14 Nisan 2013 Pazar

MAHZENİ ESRAR SIRLAR HAZİNESİ 42

HAİN SOFU İLE HACININ HİKÂYESİ

Kâbe yolcularından biri sefere hazırlandı.
Hacca gitmenin usul ve adetlerini öğrendi.

İhtiyacından artırmış olduğu bir kese altını vardı.
Kendi kendine:

“ Filan sofu” dedi.
“ Dünyadan el çekmiş, Tanrı adamıdır”
Zannedersem hiç kimsede olmasa bile diyanet (Din duygusu) de ondadır, emanet (Güvenirlik) de.

1665- Bu düşünce ile sofuyu gizlice evine çağırdı, altın kesesini ona emanet etti.

Bu sırrı iyi sakla, Kâbe’den dönünce yine bana verirsin, dedi.
Adam çöl yolunu tuttu, sofu da emanet parayı aldı.

Ne gariptir ki sofunun kalbi de yıllardan beri para sevdasında idi.
Bununla dedi, artık işlerimi düzenlerim.

Beklediğim hazineye şimdi kavuştum.

1670- Yanındaki paranın hepsini boğazına geçirdi (Harcadı), göbeği önüne fırladı.

Altın kesesini elde ettikten sonra güzeller zülfünü zünnar (kemer) gibi boynuna doladı.

Tanrı’nın bana pek geç verdiği bu nimeti çabuk bitireyim ki gönlüme üzüntü olmasın dedi.

Kesenin düğümünü çözünce birkaç gece zevk ve sefa sürdü.
Dervişlik hırkası parça-parça oldu, fakat bu sefer de eski zevkin yerinde şimdi bir üzüntü ve günah düşüncesi kaldı.

1675- Sofu, eline geçen avı öyle yedi ki izi-tozu kalmadı.
Kandile koyacak bir damla yağa bile muhtaç oldu.

Hacımız seferden döner dönmez hemen emanetçiye koştu.
“ Ey zahit” dedi.
“ Getir onu!”

Zahit sordu:
“ Neyi?”

Hacı:
“Altını” dedi.

Sofu işaret etti:”Sus!
Kerem et, tartışmayı bırak.

Harap köyden kim haraç alabilir?
Türkün yağmaladığını kimse elinden alamamış, Hintli köleye de kimse evini ısmarlamamıştır.

1680- O kese sarf olundu.
Haydan geldi, huya gitti.

Müflis nerede, altın kesesi nerede?
Senin Rükni (Kimyager tarafından eritilen altın) altınların gönlümün dileklerini kırdı.

Günahını omzumda taşıdığım o altınlara dayanamadım yedim.
Sofu hacının parasını zevk ve sefa içinde eritmiş, şimdi karşısında ağlayarak özür diliyordu.

Kerem (Büyüklük) et, pişman oldum, kafir idim Müslüman oldum.
Cihanın tabiatı fenalıklara gebedir.

Bu meselede de yanlışlık olduysa hata benim midir, diyordu.

1685- Hacı, Tanrı’nın altını Tanrı’ya gitti, nasıl ki sırma çeken kuyumcular onu başkaları için işlerler diye kendine teselli verdi.

Öfke ile kendi kendine:
“Vaz geç bu davadan, şimdi bu derviş senin karşında özür dilemektedir.

Kendi kendine öğüt vererek bu müflisin (İflas etmiş) hiçbir şeyi yok” dedi.
Hiçten ne alınır?

Evet, ondan ne alayım ki bir arpası bile yok.
Bu işe boyun eğmekten başka ne çare var?

Sofunun boğazına geçen mal artık çözülmez bir halka ve olmuştur.

1690- Sofuya sordu.
“ İstemez misin ki seni günahtan kurtarayım?
Haram olan o parayı sana helal edeyim?”

Ey sahte kıyafetli, kısa yenli, uzun elli sofu” dedi.
Elini tut (Bir elini diğer elinle tutmalısın ki ne dilencilik için ne de hırsızlık için rahat hareket etsin), çünkü hiçbir kalp hırs ve tamadan (Doymazlıktan) âri (Temiz, katışıksız, günahsız) değildir.

Bu toprak üstüde güvenilecek bir kimse yoktur.
Din tam ayarlı bir altındır, onu şeytana verme.

Fağfurun (Çin imparatorunun) şerefini Sekbana (Av köpeklerine bakan kimseye) layık görme.

Dinini şeytana kaptırırsan cezayı sen çekersin.
Çünkü müflise (Parasıza) verilen mal geri alınamaz.

1695- Dünya kötülükler yurdudur.
Ahret azığı toplamaya bak, dinin eteğine yapış da köşeye çekil.

Bu yolun bekçisi yağmacı olduğu için burada müflislik (Parasız olmak), debdebe (Haşmet, ululuk, gösteriş) ve haşmet (Büyüklük, heybetlilik) sahibi olmaktan daha hayırlıdır.

Çarh (Döngü), müflislere (Parasızlara) saldırmaz, muhteşemler kafilesine düşmandır.

Cihanı anlamak mertebesine eriştikten sonra gördüm ki arının evini yıkan, balın tatlılığıdır.
Aslan eti acı olduğu için öldükten sonra da cesedini kurt kuş yemez.

1700- Mum (Etrafını aydınlatan) daima ayakta durduğu için başlarda gezer.
Ay, dolunay (Dolgun, parlak) sevdasında gezdiği için her zaman eksilir.

Rüzgârın toprakla dostluğu, kurnazca bir dostluktur.
Bu yolun belalarından emniyette olması da çıplaklığındandır.
 (Rüzgâr gözle görünmez, hissedilir)

Göl kuşları bilirler ki, balıkların başına gelen felaket onların gümüş gibi renklerindendir.

Senin dileklerinin terazisi olan altın, beş vakit namazının da fatihası oldu.
(Fatiha okunmayınca namaz olmaz)

Nizami gibi dünya bağlarından sıyrılmadıkça bu arzu yolundan temiz kurtulamazsın.

1705- Ey tertemiz, amelsiz (Şeriatın emirlerini bağlılıkla, doğrulukla, inanmamakla yerine getirmeyen), zavallı

Dünya hazinesini boşalt da Nizami’nin gezdirdiği kanun hazinesine bak.
Ey gönlü yanık, hamlık etme.

Sen de Nizami gibi bu fani (Ölümlü) varlıklara güvenme.

                                 ***
Mahzen-i Esrar
Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13

                                 ***
Neler öğrendik:

1.     Güvenilir görünen, sahte giyimli ve sözlü, hırsız olduğunu gizleyen kişinin paraya, altına, gümüşe zayıf tarafı olduğunu, emanet edilmemesi gerektiğini öğrendik.

2.     Yağmacı bir Türkün elinden bir şeyin geri alınamayacağını öğrendik.

3.     Parasız birine emanet verilmeyeceğini öğrendik.

4.     Hintliye evimizi ve çocuklarımızı emanet edemeyeceğimizi öğrendik.

5.     Her insanda hırs ve doymazlık olduğunu öğrendik.

6.     İnsan içinde ne kadar fazla kalırsak; görerek ve duyarak etkilenip hırsımızın, doymazlığımızın kuvvetlendiğini öğrendik.

7.     Parasız olursak bizim elimizdekini avucumuzdakini almak için uğraşanların, saldıranların olmayacağını öğrendik.

8.     Çok renklilik ve parlaklığın felaket getirdiğini öğrendik.

9.     Tüm dileklerimiz para olunsa, kendimizi paraya bağlamış olacağından temiz insan olamayacağımızı öğrendik.

10.                  Dünya bağlarından kurtulmadıkça, dünya isteklerinden vazgeçmedikçe özgür olamayacağımızı, özgür düşünemeyeceğimizi, olgunluğa ulaşamayacağımızı, temiz olamayacağımızı öğrendik.

                                            *

RAVLİ HIRS VE DOYMAZLIK yaz Googleden incele.

RAVLİ ÖZGÜR yaz Googleden incele.

RAVLİ OLGUNLUK yaz Googleden incele.

İşte böyle yaren,

Yukarıda bahsedilen derviş üzerinden anlatılan hırsızlıklar, mala ve paraya el koymalar, kendi isteklerine göre kullanmalar şimdi cemaatleşmiş ve organize olmuş durumdadır.

Allah, peygamber ve din sözlerini kendine perde edinip, sihir etkisi sözlerle insanların kendi elleriyle mal ve paralarını vermelerini sağladıklarını, bunun karşılığında onlara sevap ve cennet vaat ettiklerini gördük, öğrendik.

Dinin etkisini, yetkisini bilmeyenlerin, anlamayanların mala ve paraya değer vererek dini kurallar yerine nefsinin etkilerine yöneldiklerini öğrendik.

Yaren,
Önce neyi istememiz gerektiğini sakin bir ortamda ve yerde karar verdikten sonra arayışa geçmemiz önemlidir.

Ancak bu doğru seçimi yalnız başımıza doğru olarak yapamayacağımızdan yaşlı, bilgin, olgunluğa ulaşmış bir büyükten yönlendirilmeni istemelisin ve beklemelisin.

Kişi yönlendirilmediği zaman veya kendini yönlendirme becerisi kazanmamış olanlar toplumun o zaman ki propagandası tesirinde sürüklenirler.

 Benlik sevdasında bulunanlar istediğini elde etseler bile doyum sağlayamadıklarından sevinç içinde yaşamak becerisini kazanamazlar.

Sevinç içinde yaşama bilgisini, becerisini kazanamadıysan hiçbir şey kazanamadın, boşu boşuna bir ömür sürdün demektir.

Din ve dinin öğütlerini ciddiye alırsan sana o bilgiyi ve beceriyi kazandırır.
Başkalarına güvenme öğüdünü yanlış anlayıp da yozlaşma.

Başkalarına güvenme ama işini ve iş kurallarını sağlam oluşturduktan sonra işbirliğinden de geri durma.

Başkalarına güvenmemek bir zaman sonra kendine güvensizlik oluşturur ki korkudan, çekingenlikten hiçbir iş yapamaz olursun ki bu yanlış bir yoldur.

Arkadaş işini sağlam yap, sağlam kişi ile hukuki sağlamlığı oluştur, cesaretle işini yap.

Birkaç defa aldatılmaktan, kandırılmaktan yılma, doğru yolda cesaretle yürü, intikam peşine de düşme.
Senin en kıymetli olan huyunu başına ne gelirse gelsin bozma.

                                            *
RAVLİ

Popüler Yayınlar