Bu adamın da eline bir tanecik geçse onu dağıtır, bu da Müslümanlık satmaktır.
Bütün ilimlerde benden daha
üstün olan öyle bir önderi getirin ki, ona yüz kere secde edeyim, bir kere
değil.
Eğer ben onun hazır olduğu
toplulukta minbere gider de tek bir söz söylersem, herkes bana güler.
Ama ben size gülmem, edeple
susarım. Ben çılgın mıyım?
Her ne kadar bunlardan söz
açıyorum ama siz nasıl kabul ediyorsunuz?
O mutlu yüze yüz bin kere
rahmet olsun! Allah bana onu öpmek fırsatını versin ve beni ona lâyık kılsın.
Şeyh Muhammed Allah’ı
arıyordu, Allah adamıydı.
Benimle görüşmek dileğinde bulunurmuş,
ama görüşemedi. Ben de seninle buluşmak arzusunda idim.
Bu, bana nasip oldu.
Şu halde senin merteben
nerede kalır?
Evet, dedi ki: Ben, bir gün
atımı feda edeyim.
İlâç içmek için sen o bir
dirhem parayı veriyor ve onunla birlikte yürüyordun.
Hâlbuki sen âlimsin, para
sarf ediyordun.
«Neden, niçin?» dedim. Çünkü o öyle bir adamdı ki, «Hayır, sen benim konuşma tarzımı anlamıyorsun.»
Mademki vezir senin uşağındır, Adalet Bakanı kaç paralık adamdır!
Bu Sultan sana köle olmuştur.
Diyordum ki:
Hocendî’nin vaazına gideyim,
onun mescidine uğrayayım. Ama gönlüm dedi ki:
Gitme!
O yerinde yoktur.
Sonra gideyim de Ulu Camide oturayım, dedim.
Her kim konuşursa söyle,
söyle! Diyeyim.
İkinci büyük kapıya vardım,
tekrar geri döndüm. Garip bir şey oldu.
Hacının vaizi onun vaazından
daha iyidir, o zahir yönünden konuşur, halk onun öğütlerini tutarsa, binlerce
faydasını görür, dedim.
Dinledim.
(153) Hacının vaazında
hayrette kaldım.
Bu kimdir ki konuşuyor? Kimseyi göremiyorum.
Ye, iç bir işe sarıl.
Yazamıyorsan bari bir kalem kes!
Onu da yapamıyorsan, bir kalem cızırdat.
Her üçü de hoşa giden bir yemek gibidir.
Biz hangisiyle uğraşsak öteki
işi bırakmış oluruz.
Her üçü ile uğraşmak ancak
vaizlerin işidir. Onların himmeti (Çalışma şekli) başkadır.
Gayret yönünden yersizdir.
Soylu bir edebiyatçı bir Şehzade ile iki ay meşgul oldu, ona güzellikle söyledi, sert konuştu ama hiç bir etkisi olmadı.
O hep kendi sazını çalıyor,
oyuncakları ile eğleniyordu, iki ay sonra Padişah geldi oğlunu görmek istedi,
içeriye girince bir de ne görsün, oğlan başına bir peçe örtmüş oyuncakları ile
meşgul, öğretmen de haylaz öğrencisinin elinde aciz kalmış, sarığını onun
başına örtü yapmış yanına oturmuştu.
Padişah, «Öğretmen nerede?»
diye sordu.
Peçenin altından gelen bir
kadın sesi «Benim» dedi. Padişah; «Bu ne hal?» deyince öğretmen;
«İki aydan beri hep onu kendi rengimle
boyamaya, kendime benzetmeye uğraştım, başaramadım.
Şimdi ben onun rengine
boyandım, artık kendimi ona uydurmaya mecbur kaldım,» dedi. Ama öğretmen yine erkekti, ona ne ziyanı var?
Çulhanın biri vezirin
makamına gitti uzakta edeple oturdu.
Vezir sordu;«Nasılsın?
Boş şeyler mi düşünüyorsun?»
Çulha (Hileleri ile meşhur
kişi):
«Ne yapayım,» dedi. «Allah rızası için sizin ululuğunuza güvenerek geldim.
Ama bunun Allah rızası için olması işin zor tarafıdır.»
Sonra vezir onu çok uzaktan
görünce hemen Padişaha haber saldı, Padişah tahtından indi.
Bu da yine Allah rızası
içindi.
Nihayet iki yıl sonra, «Yarın
gel de babana bir vaiz et,» dedi.
Vaiz etti. Hayrette kaldılar.
Dedi ki: «Nihayet üç kere
tekrarladım öğrendim.»
Öğretmen dedi ki:«Ben sana onun kulağında bin tayla-san (Başında dolaşmış sarık) var dememiş miydim?»
Onun minberi altında
oturmuşlardı.
Yedi yüze yakın Peygamber
hadisi anlattı.
Sonra İmamlardan soruyordu:
Böyle bir hadis biliyor
musunuz?
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. İlim sahibi olmanın, iyilik yapan Müslüman’dan daha
beğenildiğini öğrendik.
2. Bizden daha ilim sahibi olana saygı göstermemiz
gerektiğini öğrendik.
3. Tanrı’yı bulanın arayandan daha makbul kişi olduğunu
öğrendik.
4. Bizden daha üstün ilim sahibi olanın yanında susmak
gerektiğini öğrendik.
5. Öğrenmek istemeyene ne kadar uğraşsak bir şey elde
edemeyeceğimizi öğrendik.
6. Allah rızası için elimizden ne geliyorsa yapmamız
gerektiğini öğrendik.
7. Allah rızası için uğraşanın kimsenin bilmediği
bilgilere sahip olacağını öğrendik.
Allah
rızası için düşünenin ve çalışanın geçmişi ne kadar fena ve kirli şöhrete sahip
olursa olsun temize çıkıp saygın ve bilgili biri haline gelebileceğini
öğrendik, anladık.
Yaşam
koşulları bizi fenalığa ve yanlışlıklara sürükleyebilir.
Ancak
aklımız başımıza gelirse Allah rızasını aramaya başlarsak doğru yola girmiş ve
doğruların ışığında iyiye doğru gidebileceğimizi, saygın biri olabileceğimizi
öğrendik.
Peki,
Allah rızasını nasıl aramaya başlarız?
Yapacağımız
işte karar verme aşamasına gelince kendi kendimize veya bir Tanrı erine:“ Böyle yapmayı düşünüyorum, Böyle yaparsam Allah ne der?” diye sorarak başlamalıyız.
*
RAVLİ