1 Ekim 2012 Pazartesi

ŞEMSİ TEBRİZİ VE KURAN’IN YORUMUNU KİM YAPAR

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

 Şimdi sen de diyorsun ki:
«Hiç iyi değilim, ya içimde bir rahatsızlık var yahut bir sıkıntı var bende.»

Çünkü sen benim canımın içindesin, orada yer tuttun.
Can içinde etki yapıyorsun.

Ey Efendi, Çelebi!

Bu isteklerinden, boynumuza sarılıp öpmelerinden, nazım yolu ile başka yollardan bir takım cilveler göstermesinden anlıyorum ki, bende Allah tarafından yargılanmak nişanesi var.

O tarafa düşmem yakındır.
Günahları bağışlanmış kullar arasında dalıp gideceğim bunun belirtileri var.

Ulu Allah Kuran’da, «Onlara ayetlerimizi ufuklarda göstereceğiz,» buyuruyor.
Bununla ne diyor bize?

Ufuklarda ayın iki parça olması mı?
Yaz mevsimi mi?

Sonra aynı ayetin altında «Ve onların nefislerinde,» buyuruyor. Hastalık veya sağlık mı?
Bunlar ne güzel yorumlardır.

Ey tefsirciler, başka bir anlatışa göre de ufuklardaki ayetler, ayın yarılması ve mucizelerdir!
Nefislerdeki de, gönül açıklığıdır.
Şüphe yok ki o hak’tır.

Yani şüphesiz Allah haktır; Muhammed de haktır.
Ne güzel yorum bu!
Ama hakikat yolcuları ve Allah erleri içindir bu.

Her bir ayette bir müjde var, bir aşk kitabı gibi!
Kuran’ı onlar bilir.
Kuran’ın güzelliği onlarda yüz gösterir, onlarla cilveleşir.
«Şüphesiz o haktır,» demek ne demektir?

Yani Allahın kim olduğunu herkes bilsin diye:
«O haktır şüphesiz,» demek bir yorumdur.

Kutsi (Kutsal) var iken Tusî’yi (Yorum yapılarak manalandırılmış) ne yapalım.

Rahman suresinde, «Allah Kuran’ı ona öğretti,» ayetinden anlaşılıyor ki, Kuran’ın tefsirini (Mana bakımından yorumunu) yine Allahtan dinlemek gerektir.

Bunu Haktan başkasından dinleyemezsin.
O yorumcuların tefsiri onların kendi halidir.

Yoksa Kuran’ın tefsiri değil. (M. 202)
Kuran’ın sözlü tercümesini beş yaşındaki çocuklar bile yapabilirler.

Hazreti Mustafa (Allah’ın selâmı ona olsun) Ebû Hüreyre’ye uğramıştı.
Onun pek çekingen davrandığını anladı ve sordu:

«Niçin böyle çekingen davranıyorsun, perhiz ediyorsun
«Temiz değilim de ondan,» dedi.

Peygamber, «Mümin pis olmaz,» buyurdu.
«Zararı yok, öyle kara yüzlü durmanın ne gereği var?»

Diyelim ki, yoldan bir kızcağız geçer, kendinde bir hareket duyarsın. Bunu başkaları anlarsa seni ayıplar, anlamazsa sana işinle meşgul olmak gerekir.

Bir rastlantı sırasında Mahmud’un annesi oğlunun içkiyi yasakladığım görüyor:
«Afiyet olsun sana, mutlu ol oğlum, beni de mutlu ettin,» diyor.

O bunu yapmayaydı, incinirdi; yatakta uykusu gelmezdi.
Annesini «Acaba ne olacak?» diye düşünürdü.

Ona candan dua eder ve memnun olur.

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.

Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.

ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***

Neler öğrendik:

1.   Kuranı Kerimin bir müjde kitabı, bir aşk kitabı olduğunu, nefislerde gönül alçaklığı oluşturduğunu, bunu bu şekilde anlayanların hakikat yolcuları ve Tanrı erleri için olduğunu öğrendik.

2.   Kuran’ı yorumlayanların yazdıkları ve anlattıkları kendi halleri olduğu öğrendik.

3.   Kuran’ı kerimi başka bir hocanın yorumu yerine Allah’tan dinlemek gerektiğini öğrendik.

4.   Müminin işlerini Tanrı’ya sorarak yaptığı için pis olmayacağını öğrendik.

5.   Kendiliğinden oluşan bazı hoşlukların olmasından kendimizi suçlamamamız gerektiğini, tesirinde kalmadan işimize devam etmemiz gerektiğini öğrendik.

6.   Doğru davranış için emir vermenin ve zorlamanın doğru olduğunu, müminlerin memnun olarak dua ettiklerini öğrendik.

 
İşte böyle yaren,
Sevgiyle, saygıyla Allah’tan sorarsak:
“Yarabbi bu ayetinde ne murat ettin? Diye sorarsak size şah damarından daha yakınım diyen Allah’ın cevap vermesi ve hakikatin, anlamamız mümkün olur.

Sadece Kuran okurken değil diğer zamanlarda da :
“ Böyle yapacağım, bu işi Allah ne der?” dememiz ve kalbimize geleni yapmamız gerekir.

Kalbin, aklın karışıksa ya ilham yoluyla ya rüyanda ya da bir kulunu sana göndererek öğüt verdirir bir şekilde yapman gereken doğru yolu gösterir.

İsteklere çok bağlanmışsan, sade ve temiz bir yaşamı tercih eden biri değilsen bu uyarıların değerini anlayamaz yanlışa düşersin..

                                  *
Kalbimizi, gönlümüzü Tanrı ile birlikte olmak için hazır tutmamız, en doğruyu böylece öğrenebileceğimizi öğrendik.

Yaşam boyunca çerçöp dediğimiz, doğru bildiğimiz yanlışlarla, lazım olur diye kalbimizde yer verdiğimiz değersiz sevgilerle doldururuz.

Böyle bir kalbe (Gönül) haberler gelse bile pis veya dolu olduğundan farkına bile varılmaz.

Allah adını zikrederek kalbini (Gönlünü) temizleyebilirsin.
Ancak bu boşalan yeri çer-çöp ile doldurmamalısın.
Kalp hiç boş kalmaz.

Onun için Tanrı sözleriyle, Peygamber ve Tanrı erlerinin söz ve yaşantılarındaki hikâyelerle dolu tutmalısın.

Halkın yargılamasını, sana halkın söyleyeceklerini pek önemseme, önemseyeceğin “Allah ne der” diyerek kendinin Allah tarafından yönlendirilmeni ve yargılanmasını istemelisin, önemsemelisin, beklemelisin.

                              *

RAVLİ

   

Popüler Yayınlar