31 Temmuz 2012 Salı

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE ANLAŞMAZLIK YAKAN ATEŞTİR

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:
 Bilir misin sen kimsin, makamın nedir?

Ben sana diyorum ki, sen öyle yüce bir kişisin ki, eğer Hazreti Peygamber hayatta olsaydı seni yoldaş olarak seçerdi.

 Öteki peygamberler demiyorum.
O sana geldi, seninle birlikte başka dost seçmedi, seni halvet (Yalnız) ziyaret etti.

 Bununla beraber, sana düşmek tehlikesi görünmüyor.
Ama bu, kötü bir düşme değil.
“ Ancak maksadı geciktirecek olan bir düşme tehlikesi bu” dedi.

 Bunun üzerine kabul ettim, ama aramızda geçenleri anlatmasını kabul etmedim.
Bu cimrilikten değil.

 Eğer Tanrı kullarında cimrilik olsaydı, Tanrı korusun, sen beni nasıl beğenebilirdin?
Çünkü ben seninle birlikte olursam daha çok beğeniliyorum.

 Dediler ki:
İşte sen böylesin, onun seninle birlikte olması hoşuna gitmiyor mu?
Şimdi yaptığı gibi sana bir zahmet mi veriyor?

Öyle ise bu iyilikten sonra yumuşaklık gerekli oldu.
Hayır, ancak bunda bir ikiyüzlülük bir nifak var ki, o başka yönden geliyor.
Şüphe yok ki sen bugün güzelsin.

 Biz Muhammed Güyani’den aydınlandık, sen de temiz kalplisin.
Ondan söylemiş olduğun şeyleri dinledim.
Ben artık güçsüzüm, sana döndüm; bu noktada duruyor, seni dinliyorum.

 Hatırımdan neler geçiyor?
Aramızda geçen tatsız hatıraları unutur yahut gizlersen ben de bunları olmamış sayarım.

 Sonra acaba benimle Mevlana Celaleddin’in bu çocuğu arasında ne var diye düşündüm, Allah bilir dedim.
“ Acayip “ dedi.

 Senin bundan sonra bu olay üzerinde durmana şaşırıyorum.
Şüphe yok ki, biz seninle ilk sene bir anlaşmazlık halindeydik ama bunu sana hiç açmadım.

 Bunu gizlediğim için de anlaşmazlık günden güne arttı.
Şüphe yok ki bu sözüm yanan bir ateş gibidir.

 Bende ilk sene bu ateşle kavruldum.
Bir sürü hikâyeler anlattım.

 Artık geçen geçmiştir, ben de bu işten vazgeçtim.
Zaten daha ne zamana kadar konuşacaktın bunları?

 Hep eskiden beri anlatılan hikâyeleri anlattım.
Zaman olurdu ki, çok ateşlenirdim.

 Bu alışkanlık hali bende o derecede kuvvetli olmazdı.
Çünkü bende sevgi eksikliği olmakla beraber bir iki yüzlülük de vardı.

 İslam beş temel üzerine kurulmuştur” anlamına gelen hadis dolayısıyla büyük bir mesele üzerine durdum.

Bizden sordular:
“ Bana bir cariye verirlerse, bu meşru bir evlenme olur mu?
Ayrılma veya birleşme hallerinde mihr parası vermek gerekir mi?
Ona parası karşılığında bir şey satabilir miyiz?
“ Evet, bak istediğin gibi sana teslim oluyoruz” dedi.

Bizim sözümüze ve işimize razı oldu.
“ Onun işlerinden ve kendisinden sakınır mısın?” diye sorunca da
“ Evet” dedim.

 Eğer o,:
“ Ben senin muhabbetini satın almak istiyorum ama Allah’tan korkuyorum” derse;
Bende:
“ Dilediğin şey mümkündür” derim.

 Mademki Allah adını anarak bir söz söyledin, Allah o işe yardımcı olur.
O bana bir cariye verir de ben mazeret gösterir miyim?
Bu armağanında gerçek davranmış ise hiç nazlanır mıyım?

                                   ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***

Neler öğrendik:

1.   Şems hazretlerin Hazreti Muhammed’in dost olarak seçeceği biri olduğunu öğrendik.

2.   Allah adını andığımız bir işte Allah’ın yardımcı olduğunu öğrendik.

3.   Armağan verildiği zaman nazlanmadan kabul etmemiz gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Her şey akılla, düzenle gitmez.

Tanrı takdiri araya girerse, ikiyüzlülük olursa, söz başka niyet başka olursa ilişkilerin sırrını Allah bilir.

 Biz önce anlamaya çalışırsak kafamız karışır.

Söylediğimiz bir söz ile karşımızdakinin kendisinden bile gizlediği bir sırrın açığa çıkması olursa, o kişi gizli bir düşmanlığa yönelebilir. 

 Yani duygular, hisler, gizlenmiş istekler, gururlar, kibirler, menfaatler ikiyüzlü davranışlarla gelişmesini devam ederse anlaşmazlıklar ortaya çıkar.

 Anlaşmazlık bir anlaşmaya dönüşmedikçe yana bir ateş gibi devamlı tehlike olur, her an esen bir rüzgârla yangına döner.
Bu yangında kuru da yanar yaş da yanar.

 Doğru sözlü açık ve anlaşılır söz söylemeyenleri anlamak ve onlarla anlaşmak zordur.

Yanlış bir tanımlama yapmamak için ve zarara dönüşmemesi için Allah ismini söyleyerek O bilir ifadesi kullanmalıyız.

Anlamak için harcayacağımız güç ve emeği anlaşmak için harcamalıyız, daima anlaşmaya hazır olmalıyız ve anlaşmaya hazır olduğumuzu bildirmeliyiz.

Anlaşmada kurallar ve sınırlar konur ve taraflar buna uyarlar.

Bize kızan birini düşman etmek yerine akıllı davranarak anlaşma yoluna gidilmesi doğru olur.
Böylece yanan ateş yangına neden olmadan söndürülür.

Ağzımızdan çıkan sözün nelere sebep olabileceğinin farkında olarak dilimizi kişilere yönelik fazla oynatmamamız gerektiğine öğrendik.
                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar