Tanrı’ya tapan, sırlarda eli
olan adamın biri bir gün şöyle dedi:
* Neyin varsa, ne lazımsa
sana, onlardan geçmek, onlara sahip olmaktan iyidir.
(sahip
olduğuna bağlanır, onun bekçisi, esiri olursun)
* İki dünyada da senin olan şeyin, sende
olmamasından daha iyidir. (Sahipolduğun seni bağlayacağından
daha güzelinden mahrum kalırsın)
* İki dünyada esenlik yurdu
olsa, cennet kesilse, canımın seyir seyran yeri olan bu yer yeter bana.
(vücudun
değil de, canının gezindiği can âlemi yani ilahi âlemde fikren gezinmek
(öğrenmek, tanımak, uygulamak) bir insanı öyle ruhunu doyurur ki, dünya
âlemindeki isteklerin hiç durumuna gelir)
* Tertemiz canım cennete
döndü; bana, kurulu yay gibi yüzlerce müşteri bulunur.
(İnsan sevilmek,
saygın olmak ister ya, can âlemini tanıyınca avcı olursun, avlayacağın gönüllü
hedef olan canlar sevinçle müşteri gibi gelirler)
* Böylesine bir cennet; fakat
böyle bir hem demim (gönül arkadaşı) bile yok. Aşk sırlarıyla dolu bir gönül;
fakat sırları saklayan bir kişi bile bulunmuyor.
* Gördüğüm her arkadaş bir
perde kesilmede; bu yüzden, her solukta bana arkadaş olan, ancak kitap.
Kimseyi arkadaş göremiyorum
ki ona gamımı söyleyeyim, onunla dertleşeyim.
Gönülde yalnız bana ait öyle
bir dert var ki bunca söz, o dertten doğuyor.
* İster az söyleyeyim, ister
çok; ne diye birini arayayım da ona söyleyeyim; kendimle söyleşirim.
(yazarak
veya gönlünle aklını konuşturarak) ( Akıl ile gönül aynı konuda birleşemezlerse tartışırlar.
Elin kolun oynar, kendin söz söyler, kendin dinlersin.
Dışarıdan bu halini gören delirmiş der.
Oysaki sen gönlünle aklını bir yapmaya, akıllı davranışı gerçekleştirmeye çalışıyorsundur)
* Âlemin çevresine el attım;
fakat kendime uygun bir arkadaş ele geçiremedim.
* Arkadaş sandığım da bana
teselli vereceğine her solukta sıkıntı vermede.
*Bunca adamın içinde, hiçbir
yerde, kıl kadar vefa (sevgi ile bağlanarak dostluğunu
devam ettiren) göremiyorum.
* Bende bir zerre vefa yokken
başkasından vefa bekleyişi içinde olmam yerinde bir şey değil.
* Ben bile bir zamancağız
olsun kendimi sır içinde saklayamıyorum, artık dünyada kim saklı olabilir bana?
* Din yoldaşları arasında da
bir adam göremedim, saflıktan ve içi temizlikten bir toz bile bulamadım.
* Yetiştiğim yere de birçok
defa gittim; ama bilmem ki bu gidişten ne fayda elde ettim?
A gönül, seninle düşüp
kalkanlar, eşlerin, dostların gittiler.
Sen ne zamana kadar sevdalara
dalacaksın?
Yürü git; ne vakte dek bugün
yarın diyeceksin?
İşsiz güçsüzler gibi dünyayı
yedin, sömürdün ama bir zamancağız olsun, kendi işinin peşine düşmedin;
göremiyorum bunu.
Seher çağının soluğu da var;
ama seninle gerçekten solukdaş (aynı ülkü ve değerleri
paylaşmak) değil ki.
* Şimdi bir işe koyul, çünkü
vaktin var.
Bir ateş yak, alevlendir;
çünkü hararetin var.
(İsteğin
iyi bir amaç olmuşken verimli sonuç almaya çalış)
* İster sarhoş olsun, ister
ayık; hepsi de yatıp uyudu; sen ne vakit uykudan uyanacaksın?
* Ne vakte dek böyle ince,
böyle güzel sözler söyleyeceksin; oysaki sana, gönül evini bir iyice süpürüp
arıtmak gerek.
* İbrahim peygamber gibi
sözler söylüyorsun ama neden Nemrut’çasına harekette bulunuyorsun?
Bir iş eri olarak ölmeye
kudretin yok; fakat pis ölürsen ne de hasret bu.
Niceye bir sözün çevresinde
dönüp dolaşacaksın?
Aslan gibi bir ersen hal
âlemine ( uygulayarak yaşama geçirmek) ayak bas.
Gönlün sözle huzur bulursa
nerden erlerin halinden haberdar olacak, nerden hal ehli olup ad şan kazanacak?
(Sözle
yetinirsen, uygulama esnasında olan öğretilerden mahrum kalırsın.
Çünkü Tanrı
vereceği nimetleri çalışmanın, çabalamanın, uğraşının içine koymuştur.)
* Bu söz, nihayet bir
kabuktur; artık erler gibi hal iste, hal ehli olmaya bak.
(Sözü doğru ve
yararlı bulduysan yaşamına uygula)
Sen aziz ömrünü tamamıyla
sözle geçirdin; ne vakit işe koyulacaksın?
Görüyorum ki putun (sevgiyle bağlanıp değer verdiğin), boyuna şiir; puta
tapmaktan başka hünerin, sanatın yok.
***
İLAHİNAME II FERİDEDDİN-İ ATTAR M.E.
B.
ŞARK İSLAM KLASİKLERİ
*
RAVLİ HAL yaz blogtan oku.
*
RAVLİ