Zamane insafsızlarından şikâyet:
Bak, halvet meclisi (Toplumdan ayrılarak baş başa kalma) bezenmiş, on dört
günlük eskizsiz bir ay gibi aydın ve hoş.
2045- Mumlar parlamakta,
şekerler saçılmakta, tahtlar döşeli, güzel kokular her tarafa yayılmış.
(RAVLİ
HALVET yaz Googleden oku)
Yarın rakipleri seslensinler:
Eğer dünya denilen kadını
arıyorsan dinden vazgeç.
Çünkü zulüm kapısı açıldı.
Bu halvet perdesine çekil.
Dünya denilen çölün
sıcağından bunaldın, gizli işlerin artık üstü örtülü kalmayacak.
Dünyaya tapan kurnaz
tilkiler, o öfkeli köpeği yumuşak görünce kürklü gezmeğe başladılar.
2050- Bu karanlık çöl kükürt
cehennemidir.
Ne bahtiyardır o kimse ki,
buradan çabuk gider.
İçinde biriken hasret ve imrenme
duygularını edeple topla da bu kükürt kaynağının ateşine at!
Yücelerden gelen bu Tanrı
emanetini (Ruhunu) yerine gönder.
Alçak yerden doğan şu toprak
özünü de yerine at!
Hepsine de uygun
tedbirlerinle birer-birer at ki, onlardan kurtularak serbest kalsın!
Bu yolda benlik davasına
kalkışanlar sana ve bana yol kesicilik yaparlar.
2055- Akrebin düşmanlığı
ejderhadan beterdir.
Çünkü o senden gizlenmiştir.
Öteki ise görünür bir
düşmandır.
Görünen büyük bela küçük bir
düşmandır.
Gaflet (Çevresinde olup bitenlerin farkına varamama durumu) ondan
daha büyük bir hatadır.
Düşmana karşı kinini (öç alma isteği) azaltma.
Onu küçük görürsen sonra sen
küçük düşersin.
Karınca o küçüklüğü ve
kuvvetsizliği ile beraber yılan yavrusunun gözüne mil çeker.
Ev hırsızlarla dolu, cevahirlerini
(Değerlerini) sakla.
Çölü gulyabaniler (Karanlık ve ıssız yerlerde, insanın gördüğünü sandığı korkunç
hayalet) kaplamış, tespih ve duaya çalış.
2060- Gönül yolunu kesen
soyguncular, tam menzile (yaklaşırken saldırırlar.
Korkarım ki son gecede bir
gece baskını yapsınlar da vurgunlarını bu dairenin dışına çıkarsınlar.
Sermayeni selamet menziline (Yolculukta dinlenmek amacıyla durulan yer, konak),
yalpalayan gemini, kıyıya ulaştır.
Soyguncular sana rastlamazsa
uyku gibi gizlen, seni kovalamazlarsa su gibi ak.
Bu tapınak (Tanrı tapısı) herkesin ayak basacağı yer değildir.
Çünkü buraya boş çuvalla
girilmez.
2065- Burada ilerleyemezsen
ciğerine kan doldururlar.
Yükünü tapınaktan dışarı
atarlar.
Dünyadan göçüp gitme hüner
olmasaydı, gece ile gündüzün çarkı daima harekette olmazdı.
Bari yakayı ele vermeden kalk
(Ecel gelmeden), dinin eteğine yapış, imanın
sığınağına kaç.
Dinin sana
buyruklarını dinle.
Tabiat senin malın
değil, ona veda et.
Din tatlı bir seher
rüzgârıdır, onu canına sindir.
Tabiat ise bir
tozdan ibarettir, onu cihana bırak.
2070- Din seni bir gül kokusu gibi sarar.
Tabiata tapacağına
ona tap.
Saba gibi herkesin kapısında
nazlanma!
Hava gibi her çör çöpün
arkasından koşma!
Bu gördüklerin hep gölge
gibidir.
Sen nur ol!
Bütün varlıklar senin olsa
bile onlardan uzaklaş!
Bu yuvarlak felek senin
etrafını çevrelemiş bir çemberdir.
Sen bu halkadan başını nasıl
kurtarabilirsin?
2175- Felek, bir gün sana
başından geçenleri anlatsa yahut yaşından haber verseydi, senin varlığın onun
genişliği içinde pek ufak görünür.
Senin ömrün onun çağları
yanında bir hiçten ibaret kalırdı.
Bu konuda son sözün sükût,
son hatıran her şeyi unutmaktır.
Cihanda mademki nefesin
çıkıyor, bir sevgilinin aşk kapısında yaşamalısın!
Mademki bu âleme düşmüşüz,
birkaç nefesten ibaret olan ömrümüz aşk şarabından başka bir şeyle hoş geçmez.
Gökler hiçbir kaftan biçmedi
ki o iki külahlı hırsız (Gece-gündüz) aradan
aşırmasın.
2080- Her ne işlersen kinci
felek onu hemen keskin kalemlerle üzerine yazar.
Naz ve izzet kapısından
hangisini açtınsa o kapı sana tekrar açılacaktır.
(Ektiğini
biçeceksin)
Gözün alay ve istihza perdesi
ise aynı perdede sana da aynı oyunlar gösterilecek.
İyiyi kötüyü çok görmüş
olanlar a iyiyi seçmiş kötüyü beğenmemişlerdir.
İyilik yapanlar bir eser
bıraktılar, kötülük işleyenler zararını çektiler.
2085- Son menziline (Yolculukta dinlenmek amacıyla durulan yer) ister iyi
ister fena sermaye ile git, senin adın ve merteben ancak birlikte götüreceğin
şeye göre belli olacaktır.
Dikenlerle örtülü gülün adı
dikendir.
Nasıl ki amberciye de amber
adı verirler.
Kalp (Sahte, içi başka, dışı başka) olma ki, mahşer gününde hem
kendinden, hem de Tanrı’dan utanç duymayasın!
Şu ciğer yakan zamaneye
nefretle haykır, şu kan şişesini taşa çal, şu garip renkli oyuncağı kır.
Bu saçma falcılığa bir nesih (Kaldır, hükümsüz bırak ) kalemi çek.(İnanıp bağlanma)
2090- Şu fil halkasından el çek (Kendi ayağını bağlama), şu alaca renkli yalancı
dünyayı ayaklarının altına at ki felek dokuz seyyarenin (Gezegen) kubbesinden sana şahlık hutbesi okusun.
(O
zaman) Senin vazifen affetmek, benim işim de bu bayrağı açmak olur.
Âdemoğluyum.
Meleklerden üstünlük davasındayım.
Değerim boyumdan daha yüksek,
uçuş alanım bu dairenin dışındadır.
2095- Suyum yok ama şu deniz
gibi heybetime bak.
Mangırım (Param) yok ama
nasıl hazine aradığımı gör.
Felek gibi ayağım hazineler
üstündedir.
Şüphe yok ki durağım
hazineler ülkesidir.Gence’dir.
(Zamane sana can düşmanıdır.
Kendini onun dostluğundan
kurtar.
Bak ki kimleri zincire
bağladı?
Onun halini görenler
dillerini tuttular.)
***
Mahzen-i Esrar Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
Neler öğrendik:
1.
Tanrı’ya ulaşmak
için dünya ve yıldızların tesirinden kurtulmamız gerektiğini öğrendik.
2.
Bu yolculuğa
yalnız çıkmamız, bizi bağlayan bağlardan kurtulmamız, dikkatli olmamız, görünen
ve görünmeyen düşmanlara karşı dikkatli ve kuvvetli olmamız gerektiğini
öğrendik.
3.
Tanrı’ya ulaşmak
için yola çıkmak için para gerekmediğini öğrendik.
İşte böyle yaren,
İnsan sevdiğinden ayrılmak
istemez, ayrılma kaçınılmaz olduğunda çok acı çeker.
Ölüm kaçınılmaz olduğundan dünya
ve yaşamını sevmememiz, bağlamamız, gönlümüzü vermememiz öğütleniyor.
Yanlış da anlamayın, bu
dünyada bize verilen görev ve sorumlulukları en güzel şekilde yerine
getireceğiz ama sevip bağlanmayacağız.
*
RAVLİ