O zaman tek bir ağrı yüz kat daha artar.
Dedim ki: O ağrının sona erdiğini görmüyorum ki, ağrı hakkında bir karar vereyim.
Şimdi ne oldu?
Biz Allah’ın kaza ve kaderine razı olduk, dedi ve gerçekten razı oldu.
Allah Şuayib Peygamberi gözleri görmez olarak yarattı.
Şuayib ona razı oldu.
Aziz kulların yüzlerini göremiyordu, ama mana âleminde görüyordu.
Bu zahirde (Görünür bir şekilde) hoş olur.
Bir şey eline geçmeyince, ona da razı olur.
Ama razı olmak ona derler ki,
insan ağır başlı olsun ve aklını yokluk üzüntüsü ile uğraştırmasın.
Eyüp Peygamber, bedeninde
yara açan o böceklere razı olmuştu; gönlünü hep onlara vermişti.
Düşünmüyordu ki, bu daha ne
zamana kadar sürecek?
Yahut Yarabbi bu ıstırabın ne
zamana kadar süreceğini bana bildir! Demiyordu.
Devasız (Çaresiz) bir
hastalığa tutulan herkesin ilâcı şudur:
Ben yiyeyim, sen yeme!
Ama her zaman, sen yeme,
demek erkekliğe yakışmaz.
Beni kaç kere sınadın. Son derece perhiz et diyebilirim, ama son derece ne oluyor?
O son derece ne ile anlaşılır?
Görüyorsun ki, bu artıkça
zarar verir.
Kendi ıstırabından
bahsederken, fazla yediğin o günden beri, rahatım bozuldu diyorsun! Ne Sema’da, ne konuşmada rahat kalmadı.
Sözde, sohbette, hulâsa her şeyde rahatsızlık belirdi.
Meğerse gayıp (Görünmeyen) âleminden bir çare olsun.
Evet, dedi, gayba iman
ederiz; biz mümin kullardanız, sonuna kadar inancımızı koruruz.
Her şey gayptan meydana
gelir, yoktan var olur. Bütün doğuşlar gayp âleminden gelir.
Malik hayli paralar sarf
etti; kendisine fetâ yahut ahi desinler diye, annesini derviş yapmıştı.
Ben biliyorum ki öne feta
(yiğit) dır ne de ahi (kardeş).
Oldukça alçakgönüllü ve iyi
adamdır, ama onun başında bir sevda var.
Annesinin güngörmez yerini
düşünüyor.
Yani istiyor ki, ben annesini
ziyarete gideyim.
Tanıdık, bildik kadınlar;
nimet hakkını unutmayan dostlar el pençe divan dursunlar karşımda; sana ne
pişireyim, ne istiyorsun, desinler. Ben de her ne olursa olsun diyeyim.
Diyorlardı ki:
Bizim oğlanlar, bizimle kavga
ediyorlar. Eğer ona danışmadan pişmişse bize çıkışıyorlar, şimdi ne arzu ediyorsunuz?
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Dayanma sınırına gelen durumlarda zorlama yapılmaması
lazım geldiğini öğrendik.
2. Karar vermek, o konuda tam görüş bildirmek için işin,
olayın sonlanmasını beklemek gerektiğini öğrendik.
3. Tanrı’nın kaza ve kader hükmünü içtenlikle kabul etmek
gerektiğini, çaresizlikten mecburen katlanmaktan bu kabullenmenin farklı
olduğunu öğrendik.
4. Tanrı kaza ve
kaderine razı olanın ağırbaşlı ciddi, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek gerektiğini, yoksulluk
üzüntüsü duyarak sabuklama yapılmaması gerektiğini öğrendik.
5. Ben diye
başlayan hitap ve düşüncenin oluşturduğu hastalıkların çaresinin çok zor
olduğunu öğrendik.
6. Şems Hazretlerinin ve Mevlana Hazretlerinin ruh
sağlığının korunması hakkında hazırladıkları, uygulamasının güzel sonuçlar
verdiği önerilerden yararlanmamız gerektiğini öğrendik.
SABUKLAMA
Görülen
sabuklama temelde bir düşünce bozukluğudur.
Abuk
sabuk söyleme, anlamsız davranışta bulunmak bunun göstergesidir.
Makam ve mevkilerini kaybetme
korkusu duyanlar,
Makam ve mevkisi olmadığı
halde kaybedeceğini düşünme,
Zenginliğini kaybetme korkusu
duyanlar,
Zengin olmadığı halde
zenginliğini kaybedeceğini düşünmek,
Sevgisini kaybetme korkusu
duyanlar,
Çok sevilmediği halde sevgiyi
kaybedeceğini düşünmek,
Değersizleştiğini düşünenler,
Değersiz olduğu halde
değersizleşeceğini düşünenler,
Haksızlığa uğradığını
düşünenler,
Haksızlığa uğramadığı halde
uğramış gibi düşünenler.
Yeteneksiz ve beceriksiz
olduğunu düşünenler,
Kendi beceri ve yeteneğini
bulamayanlar.
Umutsuz bir durumda olduğunu
düşünenler,
Hastalığın çaresi aramak
yerine üzüntüyü seçenler.
Hasta olmadığı halde
kendisinin hasta olduğunu düşünenler,
İlgi odağı olmak için
hastalığı bahane bulanlar.
Herkesin kendisine düşman
olduğunu ve zarar vereceğini düşünenler,
Kendini etken ve doğruları
yapan bunun için düşmanı çok olduğunu sananlar.
Aşırı kıskançlık düşüncesinde
olanlar,
İlgi ve sevgiyi çoğaltmak
isteyenlerin kullandıkları bahaneler.
Kötülük ve acıların hiç
bitmeyeceğini düşünenler,
Karamsar düşüncelerle acı
çekmeyi kendine zevk aracı edenler.
Kendini suçlu ve günahkâr
düşünüp şiddetli şekilde cezalandırılacağını düşünenler,
Özgüveni olmayanların
yaptıklarının doğruluğundan emin olmayanların düşüncesi.
Bunlar ve bunlara benzeyen
birçok düşünce bozuklarının çevremizde ve kendimizde değişik derecede ve
şiddetle olduğunu görmekteyiz.
Tüm bu bozukluklardan
kurtulmak için kaza ve kadere inanarak Tanrının bize sebebini bilmediğimiz
uygulamalar olduğunu kabul etmeliyiz.
Ne kadar şüpheden arınarak
kabul edersek o kadar ruh sağlığımızı koruruz.
Kabul ettikten sonra pasif
olarak durmak yanlıştır.
Tanrı hükmüdür kabul ettim
diyerek ve sebeplere yapışarak bizi rahatsız eden, Tanrı’nın verdiği çarelere
yönelmeliyiz.
Hastalık varsa tedavisi de
vardır.
Dert varsa derman da vardır.
Geceden sonra nasıl gündüz
geliyorsa, bir zıt döngü sürecinde kurulan bu dünya yaşamını tanımalıyız, kabul
etmeliyiz ve çare arayışı içinde başımıza gelen problemleri çözmek için
uğraşmalıyız.
Ruh sağlığı karma karışık ve
içinden çıkılmaz hale gelmiş durumlarda Mevlana Hazretleri Tanrı aşkı önerir.
Bir hastalığın olsun o da aşk
olsun diye değerini hiç kimsenin tespit edemeyeceği güzel bir öneride Mevlana
Hazretleri bulunur ve bize sözleriyle ince-ince izah etmiştir.
Şems Hazretleri üzüntünün
içinde kontrolümüzü kaybetmemizi,
ciddi, ağırbaşlı, oturaklı,
soğukkanlı hareket etmek gerektiğini önermektedir.
Bir sorunumuz varsa ağır-ağır ama güvenilir adımlarla hareket
etmeliyiz.
Maddi ve manevi zararı en az seviyede tutmak için gücendirmemeye
dikkat ederek uygun olanı yapmamız gerekmektedir.Ağırbaşlı davranan itibarlı olur.
Ağırbaşlı ol ki büyüğümüz diye sana saygı göstersinler.
Ağırbaşlı insan kimsenin oyuncağı olmaz, onu yıpratmaya kimsenin
gücü yetmez.
Ağırbaşlı kimseye ufak tefek olaylar etki edemez, zarar veremez
Ağırbaşlı olmalı ve dedikoduları dinlememelidir.
RAVLİ RUH SAĞLIĞI yaz RAVLİ GAYB yaz Google den oku.
*
RAVLİ