29 Ağustos 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE TANRI RIZASI

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

 Allah’ım!
Birinin üç yüz dirhem parası var, elbisesi var ona vurma, onu biz tutuyoruz.
Bu adamın da eline bir tanecik geçse onu dağıtır, bu da Müslümanlık satmaktır.

Bütün ilimlerde benden daha üstün olan öyle bir önderi getirin ki, ona yüz kere secde edeyim, bir kere değil.

Eğer ben onun hazır olduğu toplulukta minbere gider de tek bir söz söylersem, herkes bana güler.
Ama ben size gülmem, edeple susarım.
Ben çılgın mıyım?

Her ne kadar bunlardan söz açıyorum ama siz nasıl kabul ediyorsunuz?
O mutlu yüze yüz bin kere rahmet olsun!
Allah bana onu öpmek fırsatını versin ve beni ona lâyık kılsın.

Şeyh Muhammed Allah’ı arıyordu, Allah adamıydı.
Benimle görüşmek dileğinde bulunurmuş, ama görüşemedi.
Ben de seninle buluşmak arzusunda idim.
Bu, bana nasip oldu.

Şu halde senin merteben nerede kalır?

Evet, dedi ki: Ben, bir gün atımı feda edeyim.
İlâç içmek için sen o bir dirhem parayı veriyor ve onunla birlikte yürüyordun.

Hâlbuki sen âlimsin, para sarf ediyordun.
«Neden, niçin?» dedim.
Çünkü o öyle bir adamdı ki, «Hayır, sen benim konuşma tarzımı anlamıyorsun.»
Mademki vezir senin uşağındır, Adalet Bakanı kaç paralık adamdır!
Bu Sultan sana köle olmuştur.

Diyordum ki:
Hocendî’nin vaazına gideyim, onun mescidine uğrayayım.
Ama gönlüm dedi ki:
Gitme!
O yerinde yoktur.
Sonra gideyim de Ulu Camide oturayım, dedim.

Her kim konuşursa söyle, söyle! Diyeyim.
İkinci büyük kapıya vardım, tekrar geri döndüm.
Garip bir şey oldu.

Hacının vaizi onun vaazından daha iyidir, o zahir yönünden konuşur, halk onun öğütlerini tutarsa, binlerce faydasını görür, dedim.
Dinledim.

(153) Hacının vaazında hayrette kaldım.
Bu kimdir ki konuşuyor?
Kimseyi göremiyorum.
Ye, iç bir işe sarıl.

Yazamıyorsan bari bir kalem kes!
Onu da yapamıyorsan, bir kalem cızırdat.
Her üçü de hoşa giden bir yemek gibidir.

Biz hangisiyle uğraşsak öteki işi bırakmış oluruz.
Her üçü ile uğraşmak ancak vaizlerin işidir.
Onların himmeti (Çalışma şekli) başkadır.

Gayret yönünden yersizdir.

Soylu bir edebiyatçı bir Şehzade ile iki ay meşgul oldu, ona güzellikle söyledi, sert konuştu ama hiç bir etkisi olmadı.

O hep kendi sazını çalıyor, oyuncakları ile eğleniyordu, iki ay sonra Padişah geldi oğlunu görmek istedi, içeriye girince bir de ne görsün, oğlan başına bir peçe örtmüş oyuncakları ile meşgul, öğretmen de haylaz öğrencisinin elinde aciz kalmış, sarığını onun başına örtü yapmış yanına oturmuştu.

Padişah, «Öğretmen nerede?» diye sordu.
Peçenin altından gelen bir kadın sesi «Benim» dedi.
Padişah; «Bu ne hal?» deyince öğretmen;

 «İki aydan beri hep onu kendi rengimle boyamaya, kendime benzetmeye uğraştım, başaramadım.
Şimdi ben onun rengine boyandım, artık kendimi ona uydurmaya mecbur kaldım,» dedi.
Ama öğretmen yine erkekti, ona ne ziyanı var?

 Mutluluk baş gösterince sırasında vezir, padişaha, «Bu iş bu milletin işi değildir,» diyebilir.
Sen şu ileri yaşta genç kuşaklara nasıl vaizlik yapabilirsin ki onun vaiz kürsüsünün altında oturuyorsun.

Çulhanın biri vezirin makamına gitti uzakta edeple oturdu.
Vezir sordu;
 «Nasılsın?
Boş şeyler mi düşünüyorsun?»

Çulha (Hileleri ile meşhur kişi):
 «Ne yapayım,» dedi.
«Allah rızası için sizin ululuğunuza güvenerek geldim.
Ama bunun Allah rızası için olması işin zor tarafıdır.»

Sonra vezir onu çok uzaktan görünce hemen Padişaha haber saldı, Padişah tahtından indi.
Bu da yine Allah rızası içindi.

Nihayet iki yıl sonra, «Yarın gel de babana bir vaiz et,» dedi.
Vaiz etti.
Hayrette kaldılar.

Dedi ki: «Nihayet üç kere tekrarladım öğrendim.»
Öğretmen dedi ki:
«Ben sana onun kulağında bin tayla-san (Başında dolaşmış sarık) var dememiş miydim?»

Onun minberi altında oturmuşlardı.
Yedi yüze yakın Peygamber hadisi anlattı.

Sonra İmamlardan soruyordu:
Böyle bir hadis biliyor musunuz?

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***

Neler öğrendik:

1.   İlim sahibi olmanın, iyilik yapan Müslüman’dan daha beğenildiğini öğrendik.

2.   Bizden daha ilim sahibi olana saygı göstermemiz gerektiğini öğrendik.

3.   Tanrı’yı bulanın arayandan daha makbul kişi olduğunu öğrendik.

4.   Bizden daha üstün ilim sahibi olanın yanında susmak gerektiğini öğrendik.

5.   Öğrenmek istemeyene ne kadar uğraşsak bir şey elde edemeyeceğimizi öğrendik.

6.   Allah rızası için elimizden ne geliyorsa yapmamız gerektiğini öğrendik.

7.   Allah rızası için uğraşanın kimsenin bilmediği bilgilere sahip olacağını öğrendik.

 İşte böyle yaren,

Allah rızası için düşünenin ve çalışanın geçmişi ne kadar fena ve kirli şöhrete sahip olursa olsun temize çıkıp saygın ve bilgili biri haline gelebileceğini öğrendik, anladık.

Yaşam koşulları bizi fenalığa ve yanlışlıklara sürükleyebilir.
Ancak aklımız başımıza gelirse Allah rızasını aramaya başlarsak doğru yola girmiş ve doğruların ışığında iyiye doğru gidebileceğimizi, saygın biri olabileceğimizi öğrendik.

Peki, Allah rızasını nasıl aramaya başlarız?
Yapacağımız işte karar verme aşamasına gelince kendi kendimize veya bir Tanrı erine:
Böyle yapmayı düşünüyorum, Böyle yaparsam Allah ne der?” diye sorarak başlamalıyız.

                                        *

RAVLİ

                                    

Popüler Yayınlar