Kış geliyor Şemseddin’e bir
kürk lâzım.
Evet, çetin iştir bu. Hırkayı yırtmalı.
Evet, güzel söylüyorsun, bana
uymak gerek.
Bu bana senden dilenmek
demektir.
Konuk için, onunla daha çok
vakit geçer.
Şimdi biraz düşünmek
zamanıdır.
Her ne kadar yaya yürümek
kuvveti vardır ama korkarım ki, bunu kabul etmezsin!
Ben Kaymaz mevkiine gelirsem,
Aksaray’a varırım. Yolda seni bırakır ve ayrılırsam, bu benim elimde değildir.
O zaman bizim aramızda yüz kat daha yakınlık olur.
Bugün ayrıldık ama bir zaman neler olacağını bilemem.
Eğer şimdi olduğu gibi araya bir karışıklık girerse:
«Bu hakkın gayretidir,» deme!
«Bu ne Müslümanlıktır?» dedi.
«Bunu da Müslümanlık say,» dedim.
O zaman bir şey söylemedin,
bir kaç gün Saraç’ın bağına gittin.
O ayakkabı seni rahatsız
etti.
Bir söz söyledin, bir kaç gün
dolaştın, nihayet tekrar konuştun.
Sonra baştan savdık, ona ant
içtik dedin.
Ben öyle insanlardan değilim
ki, bir kimse ile bir gün selâmlaşmış olayım da, ona karşı öyle bir davranışta
bulunayım.
Bunu uygun görmem. (M. 203)
Eğer yine bir karışıklık ve
bozgunluk varsa, zannetme ki aramızda ayrılık kararı verilmiştir.
Ya bana senden bir gayret ister yahut da sana karşı benden.
Dedi ki: «Allah kendi iradesi ile hükmeder.
Onda ihtiyar (Kendi arzusuyla
hareket) yoktur.»
Bu sözü bütün peygamberler
bile söylemiş olsa kabul edemem. «Ben böyle bir Allah’ı istemem,» derim, isterim ki, Allah kendi arzusu ile iş yapsın.
Ben öyle bir Allah’ı
arıyorum.
Cehenneme de görsem bu
düşünceden utanmam.
Ona derim ki:
Benim aradığım
Allah sensin. Diyorsun ki:
«Ben, Allah için dilediği gibi yapmaz, (yani faili muhtar) değildir, demedim.»
Öyle ise sen faili muhtarsın, dilediğini yapan sensin!
Onu ortadan kaldır.
Onun en aşağı kullan, ona bir
ışık ile gölge düşürmüşlerdir.
Dilediğini yapandır
o (Tanrı).
Onu aciz kılacak, ona engel
olacak bir varlık yoktur.
Her saatte binlerce cihanı
mahveder.
Bu çok aciz ve güçsüz olan
kimdir?
Ne iş yaparda o işte aciz
kalır?
O işi çevirmeye gücü yetmez.
Nasıl olur da onun ihtiyarı
yoktur diyebilir, içinden ona, «İhtiyarsız,» diyebilir misin?
Eğer bütün âlem Şahap’ ım bu
sözlerini kabul etseydi, Firavun incinmezdi o sözden.
Ama ben kabul etmiyorum. Size iyi günler!
Vakitler mübarek olsun!
Mübarek olan sizlersiniz.Gelecek günler size mübarek olsun!
Kadir gecesi bize
kader hazırlamıştır.
O dost başka sözleri de
bilir; başka konuşanların sözünü de konuşur. Bin kelime mi söyledi; söyler,
sonra sözü tükenir.
Boş mu oturur?
Musa Peygamber Allah ile
konuşan bir söz bilgini idi.
Allah ona, «Beni göremeyeceksin,» dedi. Musa bir kaç adım geri döner, sonra tekrar ona yönelerek bir daha gelir.
Ona başka zaman gel der, konuşmadan geri çevirir.
Günler bizim aramızdadır.
Ayette işaret buyrulduğu gibi
denizin suyu tükenir de Rabbimizin sözü bitmez.
Elif harfinin manası tamam
olmaz. Ulu dergâhtan bir elif sıçradı, hangi hikmet için dışarı fırladı o elif harfi?
Onun hikmetinin iç yüzünü, yine o bilir.
«Akıl
yanılmaz,» dedi.
Ama yanılıyordu, yine de,
«Yanılmaz,» diyor.
Sonra be harfi geldi, elif
harfinin ayağına düştü.
Elif sordu (ا = elif): «Niye geldin?»
«Seni açıklamak için.
Bir noktam var, o senin mührünü canımın içinde saklıyorum.
Hemen Elifin manasıyım.
Ayrılığın,
ayırmanın iç yüzünü söylüyorum.»
Te ت = te geldi, «Başımda iki noktam var,» dedi. Bunları dünya
ve ahrete atarım.
Üç noktalı se ث = se harfi de kendini araya soktu.
Cim ج = cim daha uzakta idi.
Tevriye sanatı daha çok belirsin
diye.
(Gizlenmiş isteğin, maksadın,
niyetin anlaşılması)
Çünkü (M. 204) onda Kuran’ın
manası vardır.
Cim, iki yönden eliften
üstündür. (M. 204)
Ama elif yolunda beline kemer
bağlamıştır, elife bağlıdır.
Dal د = dal harfine gelince, o da iki eliftir. Bir topluluk, dal harfini düşman bilirler.
Aralarında, birbirlerinin
gırtlağına sarılarak kavgaya tutuşurlar.
Sen, eğer harabat (meyhane)
ehli isen hı خ = (hı) harfinin ne
günahı var?
Kâfir küfürden bahseder; o,
küfürden başka ne söyleyebilir?
Mümin imandan
bahseder, kâfir de küfürden.
Mısra:
Testi, içinde ne
varsa onu sızdırır.Saf olur, saf küfür olur.
Onun kâfirliği saf olur.
Ona, bu yolda şöyle sorarlar:
«Diyelim ki, yolda seni köpek
ısırmıştır. Ona, kuduz köpek demek yaraşır mı?»
«Evet, o gün o köpekle onun
kocaman beş tane yardımcısı aşağı indiler.
Fitne hiç yatışmadı.
Herkes bir tarafa kaçtı, onun
ayağına düştüler.
O, yukarı çıktı ve onları ayırdı.»
Vaizden sonra aşağı iniyordu.
Minberin son basamağında
durdu, şahadet getirdi.
Kendi işimizden çok fazla söz
söyledik.
Şu ilâhi uyarma ile
karşılaştık.
Kuran’da buyrulduğu gibi:
«Ey
iman edenler! Niçin yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz?»
“ Yarabbi!
Bizi bağışla!» deyince minber yürümeğe başladı.
«Ey minber!
Sana söylemiyorum,» dedi.
Minber ağaç olduğu halde,
onun gerçek sözlerinden harekete geçiyor; yani
ağaç bile, kendi nefsinde öğüt kabul eder ve yürür,
demek istemiş ve onu yürütmüştür.
Ulu Allah’ın, hem sen
dilediğini hidayete erdiremezsin, hem de sen hidayet verebilirsin, sözleri
arasında çelişki yoktur.
Hak sözde buna imkân yoktur.
Sen bir yol gösteriyorsun;
işte, doğru yol budur diyorsun.
Ama daha fazlası elinden
gelmez.
«Onu
o yoldan çıkaran benim,» buyuruyor, yüce Allah.
Bize gerekli olan bunların
her biri arasındaki inceliği ve derece farkını görebilmektir.
«Allah’a
iyilikle ödünç verin,» anlamındaki ayet gelince, Hazreti
İbrahim dedi ki:,
«Ben
Allaha ve Resulüne dedim, ben hangi yalanı söyledim de Allah onu doğru
çıkarmadı?»
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. İhtiyaç baş gösterince konuşmayı bırakıp yapılması gereken
işlerin yapılması gerektiğini öğrendik.
2. Çetin günler için hazırlık yapmamız gerektiğini
öğrendik.
3. Allah’ın dilediği gibi hareket ettiğini, hiçbir sebebe
bağlı olmadığını öğrendik.
4. Kadir gecesi kaderlerin hazırlandığını öğrendik.
5. Anlamak ve anlatmak için harflerden oluşan sözleri
mananın hakikatini anlamak için kullanıldığını öğrendik.
6. Söylenen sözlere dikkat etmemiz, Tanrı’ya inanmayanın
her şeyi inkâr ettiğini sözlerinden anlaşılacağını öğrendik.
7. Mümin kişinin hep imandan bahsettiğini çünkü kendisini
böyle yapılandırdığını öğrendik.
8. Gerçek sözleri dinlememiz, öğüt almamız, anlamaya
çalışmamız ve kabul etmemiz gerektiğini öğrendik.
9. Doğru yola getireninde, doğru yoldan çıkaranın da
Tanrı olduğunu, insanların bu konuda gücü olmadığını öğrendik.
10.
Tanrı erleri
ağzından yalan kaçırsalar bile Tanrı’nın bunu doğruladığını öğrendik.
11.
Harflerin bir tek
anlamı olmadığını yer zaman ve kişiye göre farklı haberler verdiğini, manalar
saçtığını, incelikle anlamaya çalışanlara fayda verdiğini öğrendik.
12.
Harflerin görünmeyen
alemi anlamamız için görünür olduğunu ve bu görünürlükten görünmeyenin
algılanmasını sağladığını öğrendik.
İşte
böyle yaren,
Tanrı
doğru yola yönlendireceği kişiyi Tanrı erleriyle tanıştırır, onları sevdirir ve
öğüt alan kişiler yaparak kendine yaklaştırır.
Tanrı
kendisine yaklaştırmak istediği kullarına mal, para, şöhret, sağlık vererek
kendisinin adını söylemesini bile istemez.
Tanrı’nın
beğenisini isteyen ve kazanan elbette ki ödüllendirilir.
Tanrı’yı tanımayan, saygı ve hürmet
göstermeyen elbette ki layık olduğu aşağı konuma getirilir.
Tanrı’nın
istediği bir şeyi sebepli veya sebepsiz meydana geldiğini, bizim çoğu zaman
sonradan anlayabileceğimizi anladık.
Tanrı’nın
ne yaptığını, ne oyunlar oynadığını arif olanlar anlar, halkın anlayışına perdeler
konmuş, o kişi o olayı yaşasa bile anlayamayacağını anladık.
Görelim Mevla neyler.
Neylerse güzel eyler.
*
RAVLİ