8 Ekim 2012 Pazartesi

ŞEMSİ TEBRİZİ VE MEVLANA HAZRETLERİNE MEKTUBU 2

Üzümün bir zamanı vardır ki kış ona ziyan verir.
Ondan sonra korku kalmaz.
Üzüm asması kar altında kapalı kalırsa orada beslenir.

Rum (Anadolu) diyarında hiç dilenci yoktur.

Sen yanlış gıda alıyorsun, hep ekmek yiyorsun, şüphesiz ki ağırdır diyorsun, yoksa o çok ucuzdur, önce balık su tarafına giderdi, bu saatte her nerede bir balık yürürse oradan su da akar.

Ömrün gölgesi üzerine düştükçe şeytan kaçar, onun gölgesinde yaşar.
"Sizin himmetinizle (Gayretinizle, emeğinizle, çalışmanızla)," dedi.

Onda şan vardır, diye Senâî'yi yermeye başladı ve dedi ki: (M. 214)
“ O oturmuş tevhit ediyor.
Tevhidi kime ediyor?
Tekrar bir vakitte şahadet getirirdi."

Onun sözüne göre bu yollardan bu umutlardan maksat nedir?
O nakıştan hangisi çirkin, hangisi güzel diyorsun?

Bunu neden kabul ediyorsun?
Onun sözlerinden bazısı iyidir diyorsun!

Etin, şarabın, karpuzun değeri, bedenin sağ veya hasta olmasına göre değişir.
Beden sağlam ise bunlar yararlıdır.

Hasta ise
Bazen zararlıdır.

Bundan dolayıdır ki hastaya etten perhiz etmesini tavsiye ederler. Doğan kuşuna şundan ötürü bâz demişlerdir:

Şahin yanından murdar tarafına gittiği zaman orada durmaz, tekrar Şahın yanına döner; eğer o geri dönmez ve rast geldiği leşin yanında kalırsa, ona bâz, yani doğan demezler.

Doğan burada yaşantının ve temaşanın (Gözlemin) remzi (İşaret edilen)' dir.
Şan (Güzel huy) ondadır, dedi.

Bizim himmetimiz (Gayretimiz, çalışmamız) ya vardır yahut yoktur.
İslam’ın gözü üzerindedir.

Görüyorum ki, Eminüddin Mikâil sevimlidir.
Sevimlidir (Hoşa giden), çok sevimli.

Devlet büyüklerinin onun makamına gelişi şuna delildir ki, o gayb âleminin uluları, o velilerin gayb âlemindeki ruhları birlikte gelmiyor.
Bu ilk işin deliliydi, ama olgunlaşınca o hal kalmadı.

Hem bu taraftan gelir, hem o taraftan gelmez.
Bir cemaate geç geldi.
"Namaz kılındı mı?'' diye sordu.
"Evet,"dediler.
Bir "ah” çekti.

Oradaki bir Allah eri, “ah!" dedi "bütün ömür boyunca kıldığım namazları sana vereyim sen o ahı bana ver." Dedi ki;

"Bak ki bu ne işarettir.
Onu söyleyen' dosttur.

Şüphe yok ki, dünya ile ahret bir araya gelmeyen iki hemşiredir (Kız kardeş).
Onda hemşirelik kalmadı, o halini değiştirdi.

O babalık dıştan olunca, hemşirelik (Sütleri bir olan) kalmaz.
O hal değişmesi ölümdür ve o hemşireyi boşamaktır (Aynı sütü içmemiş olur).

Yine “Halk uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar,” buyrulmuştur.
Böyle bir ölüm nasıl olur?

Hazreti Muhammed’e (S.A.) uymak ona derler ki, o Miraca gidince sende arkasından yürüyesin.

Çalış ki gönüllerde bir yurt kurasın.

Dünyayı istersen ziyanlı çıkarsın, belki sebeplerini aramış olursun. Dini de ararsan hiç ziyanlı çıkmazsın, Hakkı arar, Allah erlerine hizmet yolunu tutarsın!

Mısra:
Sana yoldaşlık eden senden üstün olmalı!
 

                  ***

 MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Olgunlaşmış bir insanın ölü gibi davranmasıyla kendisini koruyabileceğini, İlahi âlemden beslenmeye başlayabileceğini öğrendik.

2.   Hakkın rahmetini bereketini alan kişi nereye gitse oraya Hakkın rahmeti be bereketinin gideceğini öğrendik.

3.   Şeytanın yaşlı kişiden kaçtığını öğrendik.

4.   Sahlıklı kişiye her yiyeceğin faydalı olduğunu, hasta olan kişinin perhiz etmesi gerektiğini öğrendik.

5.   Tanrı’dan gelip kendi isteği ile yine Tanrı’ya gitmek için uğraşanların huyu doğan kuşu gibi olduğunu, yani Tanrı elinden beslenen, leş aramayan, leş bulsa bile ilgilenmeyen kişi anlamında olduğunu öğrendik.

6.   Olgunlaşan kişiye devlet büyükleri geliyorsa gayb (Görünmeyen âlem) uluları, o velilerin gayb âlemindeki ruhları birlikte büyüklerinin gelmeyeceğini öğrendik.

7.   Babalığın fiziksel olarak yetmediğini, ruhsal olarak da babalık yapmak gerektiğini öğrendik.

8.   Dünya ve ahretin Tanrı tarafından yapıldığını, aynı özelliklerin olduğunu, aynı şekilde büyüme olduğunu ikisinin bir araya gelmediğini öğrendik.

9.   Dünyayı isteyenlerin sebeplerle uğraştıklarını öğrendik.

10.           Dini arayan, ibadetle uğraşanın zarar görmeyeceğini öğrendik.

            İşte böyle yaren,

Doğan kuşu ile şahin bilgi donanımı ve yetenek bakımından aynı kuştur.
Ama aralarındaki fark huy bakımındandır.

Doğan kuşu ölmüş bir tavşan görünce avın yanına konmaz, kendi avladığının yanında durur.

Şahin ise ölmüş avın (Leş) yanına konar, onu avlamış gibi davranır.

Yani bu işaretten anlayacağımız olgun kişi kendi avladığı ile ilgilenirse, kendi sözünü söylerse, kendi çalışmasının sonucunu sunarsa beğenilen kişi olur.

Başkalarının sözleriyle uğraşan olgun kişinin kendisi avcı olmadığı için başkasının sözünü tam anlayamaz ve kavrayamazsa, işaret ettiği şeyi göremezse rezil olur.

Elbette ki başlangıçta yolu öğreten ve aydınlatan büyüklerin işaretleri ve öğütleriyle hareket etmeliyiz.

Bağlandığımız sevgi ve saygı gösterdiğimiz, hizmet ettiğimiz büyüğümüz bizi korur ve kollar ama devamlı bizi taşımaz.

Belli bir olgunluğa geldiğimiz zaman avcı kişiliğe bürünmemiz ve büyük av peşine düşmemiz gerekmektedir.

Sadece görünen değil, görünmeyen âlemin de uluları ve velilerin temiz ruhlarının bize gelmeleri için kendimizi hazırlamamız gerekiyor.

Ey yaren,
Dünya işleri sebeplere bağlanmıştır.
Elbette ki yaşadığın müddetçe sebeplerle uğraşacaksın.

Fakat sebeplere çok bağlı kalırsan dini aramaktan,                     ibadetle uğraşmaktan, Hakkı aramaktan, Tanrı erlerine hizmet etmekten uzak kalırsın ve bu alandan sana lazım olanı göremeden, alamadan ömrünü tüketirsin.

Sebepleri aramalıyız ve bilmeliyiz ama burada kalmamalıyız.
Bize yol gösterecek, yolumuzu aydınlatacak ulu insanları bulup olgunluğa çabucak ulaşmamız gerekmektedir.

Yol uzun ve sonsuzdur.
Önce Tanrı’ya kadar giden bir yol vardır, sonra Tanrı ile yoldaşlık ederek gidilen yol vardır.

Hazreti Muhammet’e (S.A.)uymak demenin; Tanrı ile görüşen, gören peygamberimizin hareketlerini taklit etmek değil, onun arkasından aynı yoldan yürümemiz gerekmektedir.

                                     *
RAVLİ MEVLANA AH yaz Google den oku.

RAVLİ

Popüler Yayınlar