"Yarabbi!
Beni Müslüman
olarak öldür ve Salih (Yararlı,
elverişli, iyi, uygun, yakışır, yetkili ve haklı, dinin emrettiğine uygun
davranan) kulların arasında bulundur!" (K. 12/101) diye yalvardı.
Sen neden korkuyorsan ondan
sakın!
Nefis, gönül kırıklığı
yoluyla, biliyorsun ki, yemiyorsa da istemiyorum der.
Cefa görmüştür.
Ama nasıl bileyim kabul
etmem. Ama onu ilim ve anlaşma yoluyla elde etmek gerektir.
Yeter artık açıkladın, açıkça gördün.
Şimdi Mevlâna'yı gör.
Eğer yüce Peygamberin, "Âlimler, peygamberlerin mirasçısıdır,"
sözlerindeki manayı anlamak istersen ona dair bir şey açıklamayacağım.
O ibadet zevkini gördün,
sanki kendi değerini buluyorsun.
Gerekirdi ki sen onu görmeden
bulmadan ilâhi âleme dalıp gidesin; ondan daha büyük, daha yüksek birini
bulasın.Allahü Ekber! Diyesin.
İbadet bundan ibarettir.
Senin hayaline gelen
düşünceleri, vehimleri söküp atmaya bak!
Bunlar senin düşüncelerindir.
Gözünü daha yüksek
âlemlere çevir ki, O (Mevlana), bütün
akla, hayale gelen şeylerden daha yücedir.
Peygamberlerin, kitapla
gönderilmiş nebilerin de tasavvurlarına sığamayacak kadar büyüktür.
Bir aralık dediler ki, her
şey haktır, halk yoktur.
Ama eğer halk olmasaydı söz
harfsiz, sessiz bir şey olurdu.
Hakkın olduğu yerde
harf ve ses yoktur.
Adamın sözüne güleceğim
geldi.
Bana, mazur gör, arkam sana
dönük, diye bir lahavle çekti.
O halde, senin önün de, arkan
da aynıdır, yani yırtılmıştır, dedim. (M. 217)
Halktan bazıları,
"Allahtan başka ilâh yoktur," diyerek bunda tartışmaya başladılar.
Bu her ikisi, bu her iki
düşünce sahibi görüşsünler diye dergâha gittiler.
Ama oraya yüz yıl da gitseler
ancak kapı halkası gibi daima dışarıda kalırlar.
Aciz ve zavallı bir halde
geri döndüler.
Bu Şemseddin, ne çocukça bir
adamdır!
Kendini çocuk
yerine koyan adam başka, sersem insan daha başkadır.
(Gereği gibi düşünmeden,
deneyimsizce, oyun oynar gibi hareket edene kendini çocuk yerine konmuş denir)
(Sersem: Anlama, bilme,
akılda tutma becerisi karışmış, düşünmeden hareket eden, yaptığına dikkat
etmeyen)
Nihayet kıyamete kadar hiç
kimse sersemlik etmemelidir.
Mevlâna'nın hiç müridi yoktu.
Ancak oğulları hem evlât, hem
de mürit idiler.
Eğer başka bir zaman, dün
gece söylediğim hikâyeyi söylemiş olsaydım, bize gücenirdin.
Ama şimdi gücenmenin ne yeri
var?
Bu gün aydınlık içinde
aydınlık var.
Önce, âşık mıyım diye
soruyorsun, uzun boylu ısrar ediyordun.
Ben onu öyle okşuyordum ki,
sen, ne güzel yaptın diyordun.Diyorum ki, Mevlâna ilimde, fazilette (iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye olan devamlı ve değişmez yetenek, özellik, iyi huy, iyilik, erdem) deryadır.
Ama asıl
gönül alçaklığı ve cömertlik, zavallıların sözlerine kulak vermektedir.
Ben de biliyorum, herkes de
bilir ki, o, düzgün konuşması, üstün bilgisi ile ünlü bir kişidir.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Yararlı, elverişli, iyi, uygun, yakışır, yetkili ve
haklı, dinin emrettiğine uygun davranan kişiler olmak için Tanrı’dan izin
vermesi için dua etmemiz ve bu amaca uygun çalışmamız, gayret etmemiz
gerektiğini öğrendik.
2. İçimizde bir korku varsa bu her ne ise sakınmamız
gerektiğini, bu korkuyu ilim ve anlaşma yoluyla halletmemiz gerektiğini
öğrendik.
3. Mevlana Hazretlerinin peygamberimizin mirasçısı
olduğunu öğrendik.
4. Kendimizden daha değerli birini bulup ibadet etmenin
zevkini almamız, kendi değerimizi bulmamız, ilahi âleme dalıp gitmemiz
gerektiğini öğrendik.
5. Akıl ve hayale gelenlerden daha yüksek olan âlemlere
gözümüzü çevirmemiz gerektiğini, peygamberlerin bile anlatmadığı birçok âlemi
kendimizin görmesi gerektiğini öğrendik.
6. Kişisel düşüncelerimize saplanıp kalmamamız
gerektiğini öğrendik.
7. Tanrı âleminde ses ve harf olmadığını, ses ve harfin
dünyaya ait iletişim aracı olduğunu öğrendik.
8. Tanrı âleminde bakmakla söz ve duyma olmadan konuşma
ve anlaşılma yapıldığını öğrendik.
9. Anlama, bilme, akılda tutma özelliğimizi düşüncesiz
hareketlerle bulandırmamamız, sulandırmamamız, sağlıklı tutmamız ve bu konuda
çok dikkat etmemiz gerektiğini öğrendik.
10.
Sadece ibadetin
yeterli olmadığını, ibadetin aydınlığı içinde başka aydınlık aramamız
gerektiğini öğrendik.
11.
Allah büyüktür
dedik ve inandık ama o büyüklüğün neler olduğunu görmeye çalışmamız gerektiğini
öğrendik.
12.
Dışarıdan
öğrenilenlerin bizi yönlendirdiğini, bilgi verdiğini ancak yeterli olmadığını,
bizim aşkla Tanrı isteyen olarak yola istekli olarak ve arayan olmamız gerektiğini
öğrendik.
13.
Mevlana
Hazretlerinin oğulları hem evlat olduklarını ve babalarına sevgi ve saygıyla
bağlı olarak hizmet edenler olduğunu öğrendik.
14.
Mevlana
Hazretlerinin düzgün konuşan, üstün
bilgiye sahip, ünlü ve gönül alçaklığı ile cömertlik göstererek bilgisini
aşağıda olanlara verdiğini öğrendik.
Bu
yol uzun ve gidilmesi gereken bir yoldur.
Kişi
5 duygusuyla uyum içinde ve hassas bir şekilde (Gönül kırıklığı içinde)
kendisini geliştirirse his dünyasına adım atar.
His
dünyasında yine 5 iç duyu ile yoluna devam eder.
İbadet
ile de Tanrı kapısına varır.
(RAVLİ
DUYU,
DUYGU, HİS, HAYAL; VEHİM konusunu Google okumalısın)
Kapının açılması ve buyur edilmen Tanrı’nın kabul etmesine
bağlıdır.
Bu işe yeni başlayanların MANTIK AL-TAYR 2 FERİDÜDDİN-İ ATTAR YEDİ VADİ HİKAYESİ Google bu yazıyı ve
sonraki hikayelerini hemen anlamasan bile okumalısın, sonra anlarsın.
Tanrı’nın sonsuz âlemini görmek, tanımak, bilmek, fikir sahibi
olmak ne güzeldir.
Sıradan biri olarak yaşamaktan sıyrılarak bu yola girmek ne
kadar güzeldir, ne güzel.
*
Şimdiki hayatı ve gelecekte ölümden sonra yaşayacağımız ahret
hayatını ciddiye almamız ve hazırlık yapmamız gerektiğini öğrendik anladık.
*
RAVLİ