Çünkü sen benim canımın
içindesin, orada yer tuttun.
Can içinde etki yapıyorsun.
Ey Efendi, Çelebi!
Bu isteklerinden, boynumuza
sarılıp öpmelerinden, nazım yolu ile başka yollardan bir takım cilveler
göstermesinden anlıyorum ki, bende Allah tarafından yargılanmak nişanesi var.
O tarafa düşmem yakındır.
Günahları bağışlanmış kullar
arasında dalıp gideceğim bunun belirtileri var.
Ulu Allah Kuran’da, «Onlara ayetlerimizi ufuklarda göstereceğiz,»
buyuruyor.
Bununla ne diyor bize?
Ufuklarda ayın iki parça
olması mı?
Yaz mevsimi mi?
Sonra aynı ayetin altında «Ve onların nefislerinde,» buyuruyor. Hastalık veya
sağlık mı?
Bunlar ne güzel yorumlardır.
Ey tefsirciler, başka bir
anlatışa göre de ufuklardaki ayetler, ayın yarılması ve mucizelerdir!
Nefislerdeki de,
gönül açıklığıdır. Şüphe yok ki o hak’tır.
Yani şüphesiz Allah haktır;
Muhammed de haktır.
Ne güzel yorum bu! Ama hakikat yolcuları ve Allah erleri içindir bu.
Her bir ayette bir
müjde var, bir aşk kitabı gibi!
Kuran’ı onlar bilir. Kuran’ın güzelliği onlarda yüz gösterir, onlarla cilveleşir.
«Şüphesiz o haktır,» demek ne demektir?
Yani Allahın kim olduğunu
herkes bilsin diye:
«O haktır şüphesiz,» demek
bir yorumdur.
Kutsi (Kutsal) var iken
Tusî’yi (Yorum yapılarak manalandırılmış) ne yapalım.
Rahman suresinde, «Allah Kuran’ı ona öğretti,» ayetinden anlaşılıyor ki,
Kuran’ın tefsirini (Mana bakımından yorumunu) yine Allahtan dinlemek gerektir.
Bunu Haktan başkasından
dinleyemezsin.
O yorumcuların tefsiri
onların kendi halidir.
Yoksa Kuran’ın tefsiri değil.
(M. 202)
Kuran’ın sözlü tercümesini
beş yaşındaki çocuklar bile yapabilirler.
Hazreti Mustafa (Allah’ın
selâmı ona olsun) Ebû Hüreyre’ye uğramıştı.
Onun pek çekingen
davrandığını anladı ve sordu:
«Niçin
böyle çekingen davranıyorsun, perhiz ediyorsun?»
«Temiz
değilim de ondan,» dedi. Peygamber, «Mümin pis olmaz,» buyurdu.
«Zararı yok, öyle kara yüzlü durmanın ne gereği var?»
Diyelim ki, yoldan bir
kızcağız geçer, kendinde bir hareket duyarsın. Bunu başkaları anlarsa seni
ayıplar, anlamazsa sana işinle meşgul olmak gerekir.
Bir rastlantı sırasında
Mahmud’un annesi oğlunun içkiyi yasakladığım görüyor:
«Afiyet olsun sana, mutlu ol
oğlum, beni de mutlu ettin,» diyor.
O bunu yapmayaydı, incinirdi;
yatakta uykusu gelmezdi.
Annesini «Acaba ne olacak?»
diye düşünürdü.
Ona candan dua eder ve memnun
olur.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Kuranı Kerimin bir müjde kitabı, bir aşk kitabı
olduğunu, nefislerde gönül alçaklığı oluşturduğunu, bunu bu şekilde
anlayanların hakikat yolcuları ve Tanrı erleri için olduğunu öğrendik.
2. Kuran’ı yorumlayanların yazdıkları ve anlattıkları
kendi halleri olduğu öğrendik.
3. Kuran’ı kerimi başka bir hocanın yorumu yerine
Allah’tan dinlemek gerektiğini öğrendik.
4. Müminin işlerini Tanrı’ya sorarak yaptığı için pis
olmayacağını öğrendik.
5. Kendiliğinden oluşan bazı hoşlukların olmasından
kendimizi suçlamamamız gerektiğini, tesirinde kalmadan işimize devam etmemiz
gerektiğini öğrendik.
6. Doğru davranış için emir vermenin ve zorlamanın doğru
olduğunu, müminlerin memnun olarak dua ettiklerini öğrendik.
Sevgiyle, saygıyla Allah’tan sorarsak:
“Yarabbi bu ayetinde ne murat ettin? Diye sorarsak size şah damarından daha yakınım diyen Allah’ın cevap vermesi ve hakikatin, anlamamız mümkün olur.
Sadece Kuran okurken değil
diğer zamanlarda da :
“ Böyle yapacağım, bu işi
Allah ne der?” dememiz ve kalbimize geleni yapmamız gerekir.
Kalbin, aklın karışıksa ya
ilham yoluyla ya rüyanda ya da bir kulunu sana göndererek öğüt verdirir bir
şekilde yapman gereken doğru yolu gösterir.
İsteklere çok bağlanmışsan,
sade ve temiz bir yaşamı tercih eden biri değilsen bu uyarıların değerini
anlayamaz yanlışa düşersin..
*
Kalbimizi, gönlümüzü Tanrı
ile birlikte olmak için hazır tutmamız, en doğruyu böylece öğrenebileceğimizi
öğrendik.
Yaşam boyunca çerçöp
dediğimiz, doğru bildiğimiz yanlışlarla, lazım olur diye kalbimizde yer
verdiğimiz değersiz sevgilerle doldururuz.
Böyle bir kalbe (Gönül)
haberler gelse bile pis veya dolu olduğundan farkına bile varılmaz.
Allah adını zikrederek
kalbini (Gönlünü) temizleyebilirsin.
Ancak bu boşalan yeri çer-çöp
ile doldurmamalısın.Kalp hiç boş kalmaz.
Onun için Tanrı sözleriyle,
Peygamber ve Tanrı erlerinin söz ve yaşantılarındaki hikâyelerle dolu
tutmalısın.
Halkın yargılamasını, sana halkın söyleyeceklerini pek önemseme, önemseyeceğin “Allah ne der” diyerek kendinin Allah tarafından yönlendirilmeni ve yargılanmasını istemelisin, önemsemelisin, beklemelisin.
*
RAVLİ