15 Ağustos 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE ARAMAK VE İSTEMEK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

 Şimdi benim çok yemek hakkındaki sözüm de bu konuya dayandı.
Sana Halep’te ne dualar ettim.

Rahatça oturduğumuz o kervansarayda yüzümü halka göstermek istemiyordum.

 Eğer böyle yapmasaydım, ya bir işle uğraşmak yahut da tekrar tekkeye dönmek zorunda kalacaktım.
Benim yirmi günde başladığım işleri, sen bir anda tekmeler, alt üst ederdin.

Bütün bunlar iş hesabına sığmaz.
Sonra bütün işler bozulur, üzüntüsü de bana düşerdi.

Görüyorsun, senin terbiye ve yetiştirme tarzın sana neler getirdi!
Ben artık bu işe başladım.

Tanrı fakirlerinin işi boş değildir.
Nasıl ki, o ilk günde ne aydınlıklar belirdiğini gördün. 

Eğer o neşe bu ana kadar devam etseydi hesap et ki neler olurdu?
Şu hale göre o olup bitenler hep iş hesabı değildi.
Şam’a gitmek sizin işiniz değildir, o benim işimdir.

 Mevlana bana şöyle bir yan gözle baktı ve dedi ki:
O Tanrı’yı böyle bir kimseden arıyor
Ben ona çok inanırım.
Önce:
Bu yanlıştır” dedim.
Dedi ki:
Ben Allah’ı ondan aramıyorum, onu ben Allahtan istiyorum”
                                                                          
                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                  ***
Neler öğrendik:
1.   Tanrı fakirlerinin yaptığı işlerin dünya işleri ile kıyas yapılamayacağını öğrendik.
2.   Tanrı fakirlerin yaparken görünmeyen fakat sonuç alındıktan sonra görüldüğünü öğrendik.
3.   Tanrı fakirlerinin işlerini yapmak için akıllı bir kişinin binlerce yıl dünyada çalışmakla elde edebileceğini öğrendik.
4.   İnsanda Tanrı aranmayacağını ancak Tanrı’dan o güzel kimsenin isteneceğini öğrendik.

 İşte böyle yaren,

Tanrı fakirleri olağan üstü işler yapar da biz onları otururken, uyuklarken görürüz de miskin sanırız.

 Gayb âleminde her şey olduktan sonra dünya âlemine gelerek vücut bulur ve işler meydana çıkar.

 Tanrı fakirleri Gayb âleminde (Görünmeyen) işlerini yapar da hiçbir şey yapmıyormuş gibi sakince otururlar.

 Yüce Tanrı bu fakirlerin dileklerini kendi dileği gibi kabul edip gerçekleştirdiğini öğrenmiştik.

 Burada avlanması gereken Tanrı fakiridir.
Tanrı’yı ne avlayabilirsin ne de tavlayabilirsin, ne de kandırabilirsin.

 Dua ile Tanrı’dan Tanrı fakiri olanla tanıştırılman ve onunla dost olman için Tanrı’ya yalvarmak olmalıdır.

 Çalışmana istek, arama ve dua ile takviye edersen olur durumuna girer ve her ne istiyorsan ona ulaşmak imkânı Tanrı izni ile bulursun.

 Aradığımız her neyse o kişide değildir ancak o elimizden tutup aradığımıza götürür, bize gizli ve açık şekilde yardım eder.

 İnsan Tanrı olamaz fakat Tanrı’nın verdiği yetkiyi kullanır.
Bu bakımdan yanılgıya düşmememiz gerekir.

 Eğer Tanrı’yı arıyorsak bilmeliyiz ki Tanrı bizi istemiştir ve yaklaşmamız için Tanrı erlerinden birine bizi dost ettirmiştir.

 Bu yolu ve bu yolun edebini öğretecek Tanrı eri arayışına öncelikle girmeliyiz ve onun nazına göre davranmalıyız.
Çünkü Tanrı erleri nazlı olurlar, her an kızıp uzaklaşabilirler.

 Bu bakımdan arayış içinde olmak çok kıymetlidir ve bulma isteğimizi günlük olayların kargaşasında hiç kaybetmememiz gerekir. 

                                  *
Her duyumuza özgü çeşitli algılarımız içinde en büyük ağırlığı görme algımız taşır eş değişle nesnel dünyayı tanımamızda en yüklü görev görme algımıza düşmektedir.

Doğru görüş sağlayamazsak her şey birbirine karışır, yanlış tanımlar ve kararlar vermemize, istemediğimiz sonuçlar almamıza sebep olur.

 İstemekle başlayacağımız arayış için önce doğru görüşü sağlamalıyız ve toplumdan ve toplumun illüzyon (Yanılsama, göz bağlayıcılığı, yanılmaca) yapan tesirlerinden öncelikle kurtulmalıyız.

 Yani yalan görüden, yarı körlükten, göz yanılsamasından, kavramsal tanımların ayarsızlığından, önem sırasının değiştirilmesinden, algı bozukluklarından, kendinde olanı görmezlikten gelip başkasındaki olanı görme hastalığının olup olmadığını kontrol ederek temizlenmemiz gerekmektedir.

 Yani kendimizi aldatılan olandan ve yanlış görü ve inanıştan arındırmamız, çevresel etkileri en aza indirmemiz gerekmektedir.

 Eğer sen kendini aldatılmaya hazır hale getirdiysen, her söylenene ve her gördüğüne inanan biriysen bizimle yol arkadaşlığı yapamazsın.

 Bizim sözümüzde asla kandıma, aldatma, göz boyama, yanlışa düşürme yoktur.
Doğruyu olduğu gibi yüzüne söyleriz.

Özeleştiriye dayanma ve yanlışı düzeltme isteğin ve doğruyu arayışın varsa bizimle yola devam edersin.

Sözlerimizin bir kısmını anlamazsın ama muhakkak ileride anlarsın.
Anlamsız hiçbir sözümüzü bulamazsın.
Zamanı geldiğinde ve hazır olduğunda anlayacaksın.

 Önceleri özeleştiriden kaçacaksın, sonra sakınacaksın sonra da teslim olarak sakinlik ve özgüven kazanacaksın.

Senden para, mal, mülk beklentisi içinde olmadığımız gibi örgütlenmiş bir cemaate girmeni istemiyoruz.

Kalbin bizimle beraber olduğu zaman biz de seninle beraber oluruz ki bu bize yeter.

Kalbimizde büyüklerimiz var, sende bizimle olmaya çalış ki Tanrı’nın defterinde o topluluğa adın yazılsın.

                                            *
RAVLİ

Popüler Yayınlar