12 Ekim 2012 Cuma

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE MEVLANA HAZRETLERİNE MEKTUP 6

Padişahın biri, kendini beğenmişlerden birini halifenin yanma gönderdi.
Ama adam dosdoğru konuşan, üstün zekâlı bir insan değildi.

Onu nasıl gönderir?
O ayrı mesele.

Halife biran bile zavallının sözlerini dinlemez.
Derviş de bir söz söyleyemez.

Şimdi neticede huzurda gerekli olan şeyleri söyledik.
Onları aldattım, falan zatın ziyaretine gitmeye karar verdiğimi söyledim.

Bana, Mevlâna geliyor dedi, onun keremi, cömertliği herkese açıktır. Ben geldim, daha yüz binlercesi gelse yine öyledir.

Ama bu duacıya henüz bir şey erişmedi.
O da hırka sahibiydi, ben de.

Nasıl olur ki, onunla geceleri gündüze eriştirirsin, ama benimle ancak bir saat oturursun
Önce hoş geldin ey olgun şeyh!

Yani, bu sersem zahitlerdendir, derdi.
Sonra da, o, bilgin ve yetkili adamdır, diye överdi.

Ben diyorum ki, ey Mevlâna, bu sizin iltifatınız ve kereminizdir.
O bu hitabın ve ululamanın benim için olduğunu bilmez.

Bu kadar bilgisi ve üstün kişiliğiyle beraber o kâfir olacaktır.
Sen de Müslüman.
O söz ona zehirdir.

Eğer o söz bir Müslüman’ın kulağına düşerse, ona beş bin peygamber hadisi bile fayda vermez. (M. 218)

Zikir kabul etmez.
Meğer bir insan başka bir kuvvetle ona işittirsin.

Şimdi ulu Allah, bu ay içinde hazır ve nazır da öteki aylarda gafil ve gaip midir?
Hangi ay hazır ise onu o zaman analım!
Ne iyi!

Bir avuç ahmak böyle düşünür!
Ama uymak gerek.
Bu da bilinen bir şeydir.
İşaret etti, kalk gel, dedi.

Başını kaldırdı.
O bir sığıntı idi.
Nereye? dedi.
Allahın cehennemine!

Başıyla tekrar işaret etti, başını salladı, gel, dedi.
Kalktı ve gitti.

Diyelim ki, bir uygunsuzluk oldu; o benim sırrımdır.
Sen benim sırrımın kâhyası mısın?
Hele şuna şaşıyorum, sen niçin geldin?

Şimdi kimyayı (Şems Hazretlerinin eşi) bana verirler.
Kimyayı bana gönderin de, üst tarafını siz bilirsiniz.

Ona zikri öğretti, böyle olur diye anlattı.
Ona daha nasıl bakayım.

Gönül sahibi olan kimse bu güzel şakalardan hoşlanır, ama o kimse ki cihan kendisine güler, yani âleme gülünç olmuştur; o, başkalarına nasıl güler, neye güler?

Hazreti Peygamber, "Ben şeytanımı Müslüman ettim," demedikçe kimse ona iman etmedi.

Şehir ağası, ihtisap ağası, önce kendi evinden dışarı çıkmalıdır ki, başkalarına söz geçirsin.

Sen acemilerin yüzsuyunu götür ki, acemilerin yüzsuyu olasın, dedi.

(Yeni yola girenlere Tanrı’ya yalvarış ahlakının nasıl olacağını öğret ki onlar daha fazla öğrenmek için sana yalvaranlar olsunlar)
Bu iki temele dayanır.

( Yüzsuyu: Onurunu sarsacak kadar çok yalvarmak)

Dedi ki:
Onlar köpeklerdir.
O ise, Âdem evlâdıdır, onun bunlarla ne ilgisi var?

Dedi ki: Muhammed'in yüzü suyu hürmetine Allah beni kurtarır. Biliyordum ki, onun yola gelmesi ondandır.


(Peygamberimizin Allah’a ümmetinin af edilmesi için yalvarışına işaret ediliyor)

Onu şaraptan vazgeçirmek istedim, kabul etti.
Ona dedim ki:

Bari Cuma gecesi içme.
Öyle yaptı.

Cuma gecesi filân kişi onu içmeye çağırdı.
Hayır, dedi, bana işaret ettiler.

Onun o cevabı, hesap ettik ki, Ramazan ayma rastlamıştı.
Ona, işte Ramazan geldi, dediler.
On iki ayda bir geliyor.
Mübarek!

Sen ise senede on iki ay içiyorsun.
Evet, dedi, ben Ramazan'ın kim olduğunu bilmediğim için sizin aranızdan ayrıldım.

Sevgiliyi sevgilisinden (karıyı kocasından) ayıran kimseyi Allah da kendisinden ve kendisini sevenlerden ayırır.


                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Üstün zekâlı isek doğru konuşmalıyız ve kendimizi beğenmiş söz ve davranışlardan uzak durmamız gerektiğini, böyle yapmazsak hiç kimsenin bizim sözlerimizi dinlemeyeceğini öğrendik.

2.   Dosdoğru konuşanın üstün zekâlı olmaması halinde susmasının doğru olacağını öğrendik.

3.   Bir yere kendi adımıza aracı göndereceğimiz zaman üstün zekalı olanı seçmemiz gerektiğini öğrendik.

4.   Mevlana Hazretlerinin kişilerin yüzüne ve arkasından duyacağı şekilde övgü dolu sözler söyleyerek doğru yola yönlendirdiğini öğrendik.

5.   Şems Hazretlerinin kişilerin yüzüne ve arkasından duyacağı şekilde yüzleşme yapan biçimde sözler söyleyerek yanlışların dönmesini sağlayarak yönlendirdiğini öğrendik.

6.   Tanrı’nın her an hazır ve etken olduğunu bilmeyenin yaptığı zikir (Tanrı’yı anış) kabul edilmediğini öğrendik.

7.   Ahmakla (Anlayışı az) bir arada olmanın, ahmağa laf anlatmanın cehennem sıkıntısından daha ıstırap verici olduğunu, oradan hemen uzaklaşmak gerektiğini öğrendik.

8.   Eşimize ilk önce Tanrı’yı zikretmeyi öğretmemiz gerektiğini öğrendik.

9.   Kendisini gülünç durumdan kurtarmayanın başkalarına gülmesinin doğru olmadığını öğrendik.

10.           Öncelikle duyuş, düşünüş, bilgi birikimini, kararlarımızı ve davranışlarımızı Müslümanlığa uygun hale getirmemiz gerektiğini yoksa kimsenin bize inanmayacağını öğrendik.

11.           Kendi iç dünyamızdan çıkıp çevreyi gözlemleyip, tanıyıp farkında olmamız gerektiğini öğrendik.

12.           Sevenleri ayıranların yaptığı bu bozgunculuk karşılığında Tanrı’nın da o bozguncuyu en sevdiğinden ayırdığını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Öncelikle kendimizi Müslüman yapmamız, kuralları önemseyip gönül rızası ile uygulamamız gerekiyor.

 Bize bir şekilde emanet edilenlere görev ve sorumluluk olarak (Eş ve çocuklarımız) Tanrı ile insan ilişkilerini iyice anlatıp her işinde Tanrı ile beraber olduğunun farkında olması sağlanmalı ve yalvarış ile Tanrı’dan olur ve yardım alınmasının önemli olduğu iyice anlaşılır kılınmalıdır.

Diyelim ki bir iş yapmayı düşündük.
Allah böyle yaptığıma ne der?
Diye kendimize sormalıyız.

Besmele çekip her işe başlarsak Allah yardım edeceğini öğrendik.
Karışık meselelerde ve vicdanımızı sızlatacak işlerde Allah’a yalvararak yardım istemeliyiz.

RAVLİ YALVARIŞ AHLAKI yaz Google den oku.

Yaren,
Tanrı senin gözüne (Aklına) koyduğu perdeyi kaldırmadıkça doğruyu görsen, duysan bile yeteri kadar önemseyip gerekeni yapamazsın.

Yalvarış ahlakında olursan bu perdelerin kalktığını, önem ve değerlerin ve bunlara karşı yapılması gerekenlerin farkına varırsın ve vicdan azabı çekmeden yaparsın.

 Gerçekliğe ulaşmak hiç de kolay değildir.
Yalnız akıl yetmez, ibadet de gereklidir.

 Bu iki temel üzerinden Müslümanlık yolundan aşk ile Tanrı arayışını sürdürmelisin ki yolda birçok bilgi ve deneyimin fazlalaşsın.

Tanrı’yı gören gözü görmelisin ki onun rehberliğinde tuzaklara düşmeden yolunda hızla hareket edebilesin.

Tanrı seni istediği zaman bir sevdiği erle tanıştırıp onunla kendine gelen yolu tarif ettirir.

İnşallah nasibin vardır da bu yola girer, bu yoldan çıkmazsın.

                                     *
RAVLİ

Popüler Yayınlar