(M. 147) Haz (sevinç) üç
türlüdür.
Diyelim ki biri ötekine,«Ne oldu ki, bana bir cariye bağışladın?» diye sorar.
Bu adam bundan fazla cariye
sahibi ise hiç ses çıkarmaz, ona bir şey söylemez.
Zamanı gelince onun doğru söylemesi, eline geçen nimetin keyfinden ve sevincindendir (1).
Yahut da insan bir ilâcı içmekten keyif ve sevinç duyar (2).
Ama bu ilâcın bulunmadığı
zamanda da, yine kendisinde görülen keyif ve neşe bundan daha hoş ve daha üstün
bir zevk değil midir? (3)
Vaiz ve daha başka
meclislerdeki sevinç ve neşeyi onda nasıl umarsınız?
Mevlana’nın küçük oğlunun
maksadı ne idi ki,«Ben ayrı-ayrı her birine gittim, niçin toplanmıyorsunuz diye sordum?» diyor.
Seni kim gönderdi bu işe?
Toplantı senin sözünle mi
olacak?
Onların kaltaban (Namussuz) canları
isterse paralar saçarlar, yüzlerini yerlere sürerler, yüz binlerce feryat
koparırlar.
Abdülaziz’in buz deposundan
daha soğuk gözyaşları dökerler.Bütün yaramazlıklar, saldırganlıklar, küfür ve zındıklık ondadır.
Sen eğer bu işten vazgeçme davasında tecrübeli isen benim işim sana şefkat göstermektir.
Onu mademki tekrar
okşuyorsun, bu takdirde yaptığın hareket vazgeçmek demek değildir.
Bir kere şefkat şartlarım
yerine getirmek gerekmez.
Bugün gerektir ki, beni tamam göresin de sana bu
ilimde yakîn hâsıl olsun.
Mademki Hak, işin doğrusu,
benim yaptığım gibidir diyorsun, böyle cevap veriyorsun. Bu sözden beni henüz tamam görmemiş olduğun anlaşılmıyor mu? Onun belirtilerini de göremiyorum.
Bir altından yarısı geri kaldıkça
yahut yarım denk kaldıkça altın tamam sayılamaz.
Şüphe yok ki, eve parasız
girilmez derler.
Yani kendi varlığını ortadan
kaldıracaksın, altının tamamlanması odur işte.
Eğer ben kötüysem, nasıl ki İmad
(Lügat ve dilbilgisi üstadı), bu da ona fazla güvendiği için ona düşkündür,
diyordu.
Ama o, o adam değildir.
Sen benim kötü tarafımı tamam
görüyor ve susuyorsun. Kepazelik olur diye bir şey söylemiyorsun.
Sana derler ki, “ Biz de önce böyle söyledik ama sen bizi dinlemedin”
(M. 148) Biz işte gidiyoruz,
bu eğer iyi olursa tamam görürsün. Düşmanların, inkârcıların geveleyip durmamaları
için söz başka türlü söylenir.
Müridiler ile de bu türlü
konuşulur.
Evvelce İmad’la bu saatte
kapalı bir şeyler söyleşiyordun.
Bu bilgiyi eğer kabul
ediyorsan gerektir ki, her ne söylesen bilesin ki o kapıdandır.
O zaman işin rengi değişir.
Onların önünde senin, o
Hümam’ın evine gitmen, kendini onlardan sayman hatadır.
Sana, o Şeref dedikleri adamı
da kendini onlardan gösteresin diye gönderdiler.
O sesi Bayezid anlarsa
yanlışlık olur.
Bir şey olur ki ondan iki
katı meydana gelir (Az şeyden çok şey çıkar). Nasıl ki söylemiştim, eğer ben
gidersem sen kendi evinde Kera hatundan başkalarına yüzünü gösterirsen
Anlattıklarımı başkalarına yayarsan), beni bir daha göremezsin.
Bugün bu şekli istiyorum.
Nihayet diyorum ki; O,
imkânsız bir şeyi var etmek istiyor, ondan dolayı da imkânsızlaşmıştır o.
Ben onun olmayacağım kuvvetle
ispat ederim.
Bu şeyler acayiptir. Onlara yol var.
Vaiz ve toplantılar böyle olmaz.
Bizim için hiç bir emir ve nehiy söz konusu değildir.
Bize onun ne dostluğu, ne de
düşmanlığı gerek.
Biz ondan hırka giymişiz ve
ona yüzlerce secde ediyoruz.
Her gün bizim dostluğumuzu,
düşmanlığımızı bırakmamızı söyler, istiyorum ki onu defedeyim de tekrar kendime
çekeyim.
Ama ne soğuk!
Sanki Abdülaziz’in buzluğu. Vallah ki, bu saatte yola çıkmak güçtür ama ister istemez bu olacaktır. O (Saroz) hatıra geliyor.
Bana o kadar ağrılar musallat
oldu ki iki seneden beridir o yol yorgunluğu benden gitmedi.
Yolculuk ettim, tekrar geldim
öyle ağrılar çektim ki, bu Konya’yı altınla doldursalardı o zahmetlere karşılık
olmazdı.
Ancak senin sevgin üstün
geldi.
Bir çocuk için bir Allah
adamını terk etmek mümkün olmadı.
Bütün bu sözler önceden de
söylenmiştir. Ancak şu saatte de konuşmak istiyorum.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Beklemediği bir yerden veya sebebe bağlı olmadan, emek
vermeden bir nimete kavuşmakla sevinç duyulduğunu öğrendik.
2. Hastalığı derdi olup da bunun ilacını, çaresini
bulunan sevinç duyduğunu öğrendik.
3. Hastalığı biliyor ama ilacını bulamamışsa (Aşk
hastalığı) bundan duyulan sevinç duyulduğunu öğrendik.
4. Söylenen sözü dinlemek demenin anlamak ve bu anlayışa
göre hareket etmek demek olduğunu anladık.
5. Şems hazretlerinin Mevlana’nın oğluna anlattıklarının
Mevlana Hazretlerinin muhterem eşinden başka birini anlatılmasını istemediğini
öğrendik.
6. Mevlana’nı oğlu Alâeddin’in âlim olduğunu, ancak Şems
ve Mevla Hazretlerinin yoluna girmediğini öğrendik.
7. Mevlana’nı oğlu Alâeddin’in Şems Hazretlerine zıt
gittiğini, saygısızlık ettiğini, ama Şems Hazretlerinin Mevlana’ya duyduğu
sevgiden dolayı zahmetlere katlandığını öğrendik.
İlişki
kurduğumuz kimseleri tam görmemiz gerekir.
Yani
birkaç sözü veya davranışından hareket etmemeliyiz.
Sadece
bize gösterilen söz ve davranışlar çoğu zaman nezaketen ve hatır kırmamak için
ikiyüzlü davranış ve sözlerle süslenir.
Çıkar
ilişkisi varsa senin sorgulamandan kurtulmak için hep iyi yönlerini gösterir ve
sende peşinen güven sağlamaya çalışırlar.
Sana
gösterilen davranışların çoğu zaman zıddı yapılır ve sen aldatılmışlığı
anlamadan çok zararlara girersin.
Kafan
karışır kimin doğru, kimin yanlış olduğunu karıştırır, çok temiz insanları bile
fena diye uzaklaşırsın.
Bunları
ilişki kurduklarında tiksinti oluşturup seni soğutmak için değil, uyanık olmak
hakkını korumak ve mesafeleri korumanın önemini hatırlatmak içindir.
Yarım
tanımakla iş yapılmaz dostluk kurulmaz.
Tanrı
erleri sonuç itibariyle doğru yaptıklarından bizim gördüğümüz yanlış dediğimiz
çok şeyle o güzel insanlara yakınlaşma fırsatını kaçırırız.
*
RAVLİ