3 Ekim 2012 Çarşamba

ŞEMSİ TEBRİZİ VE ZİNA

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:
 Hazreti Peygambere sordular:
«Ey Allah elçisi!
Mümin zina eder mi?»

Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:
«Evet, zina eder, ama o yine mümindir.
O imanlıdır.»

Ebidderda’nın koca burnuna rağmen yine mümindir.
Ancak mümin yalancı değildir.
«Yani, imanla yalan bir arada yürümez.» Allah gerçek müminin yalanını doğruya çıkarır.

Adamın biri cübbesini yırttı.
«Eyvah, benim ferecim (Pardösü) , abam yırtıldı bana bir aba (Elbise) verin!» diye sızlandı.
Adına fereci dediler.

Mevlâ’na bu kadar söz söyler, hiç bir şey istemez. (M. 205)
Benim huyum budur, der.

Bir mezar taşında, ömür, bir saattir diye yazılı idi.
Bir saat, üç saat nihayet ömrün bir sonu vardır.

Sofî için, vaktin çocuğu derler.
Yani vaktine bağlı insan demektir.

Bizim de ömürden nasibimiz ancak şu bir saattir.
Çünkü Mevlana’nın meclisindeyiz.
Ona hizmette bulunuyoruz.

Ben onun postuna konmuş bir böcek gibiydim.
Hiç düzgün konuşmaktan, fesahatten (Güzel söz söyleme yeteneği) nasibim (Pay, hisse) yoktu.

Böylece diyordum ki:
«Mevlana’ya Allah hayırlı mükâfat versin
Hayırlı bir işe aracılık etti.

Bugün gereken hizmet ve görevi bana işaret ediyorsun.
Sana anlatayım.
Cebrail yukarıya bakarsa külahı düşer, sordu:
«Nereye gideyim

Şimdilik annen ile babanın yanına gideceksin, ne zaman çağırırsam bana bir işaret et yeter.
Sofrayı eğri koymuşlar onu düzgün koyayım dedi, başını çevirdi, yavaşça, işaretle, «Lüzum yok,» dedi.

(Söylediklerimi başka alana kaydırıp yok ediyorlar)
Sofra yatakta tersine kurulmuş dedim.
(Yukarıdan gelen (İlahi âlemden) gelen bilgileri (Gıdayı) almak için, sırtın yatakta rahat ve huzurlu şekilde ve başın ve ellerin yukarı doğru olmasıyla beslenebilineceği)

Hemen, «Ne söylüyorsun?
Yatakta sofranın ne işi var?» dedi.
(İşareti anlayamadı)

 Nihayet işaret etti ki, bizim işlerimiz var, ben bir işe gidiyorum, ibadete gidiyorum.

O işten hiç başımı kaldıramam.
(İşaret diliyle anlamayanla karşılaşınca oradan gitmek gerekir.)
Ben hep emirle giderim.
Emir bu!

Şiir:
Bir zaman gönül semtine doğru yürüdüm,
Gönül halinden bir nişan arıyordum.
Acaba gönlümün hali nicedir diye anlamak istiyordum.
Onun yüzünden cihanı feryat ve figanla dolu görüyordum.

Eğer bu dağarcık (Bilgi birikimi) olmasaydı, bu taifenin (Topluluk) ayak tozunu Cebrail bile bulamazdı.

Şiir:
Hikmet ehli (Gerçeği bilen, gören ve hareket eden) erenlerin sözlerini araştırdım,
Onlardan her vadide, her şehirde bir destan var.
Hepsi de gönül elinden feryada gelmişler
Bu sözlerden şüpheye düştüm
Kendi aklımdan geçtim, acele gönül tarafına sefer ettim.
Onda da hiç boş yer göremedim.
Bu gönül arif  (Bilen, bilgili, aydın görüşlü) ile maruf (Herkesçe bilinen) arasında çok kere sözcülük yapar.
Gönülün ne olduğunu gönül erleri bilir.
Gönülün kadrini (Onurunu, şerefini, değerini, itibarını,  rütbesini, derecesini) her gönülsüz (İsteksiz) ve ruhsuz (Maddesiz yaşamı ilkesini bilmeyen) ne bilsin?
Gönül hakkında Allah Peygamberi dedi ki:
Gönülden daha iyi, gönülden daha üstün bir şey var sanma!

(M. 206) Kendisinde güzellik olmayan, Hazreti Muhammed’in yüzünü Öper, söze başlar ve der ki:
Hazreti Muhammed (S. A.) ve onun yoldaşları gibi ol!

Sen kendi sözünü söylüyorsun.
Başkalarını anmak, nazar değmemek (Kendisini konu edilmekten gizlemek) içindir.

Sen küfür dinle o benim için başka bir anlam taşır.
Eğer öyle değilse benimle başkaca hiç bir işin yoktur.

Şimdi bir yazı yazmak, onu tekrar okumak içindir.
Ama tekrar okuyamazsan, buna gerek yoktur.

Okursan o zaman düşünürsün.
Bu, te harfidir yahut te’dir, yahut üç noktalı se’dir veya sonuncu harf olan ye harfidir.

Eğer bu harfleri okumak zevkini kendinde bulamazsan bu Allah erlerinin gelmesi sana ayıp değildir.

Bir hikmet (Gerçeği bilmek, görebilmek ve buna göre hareket edebilmek) içindir.

Teklif zor değildir ama aceleye gelmez.
Neşeli olduğun vakit içinde keder kalmaz.
Hoş hutbeler okursun.
Ama o neşeli anlarda olur.
 
O varlıkla dopdolu olunca, vücudu böyle olur.
Ben her ne kadar onu kabul ve sözlerini gerçeklemek istersem, sözlerimden ürker ve bana dönerek, hiç gözünü başını çevirme!
Tevhid (Birlik) âleminden sana ne? Der.

Onun, Tanrısının tek ve eşsiz olmasından sana ne?
Çünkü sen onu yüz bin gibi görüyorsun.

Sana göre her parçasında başka bir yön, her bir parçasında başka bir âlem var.
Ama sen bu parçaları o bir tek varlıkta toplayamazsın! (Tevhid yapamazsın)
Anlayamazsın!

O kendi eşsizliğini birliğini tek renkte gösterir mi hiç?
Bu sana sır olarak kalsın ve seni sevindirsin.

Yaptığın secde acaba makbul müdür?
Bugün mademki yolu biliyorsun, bir konuk geldiği zaman ona tekrar söyle ki, nasipsiz kalmasın.

 Hoş geldin, sefa geldin dersin.
Bizim için en iyisi budur.
                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.   Müminin zina suçunu işlese bile yine mümin olacağını, bu suçun cezasının karşılığını alacağını, dinden çıkmayacağını öğrendik.
2.   Müminin asla yalan söylemeyeceğini, yalan söyleyenin mümin olamayacağını öğrendik.
3.   Gerçek mümin yalan söylese bile Tanrı’nın o müminin dediği gibi olayı gerçeklediğini öğrendik.
4.   Mevlana hazretlerinin söylediklerinden hiçbir karşılık istemediğini öğrendik.
5.   Mevlana hazretlerine yapılan hizmetin ve birlikte olunan zamanın ömür sayılacağını diğer vakitlerin önemsiz olduğunu öğrendik.
6.   Gönlü aramamız ve bilmemiz, bulmamız gerektiğini öğrendik.
7.   Kendisine bakılmaması için insanların başkalarından söz ettiğini öğrendik.
8.   Kendisine küfür edilse bile hiç söz edilmemekten daha iyi olacağını öğrendik.
9.   Not almak, yazı ile kayıt etmenin sonra ve sakin bir zamanda okuyup düşünmek için olduğunu, okumayı zevk edinenlerin davranışı olduğunu öğrendik.
10.           Tanrı erlerinin gerçeği görebilmemiz ve gerçeğe göre yaşamamız için bize söz söylemesinin ayıplanacak bir davranış olmadığını öğrendik.
11.           Tevhid âleminin bir olduğunu, bütünlük içinde olduğunu, parça-parça anlatılsa da bir bütünlük ve birbirini doğrulayan sözlerden olduğunu öğrendik.
12.           Tanrı’nın parça-parça kendini göstermesini bir bütünlük içinde değerlendirilmesini yaparsak o eşsiz güzelliğini anlayabileceğimizi öğrendik.
                                   *
 İşte böyle yaren,
Duygu ve istekleri yüce ve temiz, karşılık beklemeden, zorunlu olmadığı halde işin tehlikesine aldırış etmeden bir sevgiyle ve hoşlukla çalışılmasına, yapılmasına gönüllülük ve onu yapanın gönüllü olduğunu biliyoruz.

Tanrı’nın eşi benzeri olmadığını, güzelliğinin tarif edilemeyecek kadar güzel olduğunu ancak gönülden bir istekle ve düşence ile anlayabileceğimizi öğrendik, anladık.

Hayatımıza yalanı katmadığımız zaman müminlik sınırından çıkmayacağımızı öğrendik, anladık.

Bize söylenen sözün küfür bile olsa değerli olduğunu, değerlendirip doğru yolu bulmamız için, yanlışımızın ve eksikliğimizin farkına varmak için bir sebep olduğunu öğrendik, anladık.

Bize sadece aklın bilmeye, görüş sahibi yapmaya yetmediğini, gönlümüzü tanımamız ve etkin hale getirmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

Yaren,
Tanrı bizi yarattığında maddeye bağlı değildik.
Tanrı dünya yaşamında bizi maddeye bağlı ve bir şekilde süresi belli olan bir zamanda yaşamamızı istedi.

Hayat sadece dünya yaşamı ile sınırlı değildir.
Maddeye bağlı olmadan önce ki hayatımız vardı ve ruhumuz bedenden ayrıldığı zaman da hayatımız devam edecektir.

Hayatın içinde var olan gönülle onurumuzu, şerefimizi, değerimizi, itibarımızı, rütbemizi, derecemizi yükseltme olanağını veren GÖNÜL konusunu önemsememiz gerekmektedir.

 (Daha geniş bilgi için RAVLİ GÖNÜL yaz ve RAVLİ ANI YAŞAMAK konusunu Google den okumalısın)
                                       *
RAVLİ

 

 

 


 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 

 

 

 

 

 

 

 

                                  

Popüler Yayınlar