13 Ekim 2012 Cumartesi

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE MEVLANA HAZRETLERİNE MEKTUP 7

Muhammed Gazalî, Allah rahmet etsin, Ebu Ali Sina' nın El-İşârât vet-Tenbihat adlı eserini Ömer Hayyam'a okuyordu.

O, çok üstün yaratılışlı, erdem bir insan olduğu için hep kötülemek isterler.
Oysa İhyaûlulum'uddin adlı eserinde Gazalî, Ibni Sina'dan faydalanmıştı. (M. 219)

 (Ömer Hayyam içkili, çalgılı âlem yapılırken kendinden geçer bu ortamla anlayacağını anlar, anlatacağını öyle anlatır.)

Onu tekrar okuyor, Hayyam'a hâlâ anlamadın mı?
Diye işaret ediyordu.
Üçüncü kez okudu.

Mutriplere, çalgıcılara, davulculara seslendi.
Ta ki, Gazalî karşısına gelsin, çalgılar çalınsın da, ona okuduğu şeyin faydalı olduğu herkesçe bilinsin.

Şiir:
O kimse ki, bütün lâfı Enel Hak, yani ben Hakkım' dır,

(Ben kelimesi sonunu getiren ipin adıdır)

Şüphesiz ki o zavallı, bu ip ile asılır.

Onu öyle elimin altına alayım, öyle aciz bir hale getireyim ki, böylece hep benim elimde olsun.
O, fesahatte (İyi söz söyleme), söz ustalığında zamanının en uzmanı olmuştur, şaşılacak derecede yetkili bir konuşmacıdır.

Tanrı erlerinin gönülleri çok geniş ve engindir.
Felekler kadar uçsuz bucaksızdır.
Bütün felekler onun gönlünün altında döner.

Bir gün Sema ayini sırasında bir mürit, Şeyh Şahabeddin'den bir beyit söyledi.

Şeyh, derhal azarladı, boynun kopsun, dilin kesilsin, dedi.

Orada kimsenin bir beyit söylemeye cesareti yoktu.
Oradaki Hak, kendini göstermiş ve perdeyi atmıştır.

Orada her şey göz kesilmiştir.
Dilin ne yeri vardır?

Her kimde böyle bir hal belirmeden gelirse, şüphe yok ki rezil olur, pislik yuvası gibi dolu olur; güzeller arasına karışmış çıplak zenci gibi kepaze olur gider.

Hava ve heveslerle, şehvetle dolu insanlara, orada yer yoktur.
Ansızın gördüm ki, şamdanın içinden fışkıran güneş gibi bir parlaklık göğsüme doldu.

Bey şöyle bir başımı çevirdim.
Gördüm ki, sarığım yere düşmüş; o kendi sarığını tuttu; sanki ben kendime bakıyorum ve o aydınlıkta bütün kan damarlarımı, sinirlerimi, kemiklerimi ve kendimdeki manaları görüyordum; başka hiç bir şey göremiyordum.

Kutsal hadiste, "Ben iyi kullarım için öyle bir şey hazırladım ki, ne gözler görmüş, ne kulaklar işitmiş, ne de insanın kalbine doğmuştur,"anlamına gelen bir müjde vardır.


Hele şu, "Gördüğünü kalbi yalanlamadı" (K. 53/11)
Anlamına gelen ayet bundan daha kuvvetlidir.

Bundan biraz geçtikten sonra orada yalancılıktan bahsettiniz.
Bir perdenin delilidir bu.

O, Kuran’da, bu da kutsal hadiste işaret olunmuştur.
Kuran’da, sırdan pek az bahsedilmiştir.
Cihanda yaygın bir mısradır bu.

Mısra:
Gece dolanır cihanı seyreder, parmakla gösterilir.

Hatırımdan geçti: her pınardan su içmemelidir.


Bizim aramızda ayrılık olamaz, nasıl gidebilir? Dedi.
Ama İnşallah Allah dilerse, demediği için hoşuma gitmedi.

Evet, mademki söylemedi, sen Şeyh Muhammed'e yakışırsın dememin sebebi bu idi. (M. 220)

Dostluk onun dostluğu idi, ama asıl sebep başka idi.
Bana geldiği vakit bir kadeh doldurdum.
Ne içebiliyor, ne de dökebiliyordu.

Gönlüm onu bırakmaya, geçip gitmeye razı olmuyordu.
Başkalarına yaptığım gibi yapamadım.
Tövbe et, bu huydan vazgeç dedim.

Mecaz, hakikat'in köprüsü, hakikat de mecazın köprüsüdür.
(Her şey zıddıyla anlaşılır, değerlendirilir)

Bu gece, eğer gelmeseydim, aramızdan bir şey eksilecek, yok olacaktı. Bu halde, yabancılık girecekti araya.

Biz eğer bu halin dışında, geceleri, ayrı-ayrı yatsaydık, korkusuz yatardık; ama bu durumda da iş böyle olacaktı.

Sen, derviş sözünü aklında tut.
Gerçi o sana sebebini söylemez.

Allah yolunda kalbini ve malını bağışlar.
Çünkü dünya bir köprüdür.

Ancak köprü harap ve ateş içinde yanarken öyle bir köprü üstünde binalar yapan güven içinde olamaz.

Kadınlar hakkında demişlerdir ki: Onlara danış, ama düşüncelerine aykırı davran.
Onlar gerçekte böyle yaparlar.
Şimdi bu dünya da kadın cinsindendir.
Onu bayındırlaştırmaya, süslemeye ne uğraşıyorsun?

Gerekli olanı al, o kadar yeter sana!

Sema’a başladığın o saatte, sana, başın çok dönüyor mu? Diye soran oldu mu?
Muhammed, dur, dedi; onu bir an durdurdu.
Ansızın bir gürültü duyuldu, yere düştü ve başı yarıldı.

Başından fırlayan kan binanın tavanına çarptı.
Şeyh dedi ki:

Eğer bizim evlâtlarımızdan olmasaydın pabucunu başıma koyardım (Seni kendimden yüksek tutardım).

Çocuklar top ve çelik çomak oynarken namaz kılınan yere de atıyorlardı.
Hemen oradan kaçarlardı; kaç kere bunu tecrübe etmişlerdi, bilirlerdi.

Bu Muhammed de çeliğe vurunca, namaz yerine sıçrattı; işte şimdi beni öldür, diye özür dilemeye başladı.
Gülümsüyordu; bunu ne ile ispat edersin, dendi.

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Çok üstün yaratılışlı, erdemli kişileri halk kıskançlıktan dolayı hep kötülediklerini öğrendik.

2.   Söylediğimiz sözün ölümümüze sebep olabileceğini öğrendik.

3.   Tanrı erlerinin gönüllerinin geniş ve derin olduğunu öğrendik.

4.   Sema yaparken kişi sözünün o topluluğun içine girmemesi gerektiğini, sadece Tanrı sözü ve nurun olmaya o topluluğa gireceğini öğrendik.

5.   İyi kullara Tanrı’nın özel hediyeleri olduğunu ve verdiğini öğrendik.

6.   Tanrı sözü diye her söylenen sözü doğru kabul edilmemesi gerektiğini, söyleyenin o sözü nefsiyle esas manasından uzaklaştırabileceğini öğrendik.

7.   Bir şeyin gerçek değerini anlamak için zıddını bilmek gerektiğini, yani iyilik, kötülükle veya doğruluk, yanlışlıkla veya güzellik çirkinlikle değerlendirilerek anlaşılabileceğini öğrendik.

8.   Dervişlerin sözünü aklımızda tutmamız gerektiğini, açıklama istemememiz gerektiğini, çünkü söylediği sözün bir birikimin oluşturduğu kimyadan olduğunu, bunun da izahını anlamak için sarf edilen zaman ve gücün ana konudan başka konulara götüreceğini öğrendik.

9.   GEREKLİ OLANI ALMAMIZ ve sözlerimizi süslemek için uğraşmamamız gerektiğini öğrendik.

10.                  Kendi çocuğumuz hata yaparsa, terbiyesizlik yaparsa hoşgörü ile karşılanacağını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Herkesin anlayabileceği, hakikati görebileceği farklı ortamlar vardır.

Kimi içkiyle, kimi yalnız bir yerde ibadet ederken, kimi sema ederken, kimi toplu cemaatle namaz kılarken, kimi dağ başında, kimi ormanda, kimi açlıkla gibi bir huzur ortamında kendinden geçerek ilahi âlem ile ilişki kurar, Tanrı katından hediyelerini alır.

Tanrı âlemine girmeye çalışan kişinin başka insanların sözleriyle uğraşmaz, Tanrı’dan başka düşüncesin ve isteğinin olmaması gerekir.

Tanrı güzelliğini isterken âlemleri seyrederken sözler devre dışıdır, tüm anlama ve anlatma görmekle olur ve anlaşılır.

Bizim şüphe etmeden inandığımızı bize söyleyerek kendilerine inanıp dediklerini yapmamızı isteyenlerin kim olduğuna ve ne yaptığına iyi bakıp değerlendirmemiz gerektiğini önemsememiz gerekiyor.

Çok hilekâr bu inanç yolunu kullanarak temiz insanları sömürür.

Süslü sözlere ve görsel yönlendirmelere aldanmadan bize lazım ne ise almamız, diğer şekilleri yok saymamız gerekiyor.

 Bizden olanın hatasını hoş görerek, saldırgan davranmadan ancak yanlışlığı dile getirerek söylememiz gerektiğini öğrendik, anladık.

                                        *
Mahvolmamak için peygamberlerin belirlediği sınırlara dikkat etmemiz, sınırı geçmemek gerektiğini öğrendik, anladık.

                                          *
Görevimiz, sorumluluğumuz ve yetkilerimiz bize bir sınır oluşturmaktadır.

Bu sınırlar içinde de lazım olan bilgiyi almamız ve gerekli olanı başka duygu ve düşüncelerle azaltmadan, çoğaltmadan gereği gibi yapmamız gerekmektedir.

Lazım olmayan bilgiler, sözler ve ilgilenmeler istek oluşturur ve ihtiyaç gibi zorlamalara başlayarak kişiye gereksiz yük getirir ve bunalıma sokarak ruh sağlığımızı tehdit eder.

                                          *
Yaren,

Çok yüksek bilgi ile donatıldığımız için ileri görüşümüz artmıştır.

Ancak başkalarının hatalarını yanlışlarını da görmemiz arttığından bizi rahatsız eder, söylediğimiz zaman da başkalarını rahatsız olur.

Her ne kadar hoşgörülü davransak da yakınlarımızın yanlışlarını görmezlikten gelemediğimiz için, onların yanlışta ilerlememeleri için yaptığımız uyarılarla saygınlıklarının kalmadığını sanarak bizden uzaklaşılır.

Oysa sevgi bağı ile bağlananlarda saygınlık çok önemli değildir.
Gönülden bağlılık önemlidir, geçerlidir, olgunluk yolunun vazgeçilmezidir.

                                           *
RAVLİ

Popüler Yayınlar