O, çok üstün yaratılışlı,
erdem bir insan olduğu için hep kötülemek isterler.
Oysa İhyaûlulum'uddin adlı
eserinde Gazalî, Ibni Sina'dan faydalanmıştı. (M. 219)
Onu tekrar okuyor, Hayyam'a
hâlâ anlamadın mı?
Diye işaret ediyordu.Üçüncü kez okudu.
Mutriplere, çalgıcılara,
davulculara seslendi.
Ta ki, Gazalî karşısına
gelsin, çalgılar çalınsın da, ona okuduğu şeyin faydalı olduğu herkesçe bilinsin.Şiir:
O kimse ki, bütün lâfı Enel Hak, yani ben Hakkım' dır,
(Ben kelimesi sonunu getiren ipin adıdır)
Şüphesiz ki o
zavallı, bu ip ile asılır.
Onu öyle elimin altına alayım, öyle aciz bir hale getireyim ki, böylece hep benim elimde olsun.
O, fesahatte (İyi söz
söyleme), söz ustalığında zamanının en uzmanı olmuştur, şaşılacak derecede
yetkili bir konuşmacıdır. Onu öyle elimin altına alayım, öyle aciz bir hale getireyim ki, böylece hep benim elimde olsun.
Tanrı erlerinin
gönülleri çok geniş ve engindir.
Felekler kadar uçsuz
bucaksızdır. Bütün felekler onun gönlünün altında döner.
Bir gün Sema ayini sırasında bir mürit, Şeyh Şahabeddin'den bir beyit söyledi.
Şeyh, derhal azarladı, boynun kopsun, dilin kesilsin, dedi.
Orada kimsenin bir beyit
söylemeye cesareti yoktu.
Oradaki Hak, kendini
göstermiş ve perdeyi atmıştır.
Orada her şey göz
kesilmiştir.
Dilin ne yeri vardır?
Her kimde böyle bir hal
belirmeden gelirse, şüphe yok ki rezil olur, pislik yuvası gibi dolu olur;
güzeller arasına karışmış çıplak zenci gibi kepaze olur gider.
Hava ve heveslerle, şehvetle dolu insanlara, orada yer yoktur.
Ansızın gördüm ki, şamdanın içinden fışkıran güneş gibi bir parlaklık göğsüme doldu.
Bey şöyle bir başımı
çevirdim.
Gördüm ki, sarığım yere
düşmüş; o kendi sarığını tuttu; sanki ben kendime bakıyorum ve o aydınlıkta
bütün kan damarlarımı, sinirlerimi, kemiklerimi ve kendimdeki
manaları görüyordum; başka hiç bir şey göremiyordum.Kutsal hadiste, "Ben iyi kullarım için öyle bir şey hazırladım ki, ne gözler görmüş, ne kulaklar işitmiş, ne de insanın kalbine doğmuştur,"anlamına gelen bir müjde vardır.
Hele şu, "Gördüğünü kalbi yalanlamadı" (K. 53/11)
Anlamına gelen ayet bundan
daha kuvvetlidir.
Bundan biraz geçtikten sonra
orada yalancılıktan bahsettiniz.
Bir perdenin delilidir bu.
O, Kuran’da, bu da kutsal
hadiste işaret olunmuştur.
Kuran’da, sırdan pek az
bahsedilmiştir. Cihanda yaygın bir mısradır bu.
Mısra:
Gece dolanır cihanı seyreder, parmakla gösterilir.
Hatırımdan geçti: her pınardan su içmemelidir.
Bizim aramızda ayrılık
olamaz, nasıl gidebilir? Dedi.
Ama İnşallah Allah dilerse,
demediği için hoşuma gitmedi.
Evet, mademki söylemedi, sen
Şeyh Muhammed'e yakışırsın dememin sebebi bu idi. (M. 220)
Dostluk onun dostluğu idi,
ama asıl sebep başka idi.
Bana geldiği vakit bir kadeh
doldurdum. Ne içebiliyor, ne de dökebiliyordu.
Gönlüm onu bırakmaya, geçip
gitmeye razı olmuyordu.
Başkalarına yaptığım gibi
yapamadım. Tövbe et, bu huydan vazgeç dedim.
Mecaz, hakikat'in köprüsü, hakikat de mecazın köprüsüdür.
(Her şey zıddıyla anlaşılır, değerlendirilir)
Bu gece, eğer gelmeseydim,
aramızdan bir şey eksilecek, yok olacaktı. Bu halde, yabancılık girecekti
araya.
Biz eğer bu halin dışında,
geceleri, ayrı-ayrı yatsaydık, korkusuz yatardık; ama bu durumda da iş böyle
olacaktı.
Sen, derviş
sözünü aklında tut.
Gerçi o sana
sebebini söylemez.
Allah yolunda kalbini ve
malını bağışlar.
Çünkü dünya bir köprüdür.
Ancak köprü harap ve ateş
içinde yanarken öyle bir köprü üstünde binalar yapan güven içinde olamaz.
Kadınlar hakkında demişlerdir ki: Onlara danış, ama düşüncelerine aykırı davran.
Onlar gerçekte böyle
yaparlar. Kadınlar hakkında demişlerdir ki: Onlara danış, ama düşüncelerine aykırı davran.
Şimdi bu dünya da kadın cinsindendir.
Onu bayındırlaştırmaya, süslemeye ne uğraşıyorsun?
Gerekli olanı al, o
kadar yeter sana!
Sema’a başladığın o saatte, sana, başın çok dönüyor mu? Diye soran oldu mu?
Muhammed, dur, dedi; onu bir
an durdurdu. Sema’a başladığın o saatte, sana, başın çok dönüyor mu? Diye soran oldu mu?
Ansızın bir gürültü duyuldu, yere düştü ve başı yarıldı.
Başından fırlayan kan binanın
tavanına çarptı.
Şeyh dedi ki:
Eğer bizim evlâtlarımızdan
olmasaydın pabucunu başıma koyardım (Seni kendimden yüksek tutardım).
Çocuklar top ve çelik çomak
oynarken namaz kılınan yere de atıyorlardı.
Hemen oradan kaçarlardı; kaç
kere bunu tecrübe etmişlerdi, bilirlerdi.
Bu Muhammed de çeliğe
vurunca, namaz yerine sıçrattı; işte şimdi beni öldür, diye özür dilemeye
başladı.
Gülümsüyordu; bunu ne ile
ispat edersin, dendi.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Çok üstün
yaratılışlı, erdemli kişileri halk kıskançlıktan dolayı hep kötülediklerini
öğrendik.
2.
Söylediğimiz
sözün ölümümüze sebep olabileceğini öğrendik.
3.
Tanrı erlerinin
gönüllerinin geniş ve derin olduğunu öğrendik.
4.
Sema yaparken
kişi sözünün o topluluğun içine girmemesi gerektiğini, sadece Tanrı sözü ve
nurun olmaya o topluluğa gireceğini öğrendik.
5.
İyi kullara
Tanrı’nın özel hediyeleri olduğunu ve verdiğini öğrendik.
6.
Tanrı sözü diye
her söylenen sözü doğru kabul edilmemesi gerektiğini, söyleyenin o sözü
nefsiyle esas manasından uzaklaştırabileceğini öğrendik.
7.
Bir şeyin gerçek
değerini anlamak için zıddını bilmek gerektiğini, yani iyilik, kötülükle veya
doğruluk, yanlışlıkla veya güzellik çirkinlikle değerlendirilerek
anlaşılabileceğini öğrendik.
8.
Dervişlerin
sözünü aklımızda tutmamız gerektiğini, açıklama istemememiz gerektiğini, çünkü
söylediği sözün bir birikimin oluşturduğu kimyadan olduğunu, bunun da izahını
anlamak için sarf edilen zaman ve gücün ana konudan başka konulara götüreceğini
öğrendik.
9.
GEREKLİ
OLANI ALMAMIZ ve sözlerimizi süslemek
için uğraşmamamız gerektiğini öğrendik.
10.
Kendi çocuğumuz
hata yaparsa, terbiyesizlik yaparsa hoşgörü ile karşılanacağını öğrendik.
İşte böyle yaren,
Herkesin anlayabileceği,
hakikati görebileceği farklı ortamlar vardır.
Kimi içkiyle, kimi yalnız bir
yerde ibadet ederken, kimi sema ederken, kimi toplu cemaatle namaz kılarken,
kimi dağ başında, kimi ormanda, kimi açlıkla gibi bir huzur ortamında kendinden
geçerek ilahi âlem ile ilişki kurar, Tanrı katından hediyelerini alır.
Tanrı âlemine girmeye çalışan
kişinin başka insanların sözleriyle uğraşmaz, Tanrı’dan başka düşüncesin ve
isteğinin olmaması gerekir.
Tanrı güzelliğini isterken
âlemleri seyrederken sözler devre dışıdır, tüm anlama ve anlatma görmekle olur
ve anlaşılır.
Bizim şüphe etmeden
inandığımızı bize söyleyerek kendilerine inanıp dediklerini yapmamızı
isteyenlerin kim olduğuna ve ne yaptığına iyi bakıp değerlendirmemiz
gerektiğini önemsememiz gerekiyor.
Çok hilekâr bu inanç yolunu
kullanarak temiz insanları sömürür.
Süslü sözlere ve görsel yönlendirmelere
aldanmadan bize lazım ne ise almamız, diğer şekilleri yok saymamız gerekiyor.
*
Mahvolmamak için
peygamberlerin belirlediği sınırlara dikkat etmemiz, sınırı geçmemek gerektiğini
öğrendik, anladık.
*
Görevimiz, sorumluluğumuz ve
yetkilerimiz bize bir sınır oluşturmaktadır.
Bu sınırlar içinde de lazım
olan bilgiyi almamız ve gerekli olanı başka duygu ve düşüncelerle azaltmadan,
çoğaltmadan gereği gibi yapmamız gerekmektedir.
Lazım olmayan bilgiler,
sözler ve ilgilenmeler istek oluşturur ve ihtiyaç gibi zorlamalara başlayarak
kişiye gereksiz yük getirir ve bunalıma sokarak ruh sağlığımızı tehdit eder.
*
Yaren,
Çok yüksek bilgi ile
donatıldığımız için ileri görüşümüz artmıştır.
Ancak başkalarının hatalarını
yanlışlarını da görmemiz arttığından bizi rahatsız eder, söylediğimiz zaman da
başkalarını rahatsız olur.
Her ne kadar hoşgörülü
davransak da yakınlarımızın yanlışlarını görmezlikten gelemediğimiz için,
onların yanlışta ilerlememeleri için yaptığımız uyarılarla saygınlıklarının
kalmadığını sanarak bizden uzaklaşılır.
Oysa sevgi bağı ile
bağlananlarda saygınlık çok önemli değildir.
Gönülden bağlılık önemlidir,
geçerlidir, olgunluk yolunun vazgeçilmezidir.
*
RAVLİ