Mesut oğlu Abdullah’ın bir
cariyesi vardı; yüzlerce hünere sahipti.
Abdullah’ın paraya ihtiyacı
oldu; o cariyeyi satmaya kalkıştı.
Dedi ki:
A gönüller alan, yürü,
elbiseni yıka, saçını tara.
İhtiyacım var, seni satmaya
mecburum; gönül yıkkınlığına bedenin haraç vermesi gerek.
Cariyecik, efendisinin
buyruğuna uydu; başındaki iki üç ağarmış saçı kopardı.
Derken o ağarmış saçlarını
görünce binlerce elemle gözyaşları, yüzüne akmaya başladı.
Mesut oğlu Abdullah, onun
gözlerinden bulutlar gibi yaş döküldüğünü görünce,
Neden ağlıyorsun dedi; benim
cariyemsin, seni satacağım dedim.
Ama şimdi kendime ahdettim;
satmayacağım seni; coşup ağlama.
Cariyecik dedi ki:
Ben onun için ağlamıyorum;
hüküm senin; satabilirsin beni.Şunun için ağlıyorum ben; birisinin hizmetinde ömrümü yitirdim.
Saçım, onun hizmetinde
ağardı; sonunda ümidim kalmadı; ümitsizliğe düştüm.
Ne diye birisinin
hizmetinde ömrümü yok ettim ki sonunda o, bir derde düşünce beni satıyor?
Ne diye gençliğimi
bir yerde harcadım ki ihtiyarlığımda beni, bir para karşılığında satmaya
kalkışıyor?
Ne diye bir yerde
ömrümü harcadım ki hizmetim kabule geçmedi de karşılığında satışa çıkarıldım?
Önümde, hizmetimin makbul
olacağı bir kapı varken neden bir başkasının kapısına
yol buldum, başkasına hizmet ettim?
Birinin, öyle bir kapısı
varken başka kapıya nasıl yol bulur da gider?
Efendi, sen benim sözüme
bakma, işitme benim laflarımı; hiçbir şeye değmem ama sat beni gitsin.
O anda Cebrail, o zevalsiz
büyüğün,(Hz. Peygamber’in), o dolunayın huzuruna
vardı da dedi ki:
Tanrı Abdullah’a şöyle
buyurdu; ey vefalı er, bu derde bu devayı(Çareyi)
layık görme.
O cariyenin Müslümanlıkta
saçı ağardı; azat (hür) edilmekten başka bir şey
yapılamaz ona.
***
Tanrım, değil mi ki sana
kulağı halkalı bir kulum (köle) ben;
ihtiyarlığımda satma beni.
Kulluğa ait bir şeyim yok;
buna güvenemem.
Ama Müslümanlıkta ağardı
saçım.
Beni satarsan canım yanar;
cehennem, böyle bir anda alevlenir işte.
Canın yanışından, gönlün
kavruluşundan ne elde edilebilir?
Bir karıncanın, böyle bir
günde neye gücü yetebilir?
Ey sırları bilen, yüceliğin
hakkı için aciz hendeğine atma beni.
Kahrının elinden muma
döndürme; lütfünden, kereminden mahrum etme beni.
İyi, kötü ne yaptıysam,
yapmadım say, lütfünle beni, bir uğurdan benliğimden kurtar.
Yaptığım her iyi, kötü iş,
ümitsiz bir hale soktu beni; boynuma bir zincir kesildi.
Beni uyandırmamayı
diliyorsan, gaflet uykusunda ölü say beni.
Başı dönmüş biriyim, aşağılık
biriyim; sense yücesin, yükseksin.
Beni aşağılattığın gibi
yücelt, yükselt.
Nice zamandır sana
tutulmuşum; bana, senin tarafına, yakınlığına bir yol göster.
Kapıyı aç, bunağın say beni;
gönlümü al, hayran et beni.
Benden, bana birçok kötülükler geldi; Allah’ım,
Allah’ım sen beni, benden kurtar.
Beni benden kurtar;
kurtarırsan, lütfündür senin bu; dilediğini yaparsın, her şeye gücün yeter
senin.
Beni, benliğimde bırakma;
varlığımı, benliğimi al.
Kendime doymuşum ben;
varlığımı da yoğa say; yok et gitsin.
Neyim, nasılım, bilirsin sen;
bu bilgin hakkı için şu kan denizinden kurtar beni.
Beni bensiz bırak da kendine
al; bir daha da varlık verme bana.
Beni köpeğin say, kapından
kovma; kapında bir kemiğe razı köpeğinim senin.
Kapından bir kemik parçası
bulursam ihtiyar feleğe bile sofra döşerim ben.
ŞARK İSLAM KLASİKLERİ
*
RAVLİ