Yaradılışa ve aklın
büyüklüğüne dair:
1300- Varlıklardan ilk
yaratılanlar henüz Tanrı’nın cömertlik denizinden su içmemişti.
(Levh (Yaşamın yazıldığı levha), Kalem (Söz), Arş (Çatı), Kürsü
(Dünya makamları), ukul(Akıl)
, eflak (Semalar, felekler, gökler, küreler, zamanlar)
ve anasır (Ateş, hava, su, toprak))
Cihanda bu değişiklikler,
dünyanın yollarında bir toz tanesi bile yoktu.
Yaratılacak şeylerin henüz
sırası gelmemiş, perdede oyunlar başlamamıştı.
Gece ile gündüzün savaşı,
varlığın can ve gönül oyunları yoktu.
Henüz canlı yaratıkların
uzuvlarında hareket başlamamış, adaletin varlığı ile yokluğu henüz
belirlememişti.
1305- Tanrı’nın rahmet ve
sevgisi cömertlik feyzi gösterdi.
Kendi denizinden bir damla (Hayâ, utanma, sıkılma) düşürdü.
Kudret denizinden dökülen o
damla derhal bu gök kubbeyi harekete geçirdi.
O sudan meydana gelen
felekler yuvarlak bir şekle girdi.
Senin cevherin de o arazdan (Kendi kendine vücut bulamayıp, başka bir cevherle meydana gelen
hal ve keyfiyet) yoğruldu.
Bu âlemden göçtüğün zaman da
aynı yoldan kendi aslına döneceksin.
Cihanın sensiz olduğu günler
ne bahtiyar günlerdi?
O zaman senin nefsin
suretsiz, canın bedensiz idi.
1310- Feleğin gözü bu arayıp
tarama kaygısından uzak, yerin kulağı bu dedikodulardan kurtulmuş bir halde
idi.
Sen bu yola henüz ayak
basmadığın zamanlarda varlık, yokluğundan çok müteşekkir idi.
Cihan bağı diken zulmetini
çekmemiş, başı dönmüş yer yuvarlağı henüz tozlanmamıştı.
Gece ile gündüz gebelikten uzak,
hayat kısır, tabiat bekâr idi.
Hizmete el bağlanış olan “ Cevza”nın
(İkiler burcu) talihi, başından ve kuyruğundan
kemer kuşanmak derdinden kurtulmuştu.
1315- Ayın yüzü, hiç
kararmamış, sen (Su dolu) leğen içinde onu böyle düşkün bir durumda görmemiştin.
Zühre henüz yüzsuyunu bu toprağa
dökmemiş, Harut’un (Balil’de sihir ve büyü yapan peri)
kanadı Babil’e düşmemişti.
Yer ve gök senden ayrı idi.
Sen henüz ortada yokken,
onlar senin gamını çekiyordu.
Senin yaradılışınla dünyanın
şerefi tazelenince her iki cihan seslerle doldu.
Fakat ey yıldızlara tapan (Falcılıkla uğraşan) zavallı, senin kötümser görüşlerin
yüzünden yıldızların parlaklığı kaçtı.
1320- Sen yıldızlarla
(Falcılıkla) uğraşmazken aylar, yıllar değişmiyorlardı.
Cihanın yüzü tertemiz bir ayna
gibiydi.
Onun parlaklığını birkaç
nefesle sen bulandırdın.
Sabah kandilini sen karartın,
seher aydınlığına “ Subhi sadık (Tan yerinin ağarması)”,
“ Fecri kâzip (Sabaha karşı doğuda görünen aydınlık)”
adlarını sen koydun.
Semaları elinin altına aldın.
Eğer öyle olmasaydı, önünde
böyle el pençe divan dururlarımıydı?
Dokuz felek, sana can meyvesi
demiştir.
Bu iltifatı sana dille
yaptıklarını işittim.
1325- Yazık ki (Bu mertebede)
çul köpekten, torba eşekten daha değerli dedikleri gibi senin tacın da başından
yücedir.
Bu laf meydanında senin için
çok söz söylendi.
Cihan devletini tozlu bir
arpa tanesine sattığından (Bahsettiler).
Evet, sen bir avuç toprağı
bir can pahasına, toprakta yetişmiş bir arpa tanesini bir cihana değiştin.
Ey semaları ıstırapla
dolduran insan!
Senin yerin toprak altındaki
hazineden daha değerlidir.
Senin dimağının cıvayı
andıran cevheri bu sincap renkli toprakla soğumuştur.
1330- Şu alaca renkli
topraktan vazgeç ki, seni fındık gibi daracık kabuğu içinde hapsetmesin.
Gece ile gündüz (Senin hoşuna giden birer) sincap ve fındık rengi
değildir.
Bu ikiyüzlü tilki belki de
bir kaplan, bir ejderhadır.
Kedi değilsin.
(Her sofraya) el uzunluğu
etme.
Sen karar sahibisin, dönek
tilkilerle oyuna girme.
Bu yol üzerinde ölüm aslanı
tuzak kurmuştur, başını sığınlar gibi (Saldırı
karşısında sinmişler ) kuyu tarafına niçin çeviriyorsun?
Felek sana bir saadet cilvesi
gösterirse aldanma.
O bir seraptır.
1335- “ Nefis atını” o kadar hızlı koşturma.
Çünkü aldanmışsın.
Tatlı su içmeğe bak.
Çünkü tuz yemişsin.
Nefsin tedbirlerine
bağlanmazsan sabah aydınlığı gibi harmanını yakmaya bak.
(O
zaman) nefsinin Yusuf’u kuyudan dışarı çıkar, Tanrısal ülkenin saltanatı
gözlerinin önüne serilir.
Gök kubbe altına sararmış bir
yüzle geldin, çünkü bu kuyunun içine düştün.
Senin bu sararmış çehrenin
rengini hiçbir sirke gideremez.
1340- İçinde yağlar (Gurur ve
heves) yüz yıllık kandil yağı gibi olduktan sonra yüzünü ekşitmekten ne çıkar?
Yedi kat yerin altında
babanın kanını gördün, bari şu birkaç parça ekmek için yüz suyu dökme.
Kendi harmanına ateş veriyor,
kendi devletine tekme atıyorsun.
Koş, atıl ki meydan senindir.
Hükmünü yürütmeye bak, ferman
senindir.
Kalabileceğin şu birkaç gün
içinde hoş geçin, iyi yaşa, rahatına bak.
1345- Hem sana çok cefa
ettiler.
İhtiyarının (Seçme, seçilme, katlanma) ipini kaderin eline
verdiler.
Ayağın topal belin kambur
oldu.
Hala kendi yağınla
kavruluyorsun.
Şüphe yok ki dünyada ocak
külü, kıyamet gününde cehennem kütüğüsün.
Bu mideye ekmek ve su ile
dolu farz et, ey zavallı, yine ağırlaşamayacaksın.
Eğer insan yalnız
yemekle yaşasaydı çok yiyenler daha çok yaşarlardı.
1350- Ömür, azlığından dolayı değerlidir.
Hayatın kıymetini ömrün
azlığında ara.
Az ye, de rahat
bolluğuna bak.
Çok yersen ağrı ve ıstırap
duyarsın.
Aklın, mideni
doldurmakla ıstırap çeker.
Oburluk sevdası
hırsını ayaklandırır.
Hırsınla beraber aklın, sana helal olmayan şeyleri yememek için verilmiştir.
Hırsın dayanılmaz bir
fitnedir (Bela, sıkıntı, ayartma, azdırma, arabozuculuk,
karışıklık, dinsizlik, cahillik, delilik).
Akıl sahiplerini aldatan bu
cahile uymaktan kaçın.
1355- Korkarım ki önüne çıkan
bu fitne seni kendi rengine boyamasın.
Çünkü bu alanda her iyilik ve kötülük (Bazen)
birbirinin rengine girer.
***
Mahzen-i Esrar Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13
***
RAVLİ KÂİNATIN
YARATILIŞI yaz Google den incele.
RAVLİ HIRS yaz Google den incele.
RAVLİ TEK RENK yaz Google den incele.
RAVLİ ÖMÜR yaz Google den incele.
RAVLİ BÜYÜ yaz Google den incele.
*
RAVLİ