17 Ekim 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE MEVLANA HAZRETLERİNE MEKTUP 11

Ağlıyordum!
Bayezid'in Makamat adlı eseri ile ZâdüsSalik'in kitabını niçin bana vermiyorsunuz, diyordum.

Şeyh gülüyordu; senin makamın nerededir? Diyordu.
Onun yaptığını sen de yapıyorsun.
Nihayet ben de onun için istiyorum, böyle ağlıyorum.

Evet, dedim, benden bir şeyler geçti; bu yolda senin yoldaşın, dostun var mı?
Evet, dedi, var.

Ama onun evet demesinden anlaşılıyordu ki, yoktur.
Kılı kırk yarıyordum.

Ne gariptir ki, bir nazenine naz ediyorsun.
 Bir nazeninin karşısında nasıl naz edersin? Diyordum.
Sen başka bir yerde nazeninsin.

Allahü Ekber (Allah en yücedir) diyorsun.
En küçük olan hangisidir?

Yani bir kimse kendi kendine bir düşünse:
Bir varlık ki, göklerin yaratıcısıdır; Arş'ı, Kürsü'yi, Nurları, Cennetleri yaratmıştır.
Sen ondan daha büyüğünü düşünebilir misin?

Durma ondan daha ileri geç ki, ululuk bulasın, Hak ile birlikte rahatça yaşayasın.
Şiir:
Ey bir cihanın tok gözlüleri vuslatına (Birlikte yalnız olmaya) susamış olan sevgili!
Senden ayrı düşmek korkusu ile cihanın kahramanları titremekte,

Ceylânlar, senin gözüne bakmakla ne kazanırlar?
Ey zülfü aslanlara ayak bağı olan güzel sevgili
!



Ola ki, bu şiiri terennüm eden kimsenin ya bundan haberi yoktur yahut da hal ehli (Söylediğini yapan) değildir.
Belki bir çiftçi yahut bir köylüdür o.

Ne nazım'dan anlar, ne de düz yazı bilir.
Ama bunları hep Hâkim Senayı, Nizamî, Hakanî ve Attar mı söyler? (M. 227)
Onların da o sözlerde birer payı vardır.

Peyniri Pars denilen canavar da yer, o süt de içer.
Yürekler paralar, ciğerler söker, karnını doyurur.
Herkesin bir azığı vardır.

Bu kancık tabiatlı zavallıyı görüyorsun.

Bana sövüp sayıyor, açık cefalarda bulunuyor.

Düşmanlar arasında ona ne yaptım ben?
Her ne kadar özür dilese de ona iyilikle cevap vermek gerekmez.

Falan gün başını örttü, falan gün de ben böyle söyledim.
Dedi ki, keşke burada olaydı eteğine yapışırdım.

Bir öküz getirdiler Şehzade içerde yoktu.
Öküzü (Gücü) gördü, ama Şehzadeyi (Aseleti) göremedi.

Derviş kadınlarına bir şey söylemek, el kaldırmak yakışmaz.
Ben her ne kadar zahirde (Görünüşte) ona aldırmam, ama gerektir ki o da zahiri korusun, namaz kılsın, Allah’ın huzurunda duygulansın.

Nihayet secde öyle birine karşı yapılır ki, övmeye değer.

Büyük Hamid, Büyük Izzeddin, Büyük Kemal'in her üçü de büyüktür. Bunları çağıralım.

Ne var ki, ben Kerimiddin'i severim; ama onu dinlemek istemem. İsterim ki, onu götüreyim, kulağını yahut başını okşayayım.
Ama Muhammed'i, düşmanı da severim.

Bu halde gerçek dost seni kabul ederse o gerçek dost değildir.

Hazretle kaç defa konuştuk.
Bir kimseden incinirsem onu yakala.
Şimdi bu saatte sana diyorum ki, haberim var, onu yakala diyorum.

Kalbim ağrıyor, sen de benim kalbimin ağrımasını istemezsin.
Ben de onu istiyorum.

Derman derdin olduğu yere gider.

Aşk her ne kadar fazla olursa olsun, sevgili de olgunluğunu ye güzelliğini o kadar hoş gösterir, âşığa daha hoş görünür.
Bu sözün manası nedir?

Herkes sözden bir şey anlar, ama herkes kendi halini anlar.
Söz söylerken herkes kendi haline ait sözün yorumunu yapmış olur. Yoruma dikkat et ki, onun halinin ifadesidir o sözler.

Gördüm ki gebedir, içi doludur.

Gittim elimi karnına koydum, bu ne gebeliktir, dedim.
Köpek de yavrular doğurur.

Ben biliyorum ki, o zehirdir.
Tattım, bana hiç ziyanı dokunmadı.

Nasıl ki, Allah Kuran’da,
"Siz sanır mısınız ki, sizi boş yere yarattım,"
(K. 23/117) buyurmuştur.

Bu o demektir ki sizin yaratılışınız bir tesadüf eseri yahut boşuna değildir; bir dönüş içindir.

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Bazı cevapların ters olarak verilebileceğini öğrendik.

2.   Ululuğu bulmak, Hakk ile birlikte rahatça yaşamak için Tanrı adını söylemekle yetinmememiz, Tanrı ile birlikte olmak için ileri adımlar atmamız gerektiğini öğrendik.

3.   Ulu kişilerin sözlerini söylerken bu sözün anlamını bilmemiz ve bu anlama göre davranmamız gerektiğini öğrendik.

4.   Tanrı sözlerini kullanarak kendi faydası ve geçimi için başkasının zararına davrananlara canavar huylu dendiğini öğrendik.

5.   Bir şey yapmadığımız halde düşmanlık yapmanın özür dilemesini kabul etmememiz gerektiğini, onun ruh sağlığının bozuk olduğunu, yakınlaşması ve bizi tanıması ile daha büyük düşmanlıklar yapacağını öğrendik.

6.   Aynı ortamda olan bir asil ruhlu insan ile hayvan huylu insanın farkını görmemiz ve birbirinden ayırmamız, asil ruhlu insana saygı göstermemiz gerektiğini öğrendik.

7.   Asil insanı görüp görmemezlikten gelenin, güçlü insanı görüp iltifat edenin kör bakışlı olduğunu öğrendik.

8.   Namaz kılan, Tanrı huzurunda duygulanan kadına el kaldırılmayacağını (Şiddet uygulanmayacağını) öğrendik.

9.   Herkesin sevilecek bir tarafı olduğunu ve sevmemiz gerektiğini, ama dost olarak herkesin kabul edilemeyeceğini öğrendik.

10.           Derdimizin çaresinin bizi bulacağını öğrendik.

11.           Sevgi ne kadar çok olursa sevdiğimizin kusurlarını hoş göreceğimizi öğrendik.

12.           Birinin bir şey anlatırken dikkat etmemiz gerektiğini, aslında bu anlatım şekliyle kendi içsel yapısını dışarı çıkaracağını öğrendik.

13.           İçimizde besleyip büyüttüğümüzün asil olması gerektiğini öğrendik.

14.           Herkese ölüm veren şeylerin, kendisini yetiştirmiş olanlara zarar veremeyeceğini öğrendik.

15.           Tanrı’ya döneceğimizi, kaybolup gitmeyeceğimizi öğrendik.

İşte böyle yaren,

Tanrı’yı zikir etmekle yetinmememiz gerektiğini, birlikte olmak için yola devam etmemiz gerektiğini, bu yolculukta ulu biri olacağımızı ve Tanrı ile mutlu bir beraberlikle ebedi yaşayacağımızı öğrendik, anladık.

Bu yolculuğumda asil kişileri görmemiz, bunların sözlerini anlayıp içsel hale getirip uygulamamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Söylenen her söze dikkat etmemiz, anlatılan her neyse, aslında yorumlayan o kişinin içyapısına ait olduğunu, asil büyüklerin yorumlarında mana olduğunu, bu manayı içselleştirmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

Sorunlardan korkmadan, çaresizliğe düşmeden çözüm yollarını aramamız gerektiğini, bu arayışla bize hazırlanan imkânlar ile çözebileceğimizi öğrendik, anladık.

Dünya ölümünün bir yok oluş olmadığını, nereden geldiysek oraya gideceğimizi öğrendik, anladık.

                                        *
RAVLİ

Popüler Yayınlar