2 Ağustos 2012 Perşembe

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE UYANDIRMAK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:
 Benim için sizinle birlikte bulunmak daha hoştur.
Gerçi Tebriz’e gidersem orada bana mal mülk mevki ve yüce makamlar verirler.

 Ama sizinle beraber kalmak bana onlardan daha hoş geliyor.

Bana mal ve makam vaat edenler, sözümü dinlemez ve anlamazlarsa (Bir olayı iyice dinleyip anlamak)bundan nasıl hoşlanabilirim?

İnsan öyle kimselerden hoşlanır ki, sözümü dinler ve anlarlar.

 Şimdi dilekte bulunmak, Tanrı keremini aramak öylesine olmalıdır ki, Musa Aleyhisselâm’ın yaptığı gibi, şiddet ve harareti dolayısıyla hiçbir engel araya girmesin.

 Nasıl ki Musa Peygamber sordu:
“ Cihanda benden âlim kim var?”

 Arkadaşı Yûşa cevap verdi:
“ Âlemde senden daha âlim bir kişi var” dedi.

 Musa bu cevaba kızmadı, ona darılmadı, “ Bu ne sözdür!” demedi.
Ama sadece, “ Ha, ha, nasıl dedin?” diye bilgi istedi.
Çünkü arıyordu.

 Yûşa da Peygamberdi ama hüküm sahibi değildi.
O çağlarda hüküm yetkisi Musa Peygamberde idi.

 Bu sözü kendimden söylüyorum.
Benim de bir aradığım varsa, böyle yaparım.
Yapabilir miyim diye dikkat ederim ki, araya bir engel girmesin.

 Musa arkadaşına, yıllarca ararım anlamına gelen “ Ev emza hukubâ” demişti.
Bu hukub, bir deyişe göre kırk yıl, başka bir değişe göre de seksen yıl veya seksen bin yıldır.

 Bu Musa hikâyesi, öylesine sıcak bir hikâyedir ki, ateşinden gökler tutuşur.
Ama bunu soğuk-soğuk anlatır.

 Musa ile arkadaşı, iki denizin birleştiği yere geldiler.
Burası bir deyişe göre Halep çevresinde Antakya yakınlarındadır.
Yahut da bir tepe üzerinde namaz kılıyordu.
Başka bir anlatışa göre de bir kır ata binmiş olan Hızır, deniz üzerinde yürürken, uzaktan onu gördüler.

 Şimdi, Ulu Tanrı Hızır’ı överken onun hakkında:
Kullarımızdan bir kuldur ki ona, katımızdan rahmet verdik” buyurmuştur.
Bu söz başka bir kul hakkında söylenmemiştir.

 Hele ona, ayrıca:
Kendi katımızda ilim öğrettik” buyurması da başka bir iltifattır.
O ilim medresede öğretilmez, tekkede okutma yolu ile kitaptan öğrenilmediği gibi hiçbir Tanrı kulundan da elde edilemez.

 Şimdi Musa Yûşa’ya dedi ki:
“ Ben, Hızır’ın işinin inceliğini bilirim.
Onunla yoldaşlık yapmağa güç yetiremem.
Bundan dolayı beraber gelemem.

 Ama sen eğer ondan ayrıldıktan sonra, bir daha buluşmak üzere arkadaşlık yapmak istiyorsan gidebilirsin”
Yûşa geri döndü, Musa ile Hızır birlikte kaldılar.

Birbiri ile konuşmaya başladılar. Musa:
Hızır, Musa’ya bir şeyler sordu” Bana uyacak mısın?” dedi.
Her ne buyurursan seni dinlerim” diye cevap verdi.

O Hakkı bulmuş olan, onunla konuşmak şerefine eren yüce peygamberdeki niyaz’ı gör ki (Alçak gönüllü davranışı) Hızır ona:
“ Sana anlatacağım” yani
Seni uyandıracağım” dedi.

 Hâlbuki Musa halkı uyandıran ulu peygamberdi.
Hızır onu Hakkın hakikatinden uyandırıyordu.
Şimdi hikâyenin alt tarafını anlatmak bana borç oldu.

Ama başka bir vakit anlatacağım.

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Bir sözü veya olayı dikkatlice dinleyip anlayanlardan hoşlanıldığını öğrendik.

2.   Konuşulan bir konuyu ilgisiz, üstünkörü veya önem vermeden dinlemeyenden hoşlanılmadığını öğrendik.

3.   Söylenen bir sözü, verilen bir öğüdü benimsemek, davranışlarımızı bu yeni işarete ve aydınlatılmış yola göre davranışlarımızı uydurmamız gerektiğini öğrendik.

4.   Büyüklerimizin bildikleri veya yaşayıp tanık oldukları bir şeyi anlattığı zaman o anlatımın bize yolumuzu aydınlatacak, yanlışlığa düşmememiz için ve işimize yarayacağı için anlatıldığını anlamamız gerektiğini öğrendik.

5.   Bir şey anlamadan dinlemenin dinlemek olmadığını öğrendik.

6.   Büyüklerin daha büyük olanı aradığını öğrendik.

7.   Aradığımız bir şey varsa önce yapabilir miyim diye dikkatlice değerlendirme yaptıktan sonra karar verip, araya bir şey girmesine dikkat edip ulaşmaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.

8.   Tanrı katından ilim ve rahmet alanların bilgi ve yeteneklerinin okul ve kitap bilgisi ile edinilemeyeceğini öğrendik.

 İşte böyle yaren,
Uyandırmak:
Mevleviler tarafından çok kullanılan bir tabirdir.
Kendi mumunu (Veya kandilini) diğer bir mumdan yaktığın zaman uyandırma olur.

 Yani sana sunulan bir ateşle kendi ateşini yakar kendi yolunu ve çevrendekilerin yolunu aydınlatırsın.

 Yani ulu kişinin sana söylediğini can kulağıyla dinler, anlar ve gereğini yaparsan uyandırılmış olursun.

 Yani kendin uykudayken rüya görürsün de bunu hakikat sanır, kendini uyanık tanımlarsın ya, işte hakikat seni uyandırır gerçek ile yüzleşir kabul eder ve doğru sonuca doğru gidersin.

 Yaren,
Kime sorarsan sor kendisini uyanık sanır.
Kendisine yanlışsın, zarar göreceksin, dikkat et, tutsak olma, yanlış tercih yapıyorsun ve bunun gibi sayısız şeyler söylesen sana:
“ Doğrusun, haklısın, evet der, başını sallayarak tasdik eder ve yanından ayrılır”

 Sende ne güzel anlattım, en ince detayına göre anlattım diye sevinirsin.
O senin yanından ayrılınca seni hiç dinlememiş gibi davranır.
Sen bu duruma kızar gereksiz görülen zarardan üzülürsün.

Yaren,
Kızma onun yürümesine, konuşmasına, yiyip içmesine bakarak uyanık sanma, o uykudadır, seninle rüya âlemindeki gibi konuşmuş, görüşmüştür.

Üç adım uzaklaşınca o başka rüya görmeye başlar ve seninle konuştuğu rüyayı unutur. 
                                       *
Halkı uyandırmak peygamberin görev ve yetkisidir.

 Hakkın hakikatinden uyandırmak da Tanrı erlerinin görev ve yetkisidir.

 Yani bizim aklımızın ve bilgimizin bize anlatılmadan, gösterilmeden anlayamayacağımız gerçekliğe Hakkın hakikati diyoruz.
Bu bilgi Tanrı’ya aittir ve dilediğine verir.

 Daha geniş bilgi için (RAVLİ LEDÜN) yaz Google incele.

                                 *
RAVLİ

Popüler Yayınlar