Allah adiyle.
Allah adiyle söyle ki, odur, odur.
Şimdi bana gereken bu Haşr'in yani kıyamet gününde toplanmanın nasıl olacağını anlatmaktır.
Bu ten, bu ceset, ten olduğu
müddetçe ne faydası var?
Her kim
ölürse onun kıyameti kopmuş demektir.
O öz, Allah ile
birlikte ölümsüzdür.
Bunlar da doğarlar.Güneş bütün âlemi aydınlatır.
Ağzından içeri giren o aydınlıkla, benim nağmelerimden dışarıya nur fışkırıyor.
Siyah harfler altında
parlıyor.
Nihayet bu güneş geceleri de parlamaktadır.
Nihayet bu güneş geceleri de parlamaktadır.
Yerlerin, göklerin yüzü
onunla aydınlanıyor.
Güneşin yüzü Mevlâna'ya
dönüktür, çünkü Mevlâna'nın yüzü de güneşe dönüktür.(M. 233)
"O imanlı kişiler ki, bizi arama yolunda savaşırlar, onları mutlaka
yollarımızda hidayete (Hak yoluna, doğru yola) eriştireceğiz,"
(K. 29/69) anlamındaki ayet,
tertip bakımından matlup, yani devriktir.
Benim için efendi konağı
burada kurulmuştur.
Uygunsuz misafir
gerekmez.Gazneli Mahmud, Ayaz'a, burada otur, dedi.
Ayaz'dan hiç itiraz beklenir mi?
Şah istiyordu ki, Ayaz
herhangi bir durumda kendisine itiraz etsin. Acaba nasıl itiraz edecek; bunu
öğrenmek istiyordu.
Şah dedi ki: Benim gibi
binlerce insan kafasını bir pul için kestirenler, ibret (Ders) alsınlar diye
yaparlar bunu.
Nasıl ki, Kazvinli zabıta
âmiri idi ve annesini öldürdü.
Zındıklar anlasın ki, o hiç
çekinmeden bu işi yapar.
Çalgıcılardan birinin sesi
kötüydü.
Biri kendisine, yahu dedi,
sen kendi sesini işitmiyor musun?
Çalgıcı dedi ki, şimdi
işittiğim benim öz malımdır, konak sahibinin malı değildir, bu başka yerdendir.
Düşünmüyor musun ki, benim bu
eve yol bulmam, kendi kadınıma kavuşmak gibi, Cebrail'den gelen bir gayret
yüzündendir.
Bana iyi bakasın diye.
Bana öyle yakın oldun
karşımda öylesine saygılı oturuyordun ki, tıpkı bir evlâdın babası önünde
oturması gibi.
Kendisine bir parça ekmek
vereyim diye bana yönelmiş bir evlât sanki.
Bu kuvveti hiç görmüyor
musun?
Bu keli nasıl yola getireyim
ki şaşıp kalasın!
Ben bir
maksadın peşinde koşarsam herkes tarafından beğenilirim.
Nasıl ki, Hazreti Peygamber
(Salât ve selâm ona olsun), şahitlik meselesinde buyurdular ki:
Bir şahit daha lâzım; olayda
iki kişinin tanıklık etmesi gerektir.
Sonra, Zülyedeyn (Çifte elli)
diye anılan sahabe, Ebu Muhammed Amr Bin Abd'ın şahitliğini iki kişinin yerine
kabul etti.
Amr, bu hadiseye ben şahidim,
dedi.
Bunun üzerine hüküm verildi.
Halvet (Yalnız kalınca) olduktan sonra Hazreti
Peygamber ona sordu:
Ben biliyorum ki, sen bu işte
hazır değildin, nasıl şahitlik ettin?
Amr, ey Allah’ın Resulü!
Dedi,
Bizim hiç bilmediğimiz bu
kadar gayıp âleminin haberlerini, başlangıç ve son hakkında verdiğin bilgileri
kabul ettik, gerçekledik, bunlara şahitlik ettik de, bu kadar küçük bir şeyi mi
esirgeyeceğiz?
Bu sözler asıl konuşulanların
tıpkısı değildir.
Çünkü sözün aslı gönülden kopmuş olan sözdür. Çünkü bütün gerçek sözler gönülden kopar.
Artık gel!
Bizim işlerimiz var, ne kaçamak yapıp duruyorsun?
Ayağına bir köstek mi vurmalı ki kaçmayasın!
Köstek kabul etmiyorsan,
canımı, gönlümü ayaklarının altına sereyim. Yine faydası yok, bırakıyorum.
Tene de yol yok.
Falcının biri Şaha, ey Şah!
Adın nedir? Dedi. Sana fal açayım.
Şah, git, dedi, ey pezevenk!
(M. 234)
Babanın adı ne? Deyince şimdi ona iltifatsız davranmak gerek ki, buraya gelsin dedi.
Sen ne kadar önde gidersen, arkadan gelen az olur.
Güzel çocuklar böyle
yaparlar; öğretmenleri de hep onlara evet derler.Mısra:
O tatlı dudaklarınla beni yüzsüz eden sensin!
Sen naziksin, bizim birçok sözlerimize karşı takat getiremezsin! Benim ağzım unla doludur; dışarı püskürürüm.
Sen zayıf düştün, bende de
öyle bir kuvvet var ki, daracık bir deri içinde dayanıklı ve dirençliyim.
Düşman onun önünde ne kadar
daha kuvvetli olursa ancak beni incitir.
Sen hep inciniyorsun, zayıf düşüyorsun!Beni binlerce kez incitseler bile daha kuvvetli olmaktan, daha yüce ve kudretli olmaktan başka bir etki yapmaz.
Ben cehenneme de, cennete de,
pazara da gidebilirim; ama sen nazik ve narinsin, gidemezsin!
Her ilmi, Arapça olsun, başka dilden olsun Farsçaya çeviririm.
Her ilmi, Arapça olsun, başka dilden olsun Farsçaya çeviririm.
Söyle ki söyleyeyim!
Farsça odur, Arapça da budur.
Onun tabiatına, arzusuna göre konuşurum.
Arapça odur ki, üstün bir
Arapça olsun, doğru konuşulsun, uyku getirici olmasın.
Senin uykun, uyanıklık
gibidir, ama yine de uyuma.
Nasıl olur?
Efendi uyanık, olsun da uşak
uyusun!
Öyle olsun senin uykun; hep uyanıklık ve ayıklık olsun!Bir bıçağın hatırı (Hatırlattığını unutmamak) için yedi tane bıçağı sattım.
Bu bıçak da feryat etti, beni de bırak, dedi, hepsini sattın, dedi.
Senin durumun şuna benzer:
Hazreti Muhammed
Aleyhisselâm, eğer hiç kimseyi İslam’a davet etmeseydi daha kârlı çıkacaktı. Ondan hiç bir mucize istediler mi?
Eğer biz de Şemseddin'e
Müslüman ol, demeseydik bize hiç düşman olmaz, belki de çok saygı
gösterirlerdi.
Her meyvenin pişmiş aşı
gelince, onun turfanda zamanındaki tadını vermez.
Önce kiraz ve marul çıkar;
arkadan zerdali yetişir, daha sonra da karpuz, üzüm gelir.Nasıl ki, Hazreti Muhammed Aleyhisselâm ile kendinden önce gelen nebilerin şeriatı hükümsüz kaldı.
Nice Müslüman, kâfirlerden ilk defa bir şey sınamadıkça yanaşmazlar. O can bile olsa, ondan sakın; ona can ol! Deyiver.
Can odur ki, ondan rahatlık doğar.
Ondan nasıl olur da üzüntü ve ıstırap doğar.
Bunu söyleyince kalbim ağrıyor.
Nasıl ki, biri bana, sen
demiyor musun ki, gönlüm eziliyor, demişti. Eğer onlardan olsaydın, yüz parçayı
yerli yerine getirir içinde yanardın. (M. 235)
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Rahman ve rahim
olan Allah adıyla söylemeye başlamamız gerektiğini öğrendik.
2.
Kıyametin biz
ölünce kopmuş olduğunu öğrendik.
3.
İnsanın özünün
ölmediğini Allah’la birlikte ölümsüz olduğunu, ölümle yeni doğuş olduğunu
öğrendik.
4.
Şems
Hazretlerinin sözlerinin batmayan bir güneş nurları gibi daima karanlığı,
bilinmezliği yok edip aydınlattığını öğrendik.
5.
Mevlana
Hazretlerinin imanlı olduğunu Tanrı’nın da kendisine yaklaşacak yolu gösterdiğini
öğrendik.
6.
Başkaları ders
alsın, korksunlar diye ağır cezalar verildiğini öğrendik.
7.
Kişinin kötü de
olsa özüne sahip çıkıp kendi malı olarak kabul ettiğini öğrendik.
8.
Bir amacı olanın
ve amacı peşinde koşanın beğenileceğini öğrendik.
9.
Bir olayı doğru
kabul etmek için iki kişinin şahitlik etmesi gerektiğini öğrendik.
10.
Gerçek sözün
gönülden geldiğini, bu sözün delilsiz, şahitsiz kabul edilebileceğini öğrendik.
11.
Şems
Hazretlerinin davetini kabul etmemiz gerektiğini, kaçmakla kurtuluşa
eremeyeceğimizi öğrendik.
12.
Görünür yüceliği
görmeyen kişiye değer vermemek gerektiğini öğrendik.
13.
Önde giden
insanların takipçisinin az olduğunu öğrendik.
14.
Alıngan olanın zayıf düşeceğini, bu durumu
bilenin kendini bu zayıflığın etkisine teslim etmemesi gerektiğini öğrendik.
15.
Uykumuzun bile
uyanıklık ve bilinçte olması gerektiğini öğrendik.
16.
Davet edilen
kişinin sanki tuzağa düşecek gibi algıladığını ve davet eden kişiye peşinen
karşı duruş göstereceğini öğrendik.
17.
Her şeyin zamanı
gelince kendini gösterdiğini öğrendik.
18.
Can kaynaklı bir
gelişin rahatlık verdiğini öğrendik.
19.
Candan olmayan
bir sözün ve davranışın üzüntü ve ıstırap vereceğini öğrendik.
İşte böyle yaren,
Her duyuş ve düşünüşümüzü ve
de yapacaklarımızın kararı ile yaptığımız işleri Tanrı ismini anarak ve Tanrı
ne der diye düşünerek yapmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
Candan gelmeyen bir sözün ve
davranışın kabul görüp beğenilmediğini öğrendik, anladık.
Uykumuzda bile uyanık olmamız
gerektiğini, gevşekliğe, tembelliğe, dikkatsizliğe, ihmalkârlığa kendimizi
bırakmamamız gerektiğini öğrendik, anladık.
*RAVLİ