1195- Pek tecrübeli bir avcı
vardı.
Dere tepe dolaşırdı.
Bu adamın koşarken ceylanlara
aman vermeyecek kadar çevik, son derece hassas yavuz bir köpeği vardı.
Boynu gergedanı titretir,
yaban eşeği dişlerinin darbesinden korkardı.
Yolculukta onun dostu ve arkadaşı idi.
Birkaç defa işine yaramıştı.
Bu gerçek
yoldaş için gönlünde artan bir sevgi uyanmıştı.
Geceleri avcıya bekçilik
yapar, gündüzleri geçimini sağlardı.
1200- Bu yavuz köpek bir gün
kayboldu.
Adamcağız o sevgili dostun
ayrılığına çok ağladı.
Kılavuzu kaza olan bu yolda
bir it ayağı bir aslan başına bedeldir, dedi.
(Tesadüflere
bağlı yolculukta küçük de olsa yol gösteren, koruyan büyük değerdedir)
Her ne kadar bu acı arasında
hayatından bezmiş, sabrı tükenmiş bir halde idi, fakat buna katlanmak lazımdı.
Çünkü sabrın kapısını çalanlar daima kârlı çıkarlar.
Uzaktan alaylı bir tavırla
bir tilki geldi.
“ Sabret”
dedi.
Ey canı tez adam!
1205- İşittim ki o eşsiz
hüner sahibi dünyadan göçmüş, köpek gitmiş, başın sağ olsun.
O köpek ki (Bir zaman) önünden ceylan geçse yakalardı, çok
çevikliği yüzünden bugün ölüm onu avladı.
Şimdi onun ölümü dolayısıyla
getirdiği taze avın (Kederin) bereketi sana iki
ay yetişir.
Kalk, o avdan gönlüne bir
kebap ziyafeti çek.
Özünü sen ye, derisini de
muhtaçlara ikram et.
Bundan önce yemeklerin pek
yağlıydı.
Artık daha fazla semiz
tilkiler avlayacaksın.
1210- Artık bizim azamızın
yağlı veya yavan olması kaygısından uzaksın.
Mizacını da (Huyunu) bizim soframızdan “ Bizi
takip kuruntusundan” kurtardın.
Sevgilinden ayrı yaşıyorsun.
Bu nasıl vefakârlık? (Sözünde, dostluğunda, sevgisinde duran)
Hala gam çekiyorsun.
Bu ne biçim teessür?
Avcı cevap verdi:
Eh geceler gebedir!
Bu benim için bir günlük
kederdir.
Fakat şundan memnunum ki şu ölümlü dünyada keder de sevinç de birbirini kovalamakta
gecikmez.
Şu daima değişen kalıpta
(Fani varlıkta) gördüğün saltanatın
da, kulluğun da değeri yoktur.
1215- Yıldızlar, felekler
geçip gideceklerdir.
Rahat da, minnet de (Çalışma,
çabalama) sona erecektir.
Gönlümde gam duyduğum zaman
sevinirim, çünkü gam sevinç müjdesi getirir.
(Kaderin kaleminden çıkan şu
söz” Güçlüklerle beraber kolaylıklar vardır”
Tanrı sözü olduğuna inanırım)
Köpeğin hasreti, beni Yusuf
gibi belâya uğrattı.
Fakat kurt değilim ki bu
teessürden dolayı elbisemi yırtayım.
Lakin ey hilekâr tilki!
Felek onu benim elimden
aldıysa ne çıkar?
Senin gibi bir av bir gün
yine elime düşer.
Avcı bu sözü söylemişti ki
uzaktan bir toz belirdi.
Köpek bu toz perdesi arkasından
çıkageldi.
1220- Tilkinin etrafında bir
iki defa dolaştıktan sonra hemen yakaladı, postuna dişlerini geçirdi.
Galiba, dedi geç kaldığımdan
dolayı beni ayıpladın.
Evet, geç geldim ama aslan
gibi yetiştim.
(Sahibine dönerek) Boynuma
yüklediğin lütfu ve insanlarının hatırası senin dinin gibi sağlam olduğu halde
tilkinin saçma sözleri sana neden yakin (Sağlam bilgi,
iyi, kati olarak bilme) göründü?
Hâlbuki ancak yakin (Sağlam bilgi, iyi, kati olarak bilme) inananların işi
saadet yoluna girer.
Her işinde yakin (Sağlam bilgi, iyi, kati olarak bilme) yolunu tut, bu
menzilden daha mübarek bir yol yoktur.
1225- Ayak, yakin (Sağlam bilgi, iyi, kati olarak bilme) yolunda
yürümekle baş gibi yücelik kazanır.
Taş, yakinin (Sağlam bilgi, iyi, kati olarak bilme) verdiği onur ile
altın olur.
Ayağını yakin (Sağlam bilgi, iyi, kati olarak bilme) hususunda sağlam
basarsan denizden toz, ateşten su çıkartırsın.
(Yani
aklın anlayıp kavrayamayacağı işler yaparsın)
Yakin’i tevekkülle karıştırıp
yoğuran kimse kerem eliyle hikmetini yazar.
(Yani
sağlam bilgi ile iş yapıp sonucu Allah’ın takdirine bırakırsan büyüklük elde
eder kontrol etme sırlarını yazacak duruma gelirsin)
Önlerine gelen fırsatı nimet
bilip geri çevirmeyen yakin (Sağlam bilgi, iyi, kati
olarak bilme) ve tevekkül (Kaderine razı olan)
erbabı, ne kimsenin sırtından geçinir, ne de sofra sineği gibi yaşarlar.
Tanrı’ya kulluk ile vakit
geçir, geçim kaygısı çekme.
Sana gelecek kısmet (Ayrılmış pay) geri dönmez.
1230- Tanrı kapısında bulun
ki her kapıdan yücedir.
Rızkını O’ndan iste, rızık veren odur.
Bu kapıdan hiçbirisi sebepsiz
olarak eli boş dönmedi.
Yakin (Sağlam bilgi, iyi, kati olarak bilme) ehli başka bir
taifedir (Topluluk).
Bizler hep ayak
derecesindeyiz.
Onlar baştırlar.
Seccadeyi suya salar, şaraba
bal tadı verirler.
(Yani
herkesin boğulduğu yer ve konuda onlar zarar görmez, acı ve üzüntü veren her ne
ise onu tatlı bir sarhoşluğa çevirirler.)
Ömür sana bir günlük bile
mühlet vermezken on yıllık yiyeceği istif etmenin ne yeri var?
1235- Suretlerimizin
yaratıldığı ilk günde rızıklarımız ayrılmıştır.
Sana oradan yaradılış
sofrasından rızık (Yiyecek, içecek)
göndermişlerdir.
Burada yediğin de sana
verilen o kısmettir.
Her ne kadar bu âlemde herkes
geçim için çabalar.
Fakat hiç kimse kısmetinden
fazla bir şey yiyemez.
Din yolunda uğraş.
Çünkü ezelde yaptığın
sözleşme din üzerinedir.
Rızık (Yiyecek, içecek)ve devlet (Saadet,
mutluluk, zenginlik, refah) çalışmakla artmaz.
Bütün âlemlerde aziz olmak
istiyorsan senden çalışmak gerekir, Tanrı’dan da başarmak.
(Görevini
yetki ve sorumluluğuna göre kurallara uygun yapmak gerektiği, Tanrı’nın da bu
çalışmanı takdir etmesi ile iyi sonuca ulaşmasına razı olmak gerektiğini
anladık)
1240- Nizami’nin çabalaması
soğuk bir ah!’tan ibaret kaldı.
Ona ne yaptıysa Tanrı’nın
başarısının ılık nefesi yaptı.
***
Mahzen-i Esrar Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
Neler öğrendik:
1.
Dost, arkadaş
olan, iyiliğini gördüğümüz kişi kaybolunca oturup ağlamak ve yerine onu aramak,
bulmaya çalışmak gerektiğini öğrendik.
2.
Üzüntüyü sevinç
takip edeceğini, karanlıktan sonra aydınlık geleceğini öğrendik.
3.
Gamlanacak bir
şey başımıza geldiği zaman sevinmeye başlamamız gerektiğini çünkü sevincin
geleceğine müjde olduğunu öğrendik.
4.
Sağlam, kati,
değişmez bilgi ile iş yapmamız gerektiğini, en iyi sonucun böyle
alınabileceğini öğrendik.
5.
Yiyeceğimiz
içeceğimiz için çalışmamız gerektiğini ancak aç kalırım düşüncesine asla
kapılmamamız gerektiğini öğrendik.
6.
Tanrı’dan gelen, esen,
görünmeyen, fakat hissedilen ılık bir rüzgâr rızkımızı bize getirdiğini
öğrendik.
*
RAVLİ