«Allah’ın
mağfiretine uğramış bir kimse ile birlikte yemek yiyen de yarlıganmış (Günahları
affedilmiş) olur » buyrulmuştur.
Ama bundan anlaşılan ekmek ve
yemek değildir, bu onun yediği manevî gıdadan yiyenler (Ruhunu besleyenler) demektir.
Yoksa binlerce münafık ve
Yahudi, Hazreti Peygamberle birlikte yemek yemedi mi?
«Allah arş üzerinde hüküm
sürmektedir,» anlamındaki ayetin yorumunda ne demişlerdir?
Bunun açık anlamından başka
çeşitli tefsirciler türlü yorumlar yapmışlardır. «Bir adam Irak’a hâkim oldu,» sözü de buna benzer.
Bu sözü de Eş’ariye
mezhebinin kurucusu
Ebül-Hasan söylemiştir. Onun sözüne karşı bir araştırma yapmadan böylece inanmak gerekir mi?
Bu sözden ne anlaşılıyor?
Bu tâhâ sözü üzerinde de
neler söylenmemiştir.
Tefsirde açıklandığına göre
tâhâ, Muhammed’in (S. A.) ismidir yahut «Ey insan!» anlamına gelir.
Noktalı, hareketli harfler,
hele astronomların rakamları ta harfinde aşikâr imiş, bugün bilinmektedir ki,
bunun yorumunu Levhi-Mahfuz’dan okumak gerekiyor ve o Levh üzerindedir.
Allah rahmet etsin Ahmed-i
Gazali ile iki kardeşi temiz bir soydan idiler.
Her biri kendi bilim
dallarında eşsiz kişilerdendi. Muhammed-i Gazâlî özellikle türlü ilimlerde eşsizdi.
Yazdığı eserler güneşten daha
parlaktır.
Bunu Mevlana’da bilir.
Kardeş!
Ahmed-ı Gazâlî Tanrısal
bilgilerde, marifet (Allah’ı bilmek) ve irfan (Bilme ve anlama) konusunda
parmakla gösterilenlerin sultanı olmuştu.
Kulağı iyi işitmeyen fakih (Din
ve kanunlarının ilminin üstadı) bile benim sözüme hayret eder.
Her insan benim sözümü nasıl
anlatabilir, başkalarına nasıl aktarabilir?
Ulu Allah’ın yüce zatına ant
içerim ki Mevlana eğer benim sözümü başkalarına aktarmak isterse benden daha
iyi aktarır.
Bunu daha güzel nükteler ve manalarla
süsler. Ama Mevlana yine de benim sözümü nakletmiş olmaz.
Üçüncü kardeş Ömer-i
Gazâlî’ye gelince, o da zengin ve büyük bir ticaret adamıydı, hele cömertlikte,
bağışta hiç kimse ona yetişemezdi.
Muhammed-i Gazâlî’ye birisi
dedi ki şu senin kardeşin Ahmed hakkında diyorlar ki, o söz söylüyor ama hiç
bir bilgiden haberi yok.
Muhammed Gazâlî de Zahire
adlı kitabını kardeşine gönderdi ve götüren adama tembih etti:
«Git, edeple yanına gir, her
ne harekette bulunursa dikkat et. Gülümseme, (M. 158) baş ve el hareketleri
gibi her ne yaparsa gözden kaçırma!
Gözün onun gözüne baktığı
anda çok dikkatli ol, onun bütün tavır ve hareketlerini izlemeye çalış, ayak
parmaklarına varıncaya kadar dikkat et.»
Kitabı getiren adam içeri
girince, gördü ki o, tekkesinde neşeli bir halde oturuyor.
Ansızın gözü gözüne ilişince
üstat tebessüm etti, sordu:
«Bize kitaplar mı getirdin?» Adamın vücuduna bir titreme geldi.
Sonra söze başladı, üstat diyordu ki:
«Ben ümmîyim.
Ama ümmî başka a’mî başkadır.
O a’mî yani kara cahil, aslında kördür.
Ümmî ise yazı yazmayandır.» Sonra, «Pekâlâ,» dedi.
«Şimdi sen oku o kitabı ki, ben dinleyeyim.»
Gelen adamcağız titreye-titreye
kitabın her yerinden bir şeyler okudu, «O halde o kitabın başına şimdi sana inşad
(Şiir okuma) edeceğim şu beyti yaz» dedi.
Beyit:
Zahire neme lâzım,
kitabı nideyim ben,
Yârin dudağı
varken, şarabı nideyim ben.
(Görünüş olanı bana lazım
değil, kitap istemem.
Sevgiliyi bulmuş ve
yakınlaşmışken beni hoş edecek başka şeyleri istemem)
İblis bir bahane, Âdem
nişanedir ( İnsan Tanrı’dan bir iz, alamet, belirtidir),
İblis, karanlık, Âdem
ışıktır.
İblis alçak, Âdem
yüksektir.
Şu tarzda konuşuyordum.
Dün hem kendi kendime
söyleniyor, hem de hendeğin çevresini dolaşıyordum.
Sözün sonu gelmiş, yenilgiye
uğramıştım sanki.
Sözün altında kalmıştım. Yenilginin verdiği güçsüzlükle ne yapayım diyordum.
Eğer minberlerde de söz bana
böyle üstün gelir beni yıkarsa artık minbere çıkmam.
Efendi yalan gerekse yalan
söyleyeyim, vaiz etmiyorum ki.Söz benim içimdedir.
Her kim benden söz dinlemek isterse, benim iç âlemime gelir, ancak orada bir kapıcı oturmuştur. (Ona başvurur.)
Korkak bir köylü, birçok
korkusuz ve cesur kimselerle dost oldu.
O korkusuzluk ve teklifsizlik
dolayısıyla de dostlarının hiç birisi ona, sen kimsin? Diye sormadı.
Ben kimim demesine de fırsat
vermiyordu.
Nihayet biri ben falan oğlu
falanın dostuyum diye geldi, öylesine bir vuruş vurdu ki, onu iki parça etti.Ben bilmiyorum.
Bunlardan bir şikâyet
hikâyesi anlatırlar.
Emire derler ki: «O adam
şöyle böyle yaptı.» Emir görmeden bu olaya el koymak istemez. Çünkü kapıcı çok sevdiği bir kişidir.
Olayı önce ona getirirler,
onun huzuruna çıkarır ve derler ki: «Bu olay nedir?
Bir bakıver.»
Kapıcı der ki:
Ben bakıyorum ama
okuyamıyorum. (M. 159) O zaten gereksiz bir iş yapmaz sonra halvete (Yalnız
kalınca) çekilince kapıcıya sorarlar:
«Niçin böyle yaptın?»
Nihayet, «O bir dost idi bana
bir daha yapmam diye söz verdi, gitti çok edepli ve niyazlı bir halde gitti,»
der.
Şimdi bu adam bundan sonra o
kapıcıdan vazgeçer mi?
Evet, başka kapılar, başka
kapıcılar da vardır, yol üzerinde başkaları da vardır. Ama o başkadır.
Uzun süren işler gönül
âlemine dayanınca, onu gönül âlemine götürürler, içinde bir sır saklayan adamı sarhoş ederler ki, o sırrı açıklasın,
sarhoşlukla her şeyi anlatsın diye.
Ama gerektir ki, onu dinleyen kimse, o sarhoş sözleri arasındaki açıklamalardan hangisinin sır olduğunu anlayabilsin.
Hiç söylememiş olduğum ufak
tefek şeyler var ki, bu sözlerden bazıları ağzından kaçmış, tekrar üstü
örtülmüştür.
Mevlana Allah
nuruyla yazar, bir şey bulur yahut
bulmaz.
Bunu gözden geçirelim ki,
anlaşılsın. Görüyorsun ki, ben hep, Allah beni tasarruf ehli kılsın diye düşündüm.
Halimi düzeltsin de, her şeye
açık bir gözle bakayım, dedim.
O namaz kılan kişiyi de
böylece göremiyordum.
Allanın verdiği o tasarruf
(bazen) kalmıyor, bende bir öfke baş gösteriyor, yokluktan tekrar varlığa
dönüyorum.
Bu işe şaşıyor ve kendime
gülüyorum.
Gözünü yukarı çevirinceye
kadar durum böyle iken, aşağı bakıncaya kadar, şöyle oluyor.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Bir büyükten dinlediğimizi başka bir büyüğe
söylememizin doğru olmadığını öğrendik.
2. Bazı büyüklerin sözlerini araştırma yaptıktan sonra
inanmamız gerektiğini öğrendik.
3. Manevi gıdadan istifade etmek için büyüğün sözlerinden
yararlananın o sofraya oturmuş olduğunu, o sofradan yemek yediğini öğrendik.
4. Bazı ayetlerdeki sözleri doğru anlamak, yorumunu
yapmak için sözlük ve gramer yetmediğini, Levh-i Mahfuz’dan (Tanrı’nın ilahi ilminden)
okumak gerektiğini öğrendik.
5. Ahmet Gazali’nin Tanrıyı bildiğini ve anladığını
öğrendik.
6. Kara cahili kör olarak kabul etmemiz gerektiğini
öğrendik.
7. Başkalarının sözünü söyleyenlerin sözlerinden daha
değerli olan sözün kendi içinden söz söyleyenlerin daha beğenilen olduğunu
öğrendik.
8. Tanrı erlerinden büyüklerden bir dostumuz varsa bize
suçlu olsak bile başka işlem yapılacağını öğrendik.
İşte
böyle yaren,
İç
âlemimizde birikim, uygunlaşma ve olgunlaşma yapmalıyız.
Başkalarının
parlak sözlerinin parıltısının çok kısa sürdüğünü öğrendik, anladık.
Tanrı
erlerinin etrafında, eteğinden tutmuş, sofrasına yakın olmamız ve bunlardan
yararlanarak ruhumuzu gıda almamız gerektiğini öğrendik, anladık.
Önemli
olan içimizde bize ait bikrim sağlamak ve kontrol altında yaşamımızda
kullanmaktır.
Başkalarının
sözünü başkalarına söylemekle fazla bir şey elde edemeyiz.
Nasıl
ki Tohum toprağın içinde düştüğü zaman şekil değiştirerek ilerler, büyür,
verimlilik, gürlük, çokluk ve bolluk için harekete geçerse bizim de mana
tohumunu içimize alıp ona uygun ortam sağlayarak büyütmeliyiz.
Gönülden
gelen değerlidir, verimlidir, faydalıdır, iş yapandır.
Görünen
ve göstermelik işlerin faydası çok azdır.
Kuran’ı
Kerim’in anlayamadığımızı Tanrı’nın hayat kitabı olan Levhi-mahfuz’dan okumamız
gerekir.
Levhi
mahfuzdan okumak içinde iç âlemimizi geliştirmemiz gerekmektedir.
İç
âlemimizi geliştirmek için Mevlana Hazretleri anlayabileceğimiz şekilde
sözlerinde en ince noktasına kadar işlemiş ve bizim yararımıza sunmuştur.
Şems
Hazretlerinin anlattığı sırları nurlu sözleriyle bizlere yol göstermiş,
gözümüzü açmış, yolumuzu aydınlatmıştır.
Her
iki büyüğümüz dostluğundan sadece ollar ve yakın çevresi faydalanmamış bu gün
biz, yarın da dostlarımız elbette ki faydalanacaklardır.
Tanrı
kendine yaklaşmasını istediği kişiyi böyle Tanrı erlerini sevdirir ve onlara
yaklaştırarak edebi ve sırları öğrenmesine imkân sağlar.
İnşallah diyelim!
Bismillah diyelim! de yeniden
yeniye gayrete gelerek sevgi ile çalışmamızı artıralım.
*
RAVLİ