O tertemiz can, Üveys’ten (Mecnun) sordu; dedi ki:
Filan otuz yıldır diyorlar,
Bir mezar kazmış, oraya da
kefenini asmış; boyuna o mezarın başında oturmaktaymış; bir an bile ağlamaktan
usanmıyormuş.
Gündüz huzuru yokmuş,
geceleyin uykusu; ağlamaktan gözlerinde yaş kalmamış.
Öyle bir korkuya düşmüş ki
dünyada hiçbir korku çeken o hale düşmemiş.
A yaradılışı temiz er, o
adamı gördün mü sen?
Üveys o adama, beni oraya
götür dedi.
Oraya gidince onu, ölüm
kılıcının korkusuyla yarı canlı bir halde buldu.
Ağlayıp inlemekten, eriyip
zayıflamaktan bir hayale dönmüş, arık bedeni bir yeni ay kesilmiş.
Gözlerinden sel gibi kanlar
akmada, gönlü ateşlerle dolu, dili bir yalım (ateş)
sanki.
Önünde kefen, karşısında,
kazılmış bir mezar; ölüye dönmüş, mezarın başında oturmuş.
Üveys ona, ey sırlara mahrem
(gizli bir sırları bilmeyen) olmayan dedi; bu
mezarla, bu kefenle Tanrı’dan kalmışsın sen.
Kendi hayaline tapmadasın; mezarla kefene kulluk (Severek bağlanmışsın) etmedesin.
Seni mezarla kefen oyalamış; nice yıllardır Hak’tan
ayırmış gitmiş.
Otuz yıldır mezarla kefen,
sana put olmuş; Tanrı’ya gideceğin yolda bunlar, yolunu kesmiş.
O adam, önünde bu felaketi
görünce, o yoksul aşık, bunu anlayınca ölüm haline geldi.
* Gerçek
sırrından kör olduğunu anlayıp bir nara atıp mezara düştü.
Bir kuş gibi varlık
tuzağından uçup gitti; öldü de puta tapmaktan kurtuldu.
Senin perden de şiir; onunla
perde ardında kaldın; sen de bu putla Tanrı’dan mahrum kalırsın.
Çeşitli putlar vardı; hepsini
kırdım geçirdim de şimdi şiirimin önünde puta tapmaktayım.
Tahtadan yonulup yapılmış
binlerce put kırdım da şimdi altından yapılmış bir put,
bana bağ oldu, ona bağlandım.
Bu kaydı da terk edersem
uçarım; edemezsen baş aşağı bir halde şu kayıt içinde ölür giderim.
Put kaydıyla Tanrı’dan geri
kalırsam, nasıl sırdaş olabilirim Tanrı’yla?
Ama başıma gelen belayı da
iyice biliyorum ki benden geldi.
* Attar, sana bu kadar söz
söyledi; bir kerecik de kendisine hitap etseydi,
Değeri, yedinci kat
göğü de geçer, kutlu melekleri de aşardı.
Ne şaşılacak hikâyedir ki
sözün şomluğundan (uğursuzluğundan) köpek bile
kurtulur da insan kurtulamaz; söze bağlanır kalır.
A gönül, değil mi ki konak
yerin burası değil, buradaki suyun, ekmeğin, yerin, yurdun, baş aşağı düşmektir
ancak.
Değil mi ki başını bu
kayıtlardan kurtaramıyorsan; kan yut da ah etme.
Nice zamandır dil kesildin;
şimdi de erler gibi baştan ayağa kulak kesil.
Dilden nice afetlere uğradın;
altın, sustuğundandır ki yüceliklere ermiştir.
Ağzında iki dili vardır da
kalem, o yüzden daima baş aşağıdadır.
Terazi, damağından dilini
çıkardı da günler, bir bir, arpadan arpaya hesabına baktı onun.
Adalet sahibi Tanrı, yarınki
mahşer gününde dilini tutar da her uzvuna ayrı ayrı dil verir.
Süsen (Çiçek), o dili varken gene de dilsizliği seçti de o
yüzden hürlüğe kavuştu.
Bir şey olacaksan,
dağ gibi sus; ağzında köpük, deniz gibi
coşma.
***
İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ ATTAR M.E.
B. ŞARK İSLAM KLASİKLERİ
*
RAVLİ