Ama adam dosdoğru konuşan, üstün zekâlı bir insan değildi.
Onu nasıl gönderir?
O ayrı mesele. Halife biran bile zavallının sözlerini dinlemez.
Derviş de bir söz söyleyemez.
Şimdi neticede huzurda
gerekli olan şeyleri söyledik.
Onları aldattım, falan zatın
ziyaretine gitmeye karar verdiğimi söyledim.
Bana, Mevlâna geliyor dedi,
onun keremi, cömertliği herkese açıktır. Ben geldim, daha yüz binlercesi gelse
yine öyledir.
Ama bu duacıya henüz bir şey
erişmedi.
O da hırka sahibiydi, ben de.
Nasıl olur ki, onunla
geceleri gündüze eriştirirsin, ama benimle ancak bir saat oturursun
Önce hoş geldin ey olgun şeyh!
Önce hoş geldin ey olgun şeyh!
Yani, bu sersem
zahitlerdendir, derdi.
Sonra da, o, bilgin ve
yetkili adamdır, diye överdi.
Ben diyorum ki, ey Mevlâna,
bu sizin iltifatınız ve kereminizdir.
O bu hitabın ve ululamanın
benim için olduğunu bilmez.
Bu kadar bilgisi ve üstün
kişiliğiyle beraber o kâfir olacaktır.
Sen de Müslüman. O söz ona zehirdir.
Eğer o söz bir Müslüman’ın kulağına düşerse, ona beş bin peygamber hadisi bile fayda vermez. (M. 218)
Zikir kabul etmez.
Meğer bir insan başka bir
kuvvetle ona işittirsin.
Şimdi ulu Allah, bu ay içinde
hazır ve nazır da öteki aylarda gafil ve gaip midir?
Hangi ay hazır ise onu o
zaman analım! Ne iyi!
Bir avuç ahmak böyle düşünür!
Ama uymak gerek.
Bu da bilinen bir şeydir.
İşaret etti, kalk gel, dedi.
Başını kaldırdı.
O bir sığıntı idi. Nereye? dedi.
Allahın cehennemine!
Başıyla tekrar işaret etti,
başını salladı, gel, dedi.
Kalktı ve gitti.
Diyelim ki, bir uygunsuzluk
oldu; o benim sırrımdır.
Sen benim sırrımın kâhyası
mısın? Hele şuna şaşıyorum, sen niçin geldin?
Şimdi kimyayı (Şems
Hazretlerinin eşi) bana verirler.
Kimyayı bana gönderin de, üst
tarafını siz bilirsiniz.
Ona zikri öğretti, böyle olur
diye anlattı.
Ona daha nasıl bakayım.
Gönül sahibi olan kimse bu
güzel şakalardan hoşlanır, ama o kimse ki cihan kendisine güler, yani âleme
gülünç olmuştur; o, başkalarına nasıl güler, neye güler?
Hazreti Peygamber, "Ben şeytanımı Müslüman ettim," demedikçe kimse ona iman etmedi.
Hazreti Peygamber, "Ben şeytanımı Müslüman ettim," demedikçe kimse ona iman etmedi.
Şehir ağası, ihtisap ağası,
önce kendi evinden dışarı çıkmalıdır ki, başkalarına söz geçirsin.
Sen acemilerin yüzsuyunu götür
ki, acemilerin yüzsuyu olasın, dedi.
(Yeni yola girenlere Tanrı’ya
yalvarış ahlakının nasıl olacağını öğret ki onlar daha fazla öğrenmek için sana
yalvaranlar olsunlar)
Bu iki temele dayanır.
( Yüzsuyu:
Onurunu
sarsacak kadar çok yalvarmak)
Dedi ki:
Onlar köpeklerdir.
O ise, Âdem evlâdıdır, onun bunlarla ne ilgisi var?
Dedi ki: Muhammed'in yüzü suyu hürmetine Allah beni kurtarır. Biliyordum ki, onun yola gelmesi ondandır.
(Peygamberimizin Allah’a
ümmetinin af edilmesi için yalvarışına işaret ediliyor)
Onu şaraptan vazgeçirmek istedim, kabul etti.
Ona dedim ki:
Bari Cuma gecesi içme.
Öyle yaptı.
Cuma gecesi filân kişi onu
içmeye çağırdı.
Hayır, dedi, bana işaret
ettiler.
Onun o cevabı, hesap ettik
ki, Ramazan ayma rastlamıştı.
Ona, işte Ramazan geldi,
dediler. On iki ayda bir geliyor.
Mübarek!
Sen ise senede on iki ay
içiyorsun.
Evet, dedi, ben Ramazan'ın
kim olduğunu bilmediğim için sizin aranızdan ayrıldım.Sevgiliyi sevgilisinden (karıyı kocasından) ayıran kimseyi Allah da kendisinden ve kendisini sevenlerden ayırır.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Üstün zekâlı isek doğru konuşmalıyız ve kendimizi
beğenmiş söz ve davranışlardan uzak durmamız gerektiğini, böyle yapmazsak hiç
kimsenin bizim sözlerimizi dinlemeyeceğini öğrendik.
2. Dosdoğru konuşanın üstün zekâlı olmaması halinde
susmasının doğru olacağını öğrendik.
3. Bir yere kendi adımıza aracı göndereceğimiz zaman
üstün zekalı olanı seçmemiz gerektiğini öğrendik.
4. Mevlana Hazretlerinin kişilerin yüzüne ve arkasından
duyacağı şekilde övgü dolu sözler söyleyerek doğru yola yönlendirdiğini
öğrendik.
5. Şems Hazretlerinin kişilerin yüzüne ve arkasından
duyacağı şekilde yüzleşme yapan biçimde sözler söyleyerek yanlışların dönmesini
sağlayarak yönlendirdiğini öğrendik.
6. Tanrı’nın her an hazır ve etken olduğunu bilmeyenin
yaptığı zikir (Tanrı’yı anış) kabul edilmediğini öğrendik.
7. Ahmakla (Anlayışı az) bir arada olmanın, ahmağa laf
anlatmanın cehennem sıkıntısından daha ıstırap verici olduğunu, oradan hemen
uzaklaşmak gerektiğini öğrendik.
8. Eşimize ilk önce Tanrı’yı zikretmeyi öğretmemiz
gerektiğini öğrendik.
9. Kendisini gülünç durumdan kurtarmayanın başkalarına
gülmesinin doğru olmadığını öğrendik.
10.
Öncelikle duyuş,
düşünüş, bilgi birikimini, kararlarımızı ve davranışlarımızı Müslümanlığa uygun
hale getirmemiz gerektiğini yoksa kimsenin bize inanmayacağını öğrendik.
11.
Kendi iç
dünyamızdan çıkıp çevreyi gözlemleyip, tanıyıp farkında olmamız gerektiğini
öğrendik.
12.
Sevenleri
ayıranların yaptığı bu bozgunculuk karşılığında Tanrı’nın da o bozguncuyu en
sevdiğinden ayırdığını öğrendik.
İşte
böyle yaren,
Öncelikle
kendimizi Müslüman yapmamız, kuralları önemseyip gönül rızası ile uygulamamız
gerekiyor.
Diyelim
ki bir iş yapmayı düşündük.
Allah
böyle yaptığıma ne der? Diye kendimize sormalıyız.
Besmele
çekip her işe başlarsak Allah yardım edeceğini öğrendik.
Karışık
meselelerde ve vicdanımızı sızlatacak işlerde Allah’a yalvararak yardım
istemeliyiz.
RAVLİ YALVARIŞ AHLAKI yaz
Google den oku.
Yaren,
Tanrı
senin gözüne (Aklına) koyduğu perdeyi kaldırmadıkça doğruyu görsen, duysan bile
yeteri kadar önemseyip gerekeni yapamazsın.
Yalvarış
ahlakında olursan bu perdelerin kalktığını, önem ve değerlerin ve bunlara karşı
yapılması gerekenlerin farkına varırsın ve vicdan azabı çekmeden yaparsın.
Tanrı’yı
gören gözü görmelisin ki onun rehberliğinde tuzaklara düşmeden yolunda hızla
hareket edebilesin.
Tanrı
seni istediği zaman bir sevdiği erle tanıştırıp onunla kendine gelen yolu tarif
ettirir.
İnşallah
nasibin vardır da bu yola girer, bu yoldan çıkmazsın.
*
RAVLİ