4 Ağustos 2012 Cumartesi

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE YASAK BİLE OLSA DOSTUN İHTİYACINI KARŞILAMAK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:
 “ Bismillah” dedim.
“ Şunu dikiver, sana sevap olur.
Senin için kaç kere “Kulhuvallah” okurum.
On kere okurum yeter.

 (Samimiyetle, dine içtenlikle bağlanmak, din esaslarını Allah rızası için uygulamak için dua ile yardım ederim demektir.)

 Şimdi onun talihsizliğinden bana merhamet geliyor.
Diyor ki:
Bizim haddimiz değildir ki senin hizmetinde zahmete katlanalım.

 Emir gelirse uymak aynı edeptir.
Emirsiz gelmek, gitmek demektir.

 Emir almadan gelmek de, gitmek olur.
Nasıl ki emirsiz gitmek de, gelmek sayılır.

Ancak içinde bir bulanıklık ve bozukluk var ki emri göremiyor o.



Ayaz’da o bozuk düşünce yoktu.
Emri görünce, emrin tatlılığını da anlardı.

 Onlar ise o kadar aydın gönüllü değildirler.
Emri göremediler.

Bir zaman Mevlana söz dinlemek isterse, bilirim ki, onun ve benim gönlümde konuşmak arzusu uyanmıştır.

 Ama bir aralık Mevlana da bir incelik (Alınganlık) görürsem anlarım ve hikâye söylemeye başlarım.
Başka söz konuşmam.

 Meğer kalenderlik (Her şeyi hoş görüyorsun) yapıyorsun, yani konuklar gitmiyorlar ben gidiyorum derim, kendi kendime.

Senden cüppe istemedim.
Buna verilecek cevap erken ve çok çabuk olmak gerekirdi.

 Nasıl ki biri:
“ Sana vasiyet etmek istiyorum, başıma şeftali dikilsin, ama çarçabuk söyleme” demiş.
Bundan dolayı:
Dostun vefası mal bağışlamakla belli olur” derler.

 Gerektir ki, o sırrı, ölümden sonra da söylesin.
Diyelim ki, birinin bir rahatsızlığı vardır.
İlacı da bu şaraptır.

Bu ona hiç yasak değildir.
Ancak sizin için haramdır.

 Ama bu adam ölecektir yahut peşinde sürüklenen bir derdi vardır, kadınlarla çok-çok sohbet etmesi gerektir.
Ama bu söylememiştir.

 Eğer dostları onun ölümünden sonra kendisine rahmet okuyacak olurlarsa bu onun için lanet olur, rahmet olmaz.
Bu da onun dostlarına ait olur.

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Doğru yolu kendimiz bulamıyorsak, bizde bir bulanıklık varsa; samimiyetle, dine içtenlikle bağlanmak için, din esaslarını Allah rızası için uygulamak için de bir ulunun duası bereketi ile yardım almamız gerektiğini öğrendik.

2.   Sözde, bakışta, işarette, ima edilende, rica edilende bize bir şey emredildiğini görmemiz ve gereğini yapmamız gerektiğini öğrendik.

3.   Emri göremiyorsak anlama, anlayış, hissetme, dinleme ve duymada bulanıklık veya bozukluk olduğundan olduğunu öğrendik.

4.   Söz dinlemek arzusunda olunca karşısındakinin konuşma arzusunu uyandırdığını öğrendik.

5.   Yasak olmasına rağmen dostunun ihtiyacını karşılamayana lanet edileceğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

 Bir düşünce için her şeyden önce kavramları doğru bilmemiz ve ne ifade ettiğini anlamamız gerekir.
Çünkü başkalarına anlatmak ve başkalarınca anlaşılmak ancak kavramlarla olanaklıdır.

En yalınç bir bilginin oluşması için bile kavramlar gereklidir.
Anlaşılan şey dile getirilir.

 Anlatımlarda önemsiz ayrıntılar bir yana bırakılarak önemli özelliklere dikkat ederiz.
Önemli özellikleri de genelleme yaparak eski bilgilerimizle etkileştirerek kavrama varırız. 
Yaren,
Şunu iyi anlamalısın!

Kavram üzerinden öğreti olduğundan kavramlar tek-tek ele alınıp kimyası oluşturularak öğreti sağlanır.

 Birbirisi ile bağlantı önceleri göremezsin ama yolda ilerleyişinde devam edersen bu bağları kurarsın ve yeni anlam ve doğrulara ulaşırsın.

 Hazreti Mevlana havuz misali ile anlatır.
Öğrendiklerini ezberlemeye uğraşmadan bir havuza damla-damla atarsın sonra da o havuzdan bir damla ağzına aldığın zaman o havuzdaki tüm tatları duyarsın şeklindedir.

 Mevlevilik kavram üzerinden öğreti olduğundan uzun bir süre bu yola anlamasan da devam etmelisin.
Sonra bu öğrendiklerin birden faş olur.

Yani aydınlık olarak kendini gösterir.

ZİHİN
Anlama, bilme, hatırda tutma yani düşüncedir.
Düşünmek vücuttan farklı bir bölümdür.

 Hayvanlar ve kompüterler düşünemez.
Dil ile sıkıca bağımlı olarak gelişen ve değişen düşünce ürünüdür.

 İnsanların toplumsal üretici etkinliklerini sürecinde gelişen bir üründür.
Duygularla algılanır, sonra da insanda kavramlar, yargılar ve kuramlar biçiminde kimyası oluşur.

 Düşünceyi geliştirmek için toplumu geliştirmek gerekir.
Doğru düşünmek için kavramlar çözülmelidir, açıklanmalıdır ve ne anlama geldiğini muhataplarının bilmesi gerekir.

 Birinci anlamda ansal imge gelir (ilk gördüğündeki anladığın).
İkinci anlamda kavram gelir ya da düşünce deyimleri kullanırız ve ayırt ederiz.
Dil düşünmeyi belirler.

Düşünce kalıpları:

Karar verme,
Sonuç çıkarma,

Nedensellik bağı kurma,
Problemi çözme sağlar.

 Doğru düşünceye ulaşmak için doğadaki nesneleri ifade ettikleri şekilde bilmekle olur.
Doğru kaynak olarak sistemli bilgi veren tercih edilmelidir.

Kişinin ve kitabın doğru olduğu onaylanmış olmalıdır.
Sistemli olmayan kaynaklar sahip olduğun düşünceyi destekleyerek pekiştirir ki yeni bir şey öğrenemezsin.

 Eylem gerçekleştirmeden önce düşünmelisin.
Bu düşünceye anılarını, bilgilerini, alışkanlıklarını, eskiden depoladığın bu verileri çağrışım yaparak hatırlamalısın ve sonra karar verip uygulamalısın.

Bedenin düşüncelerinin emrindedir.
Bedenin deridir kabuktur, düşünce iş ve özdür.

 Bedenin binek, düşüncen ise süvaridir.
Süvari bineğini nereye sürerse çaresiz binek o yana gider.

İletişimin olmadığı yerde düşünce yoktur, düşünceyi geliştirmek yoktur.
Dil kullanımı ile düşünceyi ve bilinç biçimini ifade ederken, aynı zamanda düşünmeyi ve bilinci etkiler ve biçimlendirir.

Gerçeği algılamamız düşüncemiz tarafından belirlenir.
Düşüncelerimiz de dil tarafından etkilenir.
                                       *
RAVLİ

Popüler Yayınlar