İki filozof arasında bir ev ortaklığı dolayısıyla düşmanca bazı sözler geçti.
Her biri kendi nefsini düşünüyor, ötekinin hakkını aramıyor,
mülk bir sultana yaraşır ortaklık olmaz diyordu.
Hak iki değildir ki biri
alınsın da öteki bırakılsın, baş iki olamaz ki biri saklansın da öteki
koparılsın.
1605-İki Cemşid’e makam olan
bir meclisi (Herkesin sarhoş olduğu meşhur toplantı),
iki kılıcı saklayan bir kını kim görmüştür?
Her iki bilgenin de hırsı,
eve tek başına sahip olmaktı.
Bunların taassupları (Taraftarlık, kendi inancını başkalarından üstün tutma)
kin ( Gizli düşmanlık) şekline girince evi
boşaltma zarureti baş gösterdi.
İkisi de paçaları sıvadılar.
Evi satmak için övmeğe
başladılar.
Nihayet düşmanlık sevdasından
vazgeçtiler, her biri ötekinin tertip edeceği (Zehirli) bir şerbeti içmeğe
karar verdiler.
1610- Bu suretle tıp ve
hikmet bilgilerinde hangisinin daha kudretli olduğu yapacağı zehirli şerbetin
tesirinden anlaşılacaktı.
Artık iki sultana ayrılmış
olan hikmet mülkü bir bilginin elinde kalacak, iki cesette yaşayan can bir
tende birleşmiş olacak.
Birinci hasım öyle bir kadeh
zehir tertip ettik ki tesiri kara taşı bile yakardı.
Öteki aslan yürekli yiğit
onun şerbetini tatlı hayallerle (Eve sahip olma tatlı düşü) kolayca içti.
Çünkü (Daha önce) Nuşi kiya
(Nevruz otu) denilen bir panzehir yutmuş, zehrin geçeceği yolları tiryaklamıştı
(Panzehir kullanmış).
1615- Şerbeti içer içmez
pervane gibi yandı, fakat tekrar kanatlandı.
Mum gibi yine meclise geldi.
Bağın çemenlerinden bir gül
kopardı, hemen üzerine bir efsun okuyarak (Dua okuyarak) üfledi, düşmanını
öldürme kastiyle eline sundu.
O gül, düşmanının zehrinden
daha tesirli idi.
Efsunlu gülü düşmanına
verince ötekine bir korku galebe etti, hemen can verdi.
Biri ilaçla vücudundaki zehri
dışarı attı, öteki bir gülden vehme (Yersiz korku,
şüphe, tereddüt) kapılarak öldü.
1620- Dünya bağında her
renkli gül, bir insan kalbinden sızmış bir kandamlasıdır.
Zamane bağının da baharı
sensin.
Onu bir gam evi, kendini de
evin nakışları gibi bil.
Şu asılı (Fanusa andıran)
toprak yığınını taşa çal, şu serpilmiş yıldızların başına toprak saç (Ölü kabul et).
Onun uyku
ve hayal âleminden uzaklaş.
Onun toprağından,
harabelerinden kaç.
Ayına yıldızına güvenme, sen
küsuf gibi (Güneş tutulması) ayı da, yıldızı da karart.
(Yıldız
falına inanarak, doğru kabul ederek, söylenenlerin doğru çıkacağını bekleyerek
uyku ve hayale dalma)
1625- Dünya çadırı “ Sema” üzerinde sallanan yıldızlı ay, Tanrı dostu İbrahim’in aşkını aldatmıştır.
Çarh (Döngü) enin gençlik
demlerini ciğerler dağlayan bir sabaha eriştirir, neşeli günlerini gamlı
çağlara çevirir.
Güneşin kalbini yaksan bile
bir gün o bahtiyar günden yine bu zavallı duruma düşeceksin.
Rahmet ümidiyle gözyaşı dök
ki şu kara (Ayıpları, günahların, suçların bir yerde
yazıldığı levha) ve beyaz levhaları (İyilikler, sevaplar, ibadetlerin
bir yerde yazıldığı levha) temizleyebilesin.
İşlediğin şeyleri
tartarak yaparsan kıyamet terazisinde kazançlı çıkarsın.
1630- Bileğini pekiştiren din
senin terazinin ayarını da düzeltir.
Hünerli ve hür düşünceli
adam, din kaygısında oldukça dünya gamını çekmez.
Dileğin yalnız dünya ise dini
Nizami’ye ver, dünya senin olsun.
***
Mahzen-i Esrar Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
Neler öğrendik:
1.
Herkesin kendi
çıkarını düşündüğünü, öteki kişinin hakkını düşünmediğini, düşünse bile önemsiz
ve geçersiz saydığını öğrendik.
2.
Herkesin
ortaklıktan hoşlanmadığını tek başına sahip olma istek ve iradesinin olduğunu
öğrendik.
3.
Kendi
düşüncesini, inancını, çıkarını, başkasından üstün tutma durumunda gizli
düşmanlıkların başlayacağını öğrendik.
4.
Bencil davrananın
kişinin “ Sen haklısın, sen doğrusun” diyerek
kendisini iyi gösterdiği zaman gizli bir planı olup seni tuzağa düşürmek için
iyi davranacağını öğrendik.
5.
Hırslı olanın
istediğini elde etmek için acımasızca her şeyi yapabileceğini öğrendik.
6.
Düşmanlık edenden
gelecek tehlikeye dikkatli ve hazırlıklı olmamız gerektiğini öğrendik.
7.
Dua surelerini
okuduğumuz zaman helal büyü yapıldığı zaman düşmanın tesirsiz hale geldiğini
öğrendik.
8.
Fala, yıldız
falına inanmamamız gerektiğini, duymak istediğimiz söylendiğinden hayal, rüya,
hülya yani gözlerimiz açık uykuya daldıran alanına götüreceğini, bu hal hayatın
gerçeklerinden uzaklaşıp bizi zarara uğratacağını, bizi zavallı duruma
düşüreceğini öğrendik.
9.
İyi kötü her ne yaptıysak bunların tesirinden,
bizi bağlamasından, hareketsizleştirmesinden, güven duymamızdan kurtulmamız gerektiğini
öğrendik.
10.
Yapacağımız
şeyleri din kurallarına uygun yaparsak, ölçü olarak alırsak vicdan azabı
çekmeyeceğimizi ve hesap gününde (Kıyamet) günü kazançlı olacağımızı öğrendik.
11.
Herkes kendini
göre (Çıkarına, isteğine göre) terazisini
ayarladığını, bunun yanlış ölçüm yaptığını, doğru ayarın dinin emrettiği ayar
olduğunu, din ayarına göre özeleştiri yapanların hem bu dünyada hem de ahrette
üzülmeyeceğini öğrendik.
İşte böyle yaren,
Hem bu dünyada hem de ölüm sonrası ahret hayatında sevinçli yaşamak için; din kurallarını önemsememiz, doğru olarak kabul etmemiz, ben ve ben merkezli davranışlardan kendimizi kurtarmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
İki kişi bir iş veya yolculuk yapacakları zaman birinin baş diğerinin de buna uyan olması gerektiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ DOĞRU DAVRANMAK yaz
Googleden okumalısın.
*
RAVLİ