1 Ağustos 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE ÜCRET VARSA DOSTLUK YOKTUR

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:
 Bana dedi ki:
“ Cübbeni satmaktan hoşnutsuzluk duymaz mısın?”
Bu inkârı gerektiren bir soru yahut da anlamak için sorulmuştu.

 Dedim ki:
“ Eğer bu ondan değildir dersem bu o manayı azaltmaz”
Bu cevap ancak sana sadaka olarak bir şey veren kimseye yaraşır.

 Sadaka alan kimse onu alırken nasıl bir eziklik ve gönül alçaklığı ile alır.
“ Ben fakirim, yoksulum, hiçbir şeyim yok” der.

 Has kulları besleyen o kimseler için demiyorum.
Bu Tanrı’nın elinde pek önemsiz bir iştir.

 Bir kimse başka birini gerçekten sevdiğini iddia ederse, ondan delil ister.
O delil ise, mal vermek, bağışta bulunmaktır.

 Nasıl ki Mevlana da beni sevdiğini iddia etti, geldiğim zaman binlerce ihsanda bulundu, beni korudu.
Bunların hepsini Allah’ın lütfü sayarım.

 Musa dedi ki:
Allah’ım!
Bana bir arkadaş verir misin ki, ben söylemeden bana hizmette bulunsun

Acaba verdi mi, vermedi mi?
Dedim ki:
“ Verdiği bu yoldaş için ona başarı da verdi mi? “ Hani?” dedi.

 İkinci defa sordu, Hızır ona öfke ile cevap verdi:
“ Ben sana sen benim yaptıklarıma sabredemezsin demedim mi?

 Bu öfke, nefisten gelen öfke nasıl olabilir?
Tanrı’ya sığınırız.

O Tanrısal bir öfke idi.
Ondan sakınmak gerektir.

 Musa’nın başkaca dilediği özürler anlatılamaz.
“ Eğer senden bir şey sorarsam” dedi.
Hızır el çırptı, sevincinden oynamaya başladı.

 Ve nihayet:
“ Çabuk söyle beni bu işten kurtar!” dedi.
“ Kendine gel!” diyordu.

 Tanrı nerede?
Şimdi ne veriyorsun ki?

Büyüklerden biri bana bir şey anlattı.
Ben onu kuru sözlerle anlatabildiğim için üzülüyorum.

 Eğer Mevlana’nın dileği o ise bana ne devlet ki, yüzümü o dilek tarafından çevirmişken Allah tekrar beni o tarafa yöneltti.

 Musa’nın başından geçen o hali bir daha görmedi.
Bu Hazreti Muhammed’in (s.a) başından geçmişti.

 Çalışın gayret edin ki, arada hiçbir perde engel olmasın.
Size gideceğiniz yolu öğrettim.



Allah’a yalvarın:
Ey ulu Tanrım!
Bize bu devleti sen verdin.

Bizim bunu elde etmemiz için hiçbir yolumuz yoktu.
Senin keremin (Büyüklüğünden) bize ışık tuttu, tekrar kerem et bize!
Bu devleti elimizden alma!

 Bu konuda sizin yolunuzu kesecek olan Şeytan değildir.
Ancak Tanrı gayretidir.

Çünkü onun size gösterdiği keremi koruyamazsanız onun gayreti sizden geri kalacaktır.
Eğer aranıza birkaç günlük bir ayrılık girecek olursa ona tekrar yetişmek için çalışın.

 Benim bulunduğum yerde konuşulan sözler arasında belki benden dinlemişsinizdir.

Araya ne evlat, ne de başka bir şey engel olabilir.
Dileğiniz öylesine hararetli olur.

O dilekteki şiddet ve hararet, her kime çarparsa onu yıkar ve o sizinle dost olur.

 En soğuk kimselerde bile artık o soğukluk kalmaz.
Eğer o olaydan size bir hal erişirse ne mutlu olaydı o.

 Bu hale her kim engel olursa, işte o Şeytan’dır.
İlk Tanrı gayretine engel olmak ister, ama şimdi o bir iş yaparken Şeytan karışırsa, sen de ona uydun demektir.

 Hayır efendi!
“ Allah’ın adını anarak ona yoldaş olalım” diyorsun.
Şimdi bu sırra niçin “Değerlidir” diyorsun?

 Evet, buna ne verseler değer ama bu da ölçü ile olur.
Siz benimle yoldaşlık yapamayacaksanız o başka.

 Ben teklifsiz, pervasız (Çekinmesi, sakınmaması, korkusu olmayan) bir adamım, ne Mevlana’nın ayrılığından bana bir zahmet, ne de ona kavuşmaktan bir sevinç gelir.

 Benim bir şeyden hoşlanmam da, incinmem de yaratılışımın gereğidir.
Şimdi benimle yaşamak zordur.

 Nasıl ki Musa Peygamberin o üçüncü dileği Tanrı’ya karşı duyduğu arzu ve istek ateşinden, aşk tutkunluğundan idi.
Yoksa Hızır’la buluşmak için değildi.

 Musa’nın bu husustaki açlığı senden daha mı azdı?
O, öyle bir âşık idi ki, sekiz gün hiçbir şey yiyip içmedi, bundan dolayı da halinde bir değişiklik olmadı.

 Hızır’a dedi ki:
“ Eğer yolculuğun ücretini istersen, alabilirsin”
“ Hayır” dedi Hızır.

 “ İşte seninle benim ayrılmamız zamanı gelmiştir.
Aramızda uzaklaşma günü gelmiştir”

 Musa Peygamber uyandı gördü ki:
ŞİİR:

Dilber gitmiş, mum sönmüş, saki (Sunucu) uyuyakalmış.
Can ver ki onun vuslatı (Bir araya gelmek) bir daha ele geçmez.

 Sermest (Sarhoş) olanlara şeriat kadehiyle bade (Şarap)  verilmez.
Tecrit ehli (Dünyadan vazgeçmiş) erenlerin birlikte içtikleri mecliste,

Kendi nefsine tapan gafillere bir damla bile verilmez.
Baharda yârin yanağından uzak olunca,

Bağdan bana ne? Yeşillikle ne işim var?
Bağdan yeşillik yerine nasıl diken koparırsın?

Buluttan damla yerine nasıl taş yağar.

                 ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Tanrısal öfke: Tanrı’nın kızdığı şeyi yapanlara duyulan öfkedir.

Böyle bir yanlışa düşenin Tanrı gazabı gelmeden hemen tövbe etmesi gerekir.

 Neler öğrendik:

1.   Tanrı erleri bilgisini para karşılığı satmadıklarını, sadaka almadıklarını, zekât kabul etmediklerini ancak hediye kabul ettiklerini öğrendik.

2.   Tanrı erleri dilenme ve dilencilik yapmadıklarını, titizlikle bu manaya gelecek davranışlardan sakındıklarını öğrendik.

3.   Tanrı erlerine verilen hediyeyi de sevginin ispatın delili bağış olarak kabul ederler.

4.   Tanrı erlerinin verilen hediyeyi Tanrı’nın lütfü olarak kabul ettiklerini, veren kişiyi de teşekkür ettiklerini öğrendik.

5.   İstenmeden, söylenmeden yapılan hizmetin kıymetli olduğunu öğrendik.

6.   Hizmet edenin sabırla davranması gerektiğini öğrendik.

7.   Tabi olduğun kişinin kendisine boyun eğmemiz gerektiğini, yaptıklarını o anlatmadıkça sormamamız gerektiğini ve merakımızı sabırla kontrol altında tutmamız gerektiğini öğrendik.

8.   Dileğine kavuşanın sabırla hizmet etmesinin gerektiğini öğrendik.

9.   Asil, soylu, cömertlikte bulunan, bağış yapanların (Kerem) bu özelliklerini korumalarının zor olduğunu öğrendik.

10.           Tanrı rızası için dileğin hararetlendiği, kuvvetle gelen çalışma isteğine Şeytanın karışarak bozmak istediğini öğrendik.

11.           Dost, arkadaş istemenin aslında Tanrı’nın dostluğunu istemek hararetinden, Tanrı’ya olan aşktan olduğunu öğrendik.

İşte böyle yaren,

 Tanrı bir kuluna yardım et diye gönlüne seslenir.

Sende bu arzu hararetlenir ve yapmak için harekete geçeceğin an Şeytan gelir
-O iş sana mı kaldı!

Vereceğini sonra ver ne acele ediyorsun ki!
İleride sana lazım olur şimdi ne veriyorsun ki!

Ve buna benzer gerekçelerle senin bu iyi arzunun hararetinin geçmesini sağlar ve sonra bahanelerle, vesveselerde vaz geçirir.

Onun için:
İyilik hemen yapılmalı, kötülük sonraya bırakılmalı” öğüdünü hatırlamalıyız.

Yaren,

İyilik yaptıktan sonra dikkat etmelisin.
Şeytan iyilik yaptığın kişiye musallat olarak san bir kötülük yaptırmaya çalışır.

 Sen iyilik yaptığından kötülük görünce yaptığın iyilikten pişmanlık duyarsın ve bir daha iyilik yapmayacağım diye karar alırsın, böylece Şeytan, Tanrı’nın iyi insanlar defterinden seni çıkarttığı için sevinir.

 İyilik yaptığın kimsenin seni bilmemesi daha iyi olur.

Şeytanın huyunu ve bu konudaki davranışını biliyorsan mücadele açıkça iyilik etmekten sakınmamalısın.

İyilik yaparken sağ elinin sol elinden haberi olmasın” öğüdünün hakikatini öğrenmiş ve anlamış olduk.

                                    *
RAVLİ

Popüler Yayınlar