7 Ekim 2012 Pazar

ŞEMSİ TEBRİZİ VE MEVLANA HAZRETLERİNE MEKTUBU 1

Mevlâna'ya malûm olsun ki, bu zayıf kul, hayır dualarıyla meşguldür. Burada artık bütün insanlarla ilişkimi kestim.

Her birinin hali, sizce de bilinmektedir.
Buradaki dostlar da saygılarını sunuyorlar.

Bunlar arasında aziz, diri gönüllü bir derviş var ki, Mevlâna eğer onun halini bilselerdi, ona tazim ve hürmetten başka bir nazarla bakmazlardı.

On yıldan fazla bir zamandan beri duacınız burada, onun meclisinde aşinalık ve dostluk gördüm.

Şam'a gittiğimiz zaman orada da dostluğunu açıkça gösterdi.
Şimdi bu sene, Arakliye karışıklığında, Celâleddin'in oğlu Kadı Şahabeddin de buraya gelmişti.

Bir köşede kendi âleminde meşguldü.

Şam'a gittiği zaman, eski dostluk gereği olarak veda için uğramıştı. Birkaç gün beraber kaldık.
Başkaca bazı hadiseler oldu.

Buluşmamız sırasında gördüğümüz rahat ve huzur ve candan muhabbetin derin izlerine şahit olduk.

Ben onunla öyle anlaştım ve kaynaştım ki, eğer o bir tarafa giderse ben de giderim; çocukları yerlerinde bırakırdım.
Çünkü o yanımda olmadan yaşayamam.

Yüz türlü kurnazlık yalvarma ve hilelerle, hizmet yolu ile onu burada alıkoyduk. (M. 211)
Bir münasip kadınla birleştirmek ve evlendirmek vaadiyle, onun burada yerleşmesini sağladık.

Dün Perir geldi, değişik bir halde idi.

Büyük bir medresenin kapısından geçiyordum, gönlüme bir tiksinti geldi,
"Tokat'ta geçen bir hadiseden üzüldüm," dedi.

Bir topluluğun, onun hakkında, hakikatte yalancı ve hasetçi insandır, dediklerini işitmiş.

O yüce dergâhtan ümidimiz bundan fazla bir şey değildir.
Bari gönül almak, fukarayı okşamak gibi elden geldiği kadar onun hatırını hoş etmeye emir buyursunlar ki, o kırgınlık ve küskünlük tozları hatırından uçsun.

Dervişler ve azizler arasında böyle bir derviş çok az bulunur, çok zor ele geçer.
Duacınız, taklitçi değildir.

Bu meclistekiler de bu arık (Zayıf) kulun sözlerini işitmişlerdir.
Ben birçok aziz derviş gördüm, onlarla sohbette bulundum.

Yalancı ile gerçek erler arasındaki farkı hem, sözleri yönünden, hern de davranışları yönünden anlarım.

Çok beğendiğim ve seçkin kimselere de rastlarım.
Benim gönlüm her gördüğüne baş eğmez, bu gönül kuşu her taneye eğilmez.

Şimurg, Hüma kuşu, bütün kuşları yüksekten seyreder.
Onların himmetsizliklerini (Tembellik edenleri), soysuzluklarını (Ahlaklarını bozduklarını, temiz özelliklerini yitirdiklerini) görür.

Ama doğan kuşunda ayrı bir himmet (Çalışma) görür, onda bir cevher, bir gönül alçaklığı bulur, ona iltifat gösterir, onu beğenir.

Çünkü ötekiler bir saat uçar, sonra alçaklara konarlar.
Doğan 'da her ne kadar Simurg’u görecek kuvvet yoktur, ama Simurg’un nazarının etkisi ile doğan, kendisinde bazı üstün vasıflar görür.

Avcının biri aslan avlardı, köpeklerde havlardı.

Avcının köpeklere bağırtıp ürkütmemeleri ve ormana kaçırtmamaları için seslenmesi gerekirdi.

Siz de, şimdi aslana yakın geldiniz, uzaktan ne baş ağrısı veriyorlar?
Bir silleye (Elin içiyle vurulan tokat) bile lâyık değillerdir, namazdan da el çekiyorlar

Rabia Adeviye dedi ki: Gönlümü dünyaya gönderdim ki dünyayı görsün.

Sonra tekrar mana âlemine git dedim; bir de mana’yı gör.

Bana bir daha geri dönmedi.
Bilmiyorum ki, o sözü onlara nasıl ulaştırayım da sırlardan söz açayım.

Ama söz arasında sen çok duygulanıyordun, sana garip bir hal geliyordu. (M.212)

Büyüklerin sözlerine itiraz ettim, ama Mustafa Aleyhisselamın sözüne asla itirazda bulunmadın.
Bu bir dairedir ki kapısı, ağzı da budur.

İçinden dolaşırsan, daireyi dışından dolaşmış gibi olursun.
Eğer kaçacak yerini bulursan, geri dönersin.

Dairenin çevresini kendi kendine dolaşırsın, vazgeçersen yolu daha çok uzatırsın.

Eğer o kurtuluş noktasından geçersen, hep çöllere düşersin.
Yokluk ve ölüm yolunu tutarsın.

Bütün bunları söylüyorum ki, bir lokma gibi ağzına koyasın.

Onlar, lokmayı kulaklarının ardından yahut boyunlarından ağızlarına koyalım diye etrafta dolanırlar.

Ama damarları patlayabilir yahut da bizim bir şeyler söylememizi isterler.
Başın kararlı olsun.

Diyorsun ki, Hazret İbrahim 'in annesi o ergin kadın başını havaya kaldırmış, Allah'a yalvarmıştır.
O İbrahim’in annesi idi.

Sende de hayırlı niyet (Bir şeyi önceden istemek, düşünme, maksat) varsa, Allah senin işlerini düzeltir.

Yedi yüz bin kişide ancak bir kişi senin meclisinde feyz ( İlmini, aydınlatan görüşünü almadan) almadan ışık saçabilir.
Ancak öteden beri âdet böyledir, ferman böyledir.

Allah sözü haktır, değişmez kanundur bazıları söz söylerken kendilerini kepaze (Utanmazlık etmek, rezil duruma sokmak, gülünç duruma gelmek, değersiz hale gelmek) ederler.

Onlar, bizi ne kadar çirkin görürler.
Eğersen güzelsen bizden vazgeç.

0 Söz söylemeye, başlayınca susturmak gerek.
Yoksa söyler de söyler, patlayıncaya kadar söyler.

Çünkü başlangıçta onun işi gücü budur.
O Seydî şöyle söyledi diye anlatır.

Falan ve senin karının falan arkadaşı, Seydî' den, bütün Bağdat halkından ta Halifeye kadar, bırak Halifeyi, Bağdat'ta ne kadar zembilli (Sepet taşınan), ne kadar Halifenin adamı, hatta suya düşmüş varsa hepsi de seni dinlemeye can atar.

Çünkü sen söyleyince maksattan uzaklaşıyorsun.
Kendini gayeden uzaklaştırıyor, çok uzaklara koşuyorsun.

Sevgili her gün karşına geliyor.
Sen onu karşılayacak yerde geri kaçıyorsun ki, o da geri kaçsın.

Biz Musa'nın. "Yarabbi kendini bana göster," dileği hakkındaki sözümüzü başka bir mesele dolayısıyla söyledik.

Yoksa ayrılık mümkündür demek için değil.

 Eğer o, aslan avcısı ise ve insan kokusu almış ise başkalarından gizlenir.
Padişah çocukları yalnızken ne yaparlar?

Her ne kadar onlar memleket halkından ayrı yaşarlar, ama halk içine çıktıkları zaman da halktan kendilerine verilmiş olan o ululuk mertebesinin manası onlarca daha belirgin anlaşılmış olur.

(M. 213) Bir vakitler, dünya hikâyesi bana pek tatsız gelirdi, bütün gün, müminler Emir’in huzurunda, düşmanlar kötü şeyler söylerlerdi. Kabul etmezdi.

Kendi kendine, "Şunları bir sınayalım, bir sınavdan geçirelim; dedi. Birine şöyle sordu: .Kuran’da buyrulan, "Onlar sağırdır, dilsizdir, kördür,'' sözlerinin tefsiri kâfirler hakkında mıdır?
"Hayır" dedi
"O senin hakkındadır."

Halife incindi kendini tutamadı. "Bu adamı götürün, hücreye atın," diye emir verdi"'

Âmâ o simya ilmi bilirdi (Zaman ve mekan dürülmesini yani o an oradan vücuduyla dünyada başka bir yere anında gitmesi), oradan sıçradı, kurtuldu.

 Sonradan dellallâr (Davulla bir emri ilan edenler) üst üste bağırmaya başladı;
O adamı kim yakalarsa bin dinar verilecekti.

Adam bir dostunu gönderdi, “ Ben onun yerini biliyorum diyesin," dedi. Zaten kaçak onun evindeydi.

Adam saraya gitti. "Benim elimden şerbet içer misin?" diye sordular. Adam, "içmem, ama korkudan ölürüm',' dedi.

"O halde halvet olsun (Yalnız konuşma)," dedi.
"Saray halkından hiç kimse bizim konuşmamızı duymasın; gönül hoşluğu ile onu buraya getirsinler, ben onunla birlikte yemek yiyeyim." Lokmayı onun ağzına koydu.

"Sen benim karım olursun, o bizim adamımızdır," dedi.
Yavaş-yavaş elini onun çenesinin altına götürdü.
"Bunun nişanı şöyle olacaktır.

Sen benim karım olacaksın, tam bu saatte birlikte dışarı çıkacağız," dedi.
Birbiriyle şakalaşarak çıkarken elini onun şalvarına uzattı.

Halife yerinden sıçradı yumruğunu kaldırdı, o hemen şu cevabı verdi: "Görüyorsun ki, sağır, dilsiz ve kör olan sensin.
Benim maksadım seni kızdırmaktı, yoksa ben ne yapayım?

Birtakım oğlanlar toplanmışlar bana düşmanlık yapıyorlar.
Hangi oğlan?
Nerede o oğlan?"

                  ***

 MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
 Neler öğrendik:

1.   Şems Hazretlerinin daima Mevlana Hazretlerine dua ettiğini, unutmadığını sevgi ve saygı bağını koparmadığını öğrendik.

2.   Şems Hazretlerinin taklitçi biri olmadığını öğrendik.

3.   Büyük birinin bakış tekniğini alanın o büyük gibi güçlü olacağını öğrendik.

4.   Aşağı âlemde yaşasak bile yukarı âlemden birine bağlanıp yardımını aldığım zaman kuvvetleneceklerini öğrendik.

5.   Doğan kuşunun kendi avını avladığını, başkasının avladığını yemek için leşe konmadığını öğrendik.

6.   Çok söz söyleyen değil, avcı olmamız (Büyük kişileri avlayan) olmamız gerektiğini öğrendik.

7.   Düzgün, temiz soyuna uygun çalışanların, kendilerini cevher haline getirdiklerini, gönül alçaklığına sahip olanlarını görürsek beğenmemiz ve iltifat etmemiz gerekir.

8.   Büyük av peşindeysek sessizce avımıza yaklaşmamız, gürültü etmememiz gerektiğini öğrendik.

9.   Mana âlemini gidenlerin, görenlerin bu dünyanın güzelliklerinin aldatıcı ve geçici olduğu anlayarak dünya işlerinden uzaklaştıklarını öğrendik.

10.            Bütün sözlerin Peygamberimizin söz dairesinin içinde ve çevresinde olduğunu, bunun dışına kaçanların mahvolacağını öğrendik.

11.           Bilgiyi gezdirmeden, dolandırmadan usulüne göre almamız ve hazmetmemiz gerektiğini öğrendik.

12.           İyi niyetle bir işimiz varsa Tanrı’nın yanlış yola gidişimizi engelleyip düzelttiğini öğrendik.

13.           Yedi yüz bin kişiden ancak bir kişinin Mevlana Hazretlerinin topluluğu dışında olan birisinin ışık verebileceğini öğrendik.

14.           Sağlam yerden öğrenmeyenlerin çok konuştuklarını, velileri sevmediklerini öğrendik.

15.           Maksada yönelik sözler söylemek gerektiğini öğrendik.

16.           Halktan ayrı kendisini yetiştirmiş kişilerin halk arasına girdikleri zaman ululuklarının belli olacaklarını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Sözlerle fazla uğraşılırsa, uzun anlatılırsa maksadın belirsizliğe gideceğini, konunun bulanacağını, dinleyenin işine yarayan yararlı bir elde ediş olmayacağını öğrendik, anladık.

Peygamber efendimizin sözlerinin bir bütünlük içinde olduğunu, bize ışık verecek, yolumuzu aydınlatacak sözlerin ve yönlendirmelerin muhakkak olacağını öğrendik, anladık.

Başkasının anlayışı üzerinden değil de kendi anlayışımızla öğrenip avcı olmamız, kendi sözümüzü söyleyebilir olmamız gerektiğini öğrendik.

Sözü öğrenmeden önce avcı büyüklerimizin (Şems Hazretleri ve Mevlana Hazretleri ve dostlarının) avcılığını ve avcılık tekniğini öğrenmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

Avcılık tekniğini öğrenmek için de bir çırak gibi hizmet etmeliyiz ve sevgi ve saygıyla bu büyüklerimize bağlanmalıyız.

Tanrı’yı avlamak, avlamak kolay değildir.
Tanrı gel beni avla der o bizi avlar.
Burada av ve avcı devamlı yer değiştirir durur.

                                        *

RAVLİ

Popüler Yayınlar