Bir gün, o da bu hale düşerse
sonucuna katlanır.
İş adamı, yaptığı işte yetkili olmak gerektir. Çünkü babadan kalma o hata bir kere işlenir.
Yanılsa bile ona fazla önem
vermez, düşünmez.
Çünkü zaman geçtikçe
üzülmenin ve gam çekmenin bir faydası olmadığım anlar.
Diyelim ki, savaşta bir
adamın eli yaralanmıştır.
İlk defa buna çok acı ve
üzüntü duyar, ağlar, ama ne faydası olur?
Ancak tedavi için bir
cerraha, bir hekime koşar yahut hiç ağlayıp sızlamadan bir kırıkçıya para
vererek kuru sargı ile bağlattırır.
O pansumanın verdiği rahatlık
sonunda iyi olduğunu sanır.Ama benim çocukluğumdan beri Allah ilhamı olan bir halim vardır.
Birini sözle terbiye edersem
kendi benliğinden kurtulur. (M. 144) Daha fazla ilerler.
Bu şeyh, Haktır.
Allah kullarından kimi iş
adamı, kimi de söz eridir. Siz benim için birer örnek iş adamısınız.
İçinizden söz adamı da
çıkaracağım.
Ancak bu daha yenidir.
Kendisinde iş adamı olmak
gücü bulunan kişi konuştuğu zaman, sözü iş kuvvetiyle birleşir, ona göre iş
görür.
Ben Tekkeye daha çok onu
yakalamak için giderim.
Eğer avlayabilirsem selâm ve
saygıyı, son derecesine vardırırsa, başka bir zaman yine giderim; onu avlamak
için yine yakalarım.
Ben Hak yoluna çağırmakta
serbestim.
Ama Hazreti Peygamber, bu işe
memur olduğu için, «Hûd suresi, beni kocalttı,»
buyurmuştur.
Ben bu konuda zorunlu
olmadığım için Allah’ın, «Emrolunduğun gibi davran!» fermanı beni ancak gençleştirir.
Çünkü hadisteki «y» harfinden
bir nokta düşünce kelime gençlik anlamına gelir.
Düşen ikinci nokta birinci
nokta ile yan yana gelince birleşme meydana gelir.
Ama bağımsızlık söz konusu
olunca birleşmeye ne gerek var diyeceksiniz. Ama Allah’ın işlerinde hiç bir zorluk yoktur, ona göre hiç de güç değildir.
Mevlana, «Yaratıcıların en güzeli olan Allah, seni mübarek kılsın!»
diye dua eden kişinin elini öptü.
O dininden mi döndü?
Bilmedi ki o, Hazreti
Peygamberin nurunun ışığı ile Hazreti Ömer’in dilinden konuştu.
Nasıl olur da dininden döner?
Görüyorsun ki o söz onun değildir.
Muhammed’in (S.A.) hesabına
Ali konuşmaz, çünkü Cenabı Hak hep Muhammed’in (S.A.) diliyle konuşmuştur.
Bugün de öyle değil mi?
Sana ne diyeyim ona ne
söyleyeyim.
Dünya ve ahret durdukça
şehvet duygularından uzak bir sevgi vardır ki, buna hiç bir şey engel olamaz.
Dün sizi hayırla anıyorduk.
İster inkârlı olsun, ister
inkârsız, ben bundan sonra bu mesele üzerinde durmuyorum.
Dost mu istiyorsun, yoksa aydın sabahlara eriştirecek sâm mı?
Rubai:
Ey can bugün bütün umudum sensin!
Başka sevgililer de var, ama asıl gönlümü yakan sensin!
Cihan halkı Nevruz
bayramı ile sevinç içinde,
Bugün benim
bayramım da, Nevruzum da sensin!Bana hayat neye yarar, yeşilliklerden bana ne?
Bağdan yeşillik
yerine diken topladık,
Buluttan
damlacıklar yerine taş yağdı.
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Mevlana
Hazretlerinin sözlerinin gıda gibi olduğunu öğrendik.
2.
Şems
Hazretlerinin sözlerinin yaraları iyileştiren merhem gibi etki yaptığını
öğrendik.
3.
İşimizde yetkili
olmak gerektiğini, yani işi yasalara göre yürütmeyi sağlayan doğruluğa, insafa ve adalete sahip olan bir kararlılıkla
yapmamız gerektiğini öğrendik.
4.
İşini doğru, insaflı,
adaletli yapan kişinin vicdanın rahat edeceğini öğrendik.
5.
Aynı şeyde bir
kere hata yapılabileceğini, pişman olup daha sonra çok dikkat edip aynı hatayı
yapmayacağını öğrendik.
6.
İlk yanlış
yapanın acı çektiğini, üzüntü duyduğunu fakat bunların bir fayda vermediğini
anlayarak ve kabul ederek yanlışın verdiği zararı en aza indirmeye çalışacağını
öğrendik.
7.
Şems
Hazretlerinin peygamberlik gibi bir görevi olmadığından davranışlarında özgür
davrandığını öğrendik.
8.
Şems
Hazretlerinin bir yetiştirici bir eğitmen olduğunu öğrendik.
9.
Mevlana
Hazretlerinin hitabının genel olduğunu, Şems Hazretlerinin sözlerinin kişiye
özel olduğunu öğrendik.
10.
Hazreti Ali’nin
ilham yoluyla Tanrı ile konuştuğunu öğrendik.
Allah Peygamber efendimizin
dilinden konuşarak söyleyeceklerini söyledi.
Sahabeler de Peygamber
efendimizin sözlerini öğrenerek dini ve yaşamı oluşturdular.
Hazreti Ali, Hazreti Ömer,
Hazreti şems peygamber efendimizin söylediği Tanrı sözlerinden dışarı
çıkmamakla beraber oluşan yeni durumlarda özgürce Allah ile ilham yoluyla
konuşarak doğru davranışları uyguladıklarını ve bizim yolumuzu
aydınlattıklarını öğrendik.
Kaynak Allah, hüküm
Allah’ındır.
Kimi Peygamberimizin söz ve
davranışından hareketle yeni çıkan durumlara doğru uygulama hükmü çıkarmaya
çalışmışlardır.Bunlara sahabe diyoruz ve sahabelerin anlatımları dikkate alanlar diyoruz.
“ Bu
işi böyle yapacağım Allah böyle yaptığıma ne der” diye kendi kendine
sorduğun zaman bu işi Allah’a sormuş oluyoruz ki Allah da bize ilham yoluyla
doğruyu gösterir ve yaparız.
İlham aldığımız zaman hemen
uygulamazsak nefsimiz ve Şeytan işin içine karışarak bulandırır, kararsızlık,
şüphe oluşturur.
İLHAM
Allah tarafından insanın
gönlüne bir şeyin doğmasıdır.
Peygamberlerin gönlüne gelen
ilahi düşüncelerdir.(Dikkat et!)
Sen bu konuda bilgisiz isen
farkında olamadan İblisin vesvese ve kuruntularını doğru kabul eder
savunuculuğunu yaparsın.
Kalbine (Gönlüne) doğan
herhangi bir şeyin din hükümlerine uygun ise Tanrı ilhamıdır.
Şeytan yanlışı iyilik gibi
göstererek yaptırır.
Şüphen oluşursa Euzu besmele
çekerek Allah’tan bu mesajın doğrulanmasını istemelisin.
(Euzu besmele çekilince
şeytan bir zaman uzaklaşır sonra tekrar musallat olur.
Onun için iyiliği hemen yapın,
kötülüğü ileriye bırakın diye önerilmiştir.)
Gönlüne bir sıcaklık geliyorsa Allah’tandır, soğukluk geliyorsa ya iblisten ya da kendi vesvese ve kuruntundandır.
Şeytanın bir adı da ilham derler ki bundan tehlikesini iyi anlamalıyız.
Uygun olana da üstü örtülü söylenir.
İlham almak için evliya
olmak, veli olmak gerekmez.
Gönlünden çer-çöp dediğimiz
dünyalık isteklerden kendimizi temizleyerek gönlümüzü ilhama hazır etmeliyiz.
*
RAVLİ