baştan ayağa dek yarasız,
beresiz yerim yok; bari bir şey ver de lütfünle esenleşeyim.
Bugüne bugün, bedenim tamamıyla
yara bere içinde; artık yaralanmak nöbeti canıma geldi.
Allah’ım ben o yoksulum ki
bedenimde yüzlerce yara almamış bir yer yok.
Baştan ayağa dek bütün
bedenim, nasıl ararsan öyle, nasıl dersen o çeşit, o kadar yarayla dolu.
Bir soluk bile rahatım yok;
yüzlerce yaradan baş kaldıramıyorum.
Ama bir soluk bile yüzlerce
yara almasam, ömrümden bir rahat bulamam, ömrümde huzura kavuşamam.
Baştan ayağa dek
derdin ta kendisiyim ama derde de
doyarsam kâfirim.
Senin âleminden
bana, yalnız gamın gerek; senin gamın var
ya, başka bir gamım yok benim.
Yazıklar olsun ki yüz binlerce
canım yok; olsaydı da hepsini senin gamının ayakları altına dökseydim.
Kulağıma hay huy sesleri
gelmede, senin adını duymadayım; bütün bu seslerle de coşmaktayım,
köpürmekteyim.
Seni gördüm de
varlığımı yok ettim, seninle dirildim de kendi varlığımdan, benliğimden öldüm.
Hep bu halde olursam
olgunlaşırım; ama varlığıma, benliğime büründün mü, benim zevalim (uzaklaşmam) o vakittir.
Tanrım, bu gönlü coşkunun
elini tut; gönlümü sıkan şu zamandan kurtar beni.
Can boğazıma
gelince, halktan hiçbir ümidim kalmayınca, bedenimi mezarda aydınlat; gönlüme
ebedi bir bilişlik ihsan et.
ŞARK İSLAM KLASİKLERİ
*
RAVLİ