12 Ağustos 2012 Pazar

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE SEVDİĞİN KİMSEYİ DOĞRU YOLA GETİREMEZSİN

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:
 Biri dedi ki:
“ Tekkenin işi nedir?
Hangi niyetle iş görür?”

 O, yedirir, istirahat ettirir, yoksulun biri ondan bir şey isterse bütün kalbi ile der ki:
“ Sen benden özel bir istekte bulunmadın, belki umum (Genel) sırasında bir şey istedin.
Sen de umum istekler arasındasın.

 Acaba benden geç kaldığını mı soruyor?
Onunla benim yüzümü yırttı, bu bana yeter”  dedim.
(İşin aslını gösteren delilin yeterli bulunması)

 Benim şeriat yönüne meylimi bilselerdi bana her gün sabahları külbastı ve tuğrak (Sultan yemeği) yedirirlerdi.

Her türlü pişmiş et gaz yapar, ama bunda pek az gaz vardır.
(Ortaya çıkarılıp işlenmiş bilginin verdiği rahatsızlık)

 Sen benim kızarmış et parçalarını sevdiğimi nasıl bildin?
Bunlar meselenin aslını bilirler.

 Şüphe yok ki, sen benim isteğime uygun hareket ettin.
İnsanın niyeti uyanmak olduktan sonra, ister uyumuş olsun, ister ölmüş bulunsun, ona İsa nefesi gerektir.

Ama ona İsa Peygamber üfler ve kalbiyle onun dirilmesini isterse, o uyanır.
Lakin onu yalnızca sarsar da uyandırmak niyetinde olmazsa o zaman ne olur?
O zaman o kimse direnmeye başlar.

 Nasıl ki, Hazreti Peygamber’e hitaben Yüce Tanrı:
Sen sevdiğin kimseyi doğru yola getiremezsin” buyurmuştur.

Bana dedi ki:
“ Ben her zaman Bedreddin’in evine giderken hep seni çağırırım.
Sen niçin abdest almaya giderken beni çağırmadın?”
“Yoldan mı?” dedim.
“ Yoldan” dedi.

 “ Ben seni çağırdım.
Eğer aramızda muhabbet ve saygı olmasaydı başka ne yapabilirdim?”

 Bu arada meseleyi öğrenmek için kendimi zorluyordum.
Çünkü anlaşmak ve birleşmek istiyordum.

 “ Mevlana’nın sevgisi olmasaydı, Allah hakkı için öz babam bile olsaydı bana onların yaptığını yapar mıydı?
İsterse kitapla gönderilmiş peygamber olsun onun şan ve şerefini kırar işini alt üst ederdim.”

 Dedi ki:
“ Görüyorsun ya iş ne kadar ağırdır.
Yiğitler gerektir ki bu dağları kökünden kazısınlar (Nefislerinin yüksekliğini düz etsinler).
Dinde ve işte geri kalmışlardır.

 Hazreti Muhammed Aleyhisselam kendisine gelen kesin emirden nasıl inledi.
Kuran’da:
Emrolunduğun gibi doğru yürü” buyurdu ve işaretle
Hud suresi ve benzerleri, beni ihtiyarlattı” diye yakındı.
Bu bir feryattır.

 Ama Ayaz (Sultan Mahmut’un veziri) için zor bir iş yoktur.
Hep kolaydır.
(Emrin sözünü önemser ve emre göre davranır)

 Ben de buna karşı dedim ki:
“ Nihayet Ayaz’ın himmet (Çalışma, çabalama) ve gayreti işleri kolaylaştırır”
“ Evet” dedi.
“ O Ayaz ki, köpeklere karşı bile sevgi ve şefkat besler, kendi gözünün nuruna karşı nasıl sevgi beslemez?”

Şimdi bizim sözümüzü üzülerek tekrar söyler ve ondan faydalanır.

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Tekkenin genel isteklere hitap etmediğini öğrendik.

2.   Değişik görüşe ait bilginin içselleştirilmesinde kişilere farklı oranda rahatsızlıklar verdiğini öğrendik.

3.   İnsanları uyandırmanın her insanın yeteneği olmadığını öğrendik.

4.   Tanrı nasıl emrettiyse öyle davranmamız gerektiğini, kraldan çok kralcı olmamamız gerektiğini öğrendik.

5.   Cevher olan kişinin nazlı olduğunu, ona hizmet ederken çok dikkatli olmamız gerektiğini öğrendik.

6.   Emrin sözünü ve özünü değiştirmeden çünkü değerli olan onun sözüdür diyerek emri yerine getirmemiz gerektiğini öğrendik.

7.   Şems Hazretlerinin doğru sözlerinden çok kişi üzüldüğünü, çünkü doğruyu öz eleştiri yaparak bize söylediğinden dolayı irkildiğimizi, çünkü ikiyüzlü, hayal ve çıkarlar için söylenilen ve bizi şaşırtan sözlere alışık olduğumuzdan, Şems Hazretlerinin Tanrı’nın emrettiği gibi söylediğini için kızacağımızı fakat işimize yarayıp hayatımızda kullanacağımızı öğrendik.

 İşte böyle yaren,
Ezberlenilmiş ve ispat edilmeden telkin yönüyle edindiğimiz bilgileri araştırma yapmadan doğru olarak kabul ederiz.

Yeni bir doğru bilgi geldiğinde ilk tavrımız bu bilgiden kaçmak olur.

Çünkü doğru eskiden doğru kabul ettiğimizden kurtulmak, yeni doğruyu koymak zor iştir ve insana zor gelir.

 Fakat şüphe duyarak yanlış bilgiyi neden kabulleneyim, yanlışa neden düşeyim diye yeniden bu konuyu araştırayım diye sakınma durumuna gelir.

 Sonra da doğru bilgi kendini kabul ettirdiğinden kişi teslim olma durumuna gelir.
Sonra da yaşamında kullanır.

 Bu durum uyanmış arayış içinde olanlarda olur.
Uyanmamış olanlara ne desen, delil göstersen, ispat etsen, şahit getirsen inanmaz.

Çünkü o kişi kendinin üstüne örtü örtmüş hiçbir ışığın aydınlatmasına dayanamayacak kadar zayıf durumdadır.

Yahut korkudan kendi etrafına savunma amacıyla duvarlar yapıp kendini hapsetmiş kimselerdir.

 Örtüyü kaldıracak, duvarları yıkacak kişi için İsa peygamber (Ölüleri dirilten) gibi güçlü olmak gerektiğini, bu gücümüz yoksa uyanları uyandırmaya uğraşmamızın, sonuç alamayacağımız bir uğraşıdan öteye gitmeyeceğini öğrendik, anladık.

 Böyle birileri yakın sorumluluğumuz altında ise ancak Tanrı’ya dua etmekten başka çaremiz olmadığını öğrendik, anladık.

 Görevli ve sorumlu değilsek, yeterli eğitim ve donanımımız yoksa kişileri uyandırmak konusunda uğraşmamamız gerektiğini öğrendik.

Yani yaren öncelikle kendimizi düzeltip örnek olacak şekilde yaşamalıyız.
Uyanmak isteyene karışma bırak uyusun, uyarmaya kalkarsan düşmanın olmasa bile senden uzaklaşır.

Ancak o isterse faydalı olabileceğini bilmeliyiz.
                                *
RAVLİ

Popüler Yayınlar