26 Ekim 2012 Cuma

ŞEMSİ TEBRİZİ VE MEVLANA HAZRETLERİNE MEKTUP 20

Şarapçının biri şarap satıyordu.
Biri sordu:
Yahu sen şarabı satıyorsun ama acaba karşılığında ne alacaksın?

Camiden geri kalan kimse lahavle mescidine gider, insan eğer lahavlenin ne demek olduğunu bilirse, yani kuvvet ve kudretin Allah’ta olduğunu anlarsa onun Cuma namazı boşa gitmez.

(Lahavle mescidi: Camiye gitmeyip Allah’ı anmayan kişinin başına gelen bir sıkıntı veya bela karşısında önüne gelen ilk mescide girerek sabrının tükendiğini söyleyerek Allah’ı anar ve yardım ister)
Meyhanede (Tekkede) böyle bir lahavle çekmek, Kâbe’de lâhavlesiz kalmaktan daha hayırlıdır.
Ama mescitteki lahavleyi ne bileyim?

Kadı’nın (Hâkim) biri bu sevdada idi; birkaç yankesici ağlaya sızlaya ona yanaştılar.
Efendimiz dediler, şu hazine işini ancak senin sayende başarabiliriz. Yoksa o değerli hazineden faydalanmaya bizim gücümüz yetmez. Onlar geç kalmışlardı. (M. 240)

Biri dedi ki: Efendimiz sarığını versin de kendilerine bir haber getireyim.
Öteki yankesici, o geç kalır, dedi.
Siz şu katırı kulunuza veriniz, ben şimdi onu ve arkadaşları çağırayım. Şu şartla ki, falanın başına ant içeceksiniz, bu meseleyi hiç kimseye açmayacaksınız.

Sağırın biri değirmenden geliyordu, değirmene doğru giden birine rastladı, kendi kendine, bu adam benden herhalde nereden geliyorsun, diye soracak dedi.

Selâm vermeyi bile unuttu.

Önce bu şekilde yanlış düşününce başından sonuna kadar hep saçmaladı, önce nereden geliyorsun dediklerini sandığı için değirmenden geliyorum derim, diye düşündü.

Ne kadar un yaptın derlerse bir buçuk kile derim.
Hâlbuki gerçekten adam ona diyordu ki, karının ardı uğursuz mu? Beline kadar işaret ediyordu.

Nihayet adam bu yolcunun sağır olduğunu görünce ilk sözü anlamadığını sezdi.
Ondan sonra hatırına gelen her şeyi söyledi, ama eğer doğru cevap verseydi ilk önce söylediği söz hoşa gitmezdi.
Ama o sağırdı her şeyi anlayamazdı.

Kuran'da, "Çadırlar içinde öyle huriler var ki, onlara ne insan eli, ne de cin eli değmiştir." (K. 55/56) buyrulmuştur.

Bunun anlamı nadir?

Hele o cennetler ki Allah âlemidir diye sordum.
Ona göre kıyas et.

Dedim ki: insanoğlu ve cin tayfası ona erişememiştir.
Yani bu içkiler bu âlemde de bizim elimize geçmez mi?

Herkesin mertebesine göre zencefilden, çağlayandan, kâfur ve temiz şaraptan payı var mı? (Cennet şarabı)

"Sözlerini yerine getirenler; şerri ve korkunç manzarası aşikâr olan o günden korkanlar," anlamındaki ayet nedir?
Bu herkes hakkında mıdır?

Bazıları bunun Hazreti Ali hakkında olduğunu söylerler.
Ayetin inmesi sebebi kendiliğinden anlaşılıyor.
Ola ki bunlar da bir sebep söylesinler.
Ama çok soğuk ve yersiz olur.

Kendi düşünceleri ile doğru yola gelsinler.

Bu hırkamın kolunu öptü, onun o üç gecelik Semâ’da birçok günler sürecek olan işleri tamam oldu.

Dükkândan et getiren o Yahudi'nin yedi ceddi işadamı idi, ama o yine de Yahudi'dir, yine de Yahudi.

İbni Mesut'a (Allah ondan razı olsun) Hazreti Peygamber, Kuran’ın sırlarından bazı şeyler açıklardı.

Onun anlattığına göre falan ayetin manasını Peygamber arkadaşlarına açık söylerdi, ikinci manasını da benim kulağıma fısıldardı: bunları size anlatsaydım boynumu vururdunuz, dedi.

Sahabeler o zaman o sözleri küfür sayar, söyleyenlerin boynunu uçurturlardı.
(M. 241)

"Söyle ki, şüphesiz ben de sizin gibi insanın ancak bana vahi gelir.
Şüphe yok ki ilâhımız tek bir ilâhtır."
(K. 18/110) anlamındaki ayetin inmesi sebebi nedir?

Siz de bilirsiniz ki, Hazreti Ali (Allah ondan razı olsun) Aşure ayının onuncu gününe kadar Hazreti Peygamberin yaptığı gibi dokuz gün etyemezdi.


Hazreti Peygamber, Ali'nin yüzüne bakınca onu iyice zayıflamış gördü.
Sen bana bakma, dedi, ben sizden herhangi biriniz gibi değilim. Bunun üzerine ayet geldi:

"Söyle ki, şüphesiz ben de sizin gibi insanım."
Ama aradaki fark şu kadarcık bir şeydir ki, o da bana vahiy gelir.

Yani ben açık bir iş yaparım, ama hiç kimse bilmez.
Onların aralarında yaptığım o işten, görüyorsunuz ki, ağızlarından hiç bir haber çıkmaz.
Meğerki ben istemiş olayım.

Peygambere, benzerler ve eşler niçin olsun; bu, onun benzeri olur mu hiç?
Niçin bu da senin benzerin olsun.

Nihayet gerektir ki herkes bir işle uğraşsın.

Ben de niyet ettim bundan daha iyi bir iş varsa din ve dünya kazancı için o işle meşgul olayım, elime geçeni burada sarf edeyim.

Hakîm Senayı eceli geldiği sıralarda dilinin altından bir şeyler mırıldanıyordu.

Kulak verdiler ağzından şu sözler dökülüyordu:
Şiir:
Söylediğim şeylerin hepsinden vazgeçtim, pişman oldum,
Çünkü sözde mana, manada söz kalmadı.

Çünkü sen Hazreti Allah’ın yolunda bir parmak yürürsen o sana bir karış yaklaşır, zahmetsiz ve minnetsiz yürürsün.

O misal yönündendir.

Maksat, Allah'ın kutsal sözündeki manadır, yoksa parmak karış gibi ölçülerin ne yeri var?

Göz kâğıda bakar ve özellikle kendi yazdığı şeyi beğenmez.
Beyaz kâğıt üzerine bakınca şaşıyorum.
Yoksa ben seni sevenlerdenim.

Onun ne yeri var.
Bana falan şehre git, diye emredersen, istersem giderim, istemezsem gitmem.

O gayıp ve gizli âlemden papazlar da haber verir.

Onlar da hep birlikte söylemişlerdir ki, bütün yollardan ve gidişlerden, Hazreti Muhammed'in yolu en iyisidir.
İnsaflı olanlar insaf (Merhamete, vicdana veya mantığa dayanan adalet) ederler.

Çünkü onların görüşlerinde ve gidişlerinde Hazreti Muhammed'in (A.S.) yolu gibi aydınlık yoktur.

Kadına yaraşan en iyi iş, evinin bir köşesinde kendi iğini eğirmektir (İşini yapmak).
Dervişe yaraşan da dervişlik ve sessizliktir.

Şiir:

İncir satanlar için en güzel şey nedir bilir misin?
İncir satmaktır, incir satmak kardeşim!


                 ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Her yaptığımızın bir karşılığı olduğunu anladık.

2.   Cuma namazı vaktinde Allah’tan bu namazı kılanlara özel hediye verildiğini, sıkıntısının giderildiğini, duasının kabul edildiğini öğrendik.

3.   Namaz kılmadan önce kuvvet ve kudretin Tanrı’da olduğunu bilmemiz ve anlamamız gerektiğini öğrendik.

4.   Hangi durumda olursak olalım yetki ve kuvvet yalnız Allah’ındır diye anmamız, yani lâ-havle ve-lâ kuvvete illâ bi-llah dememiz gerektiğini öğrendik.

5.   Hilekârların yargıcı bile soyabileceğini, önce soyacağı kişinin tutkusunu, neye düşkün olduğunu keşfederek o tutkusuna ulaşması için yardım edeceğini söyleyerek soyduklarını, hiç kimseye söylememeleri için de yemin bile ettirdiklerini öğrendik.

6.   Önce karşımızdakini dinlememiz gerektiğini, sonra eğer o kişi sağır ise yani sözü anlamayan ise ne söylersek söyleyelim bir işe yaramayacağı için konuşmanın gereksiz olduğunu öğrendik.

7.   Sözlerini yerine getirenlerin,  Tanrı’ya hesap vereceğini bilen herkesin seviyesine uygun olarak el değmemiş çok temiz kadınların cennette hizmet edeceklerini öğrendik.

8.   Tanrı sözlerine bir sebep gerekmediğini öğrendik.

9.   Kuran’ı kerimin açık manası olduğu gibi ancak özel kişilere de sır denilen ayrı manası olduğunu öğrendik.

10.           Herkesin dünyada bir işi, görevi, yetkisi olduğunu ve benzeme olmadığını öğrendik.

11.           En iyi kazancın din ve dünya kazancı olduğunu, bu kazanımları da bu dünyada harcamak gerektiğini öğrendik.

12.           Olgunluğa ulaşan kişinin önceki yazdıklarını beğenmediğini öğrendik.

13.           Görünmeyen âlemden papazların da haber verdiklerini öğrendik.

14.           En iyi yolun Hazreti Muhammed’in yolu olduğunu öğrendik.

15.           Herkesin kendi işini yapmasının, başkasının işine karışmaması gerektiğini öğrendik.

16.           Derviş olanın alçak gönüllüğü ve fakirliği kabul ederek sessiz bir yaşayışı seçmesi, sevmesi ve bu şekilde kalması gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Her şeyi bilen ve gören kuvvet ve kudret sahibi Allah’ın düzenlediğini bizim bu düzen içinde bize görev ve verilen olanak sayesinde sakin ve sessiz bir hayat yaşamamız önerilmektedir.

Başkalarına benzemeye çalışmak yer ve konumlarını eleştirmek için uğraşmanın yanlışa götüreceğini öğrendik.

Ancak bizden değişmek ve gelişmek için yardım isteyene seve-seve bu hizmeti vermemiz gerekmektedir.

Herkesin aslına çekeceğini, aslının sanatını yapacağını öğrendik, anladık.

Her ne kadar aynı imana, aynı dine sahip ve aynı ibadeti yapsak da bize düşen iş ve görevin farklı olduğu bilincinde dünya hayatını tamamlamamız gerektiğini öğrendik, anladık.

                                *
RAVLİ 

Popüler Yayınlar