13 Nisan 2013 Cumartesi

MAHZENİ ESRAR SIRLAR HAZİNESİ 41

ON ÜÇÜNCÜ MAKALE

Dünyanın vefasızlığına (Sevgi ve dostluğu devam ettirmeyen, çabuk unutan) dair.

Cihanın varlığına, (Hayatın) darlığına bak da taze rengine aldanma.
Bu delikanlı gibi görünen pirin (Dünya) gül destesi (Güneş) dikkat edersen ateştir.

1635- Pınarı seraptır (Çölde uzaktan su gibi görünen ışık yanılması), aldanma!
Kıblesi haçtır, ona secde etme!

Bütün bu güllerden bir dikenin bile yok.
Bütün bu varlıklar içinde hiçbir şeyin yok.

Topladıklarını götüremeyeceksin.
Ancak evinden (Ruhlar âleminden) getirmiş olduklarını beraber götürebileceksin.

Yükünü bacını kıyamet denizine atıp da çıplak kalanlar, ancak canlarını selamete çıkarabilirler.

Bu cihan bir alış-veriş evidir.
Bunu verenler (Ahreti) alırlar.

1640- İster servet topla, ister dağıt.
Sana verilen şey yine geri alınacaktır.

Biri ibrişim (Kalınca bükülmüş ipek iplik) eğirmek kaygısında, öteki ibrişimle boğulma tasasındadır.

Bu kızıl altınları mum ışığı gibi saç ki çerağ gibi kendi nurunla aydınlanasın.

Ten denilen dokuz delikli putu kır, altı başlı altın heykel (İskender şark seferinde bu altın putu kırmıştı) gibi olma da cömert davran.

Altın üstüne eline değil, kerem elini bas ki sana “ Azer” (Hz. İbrahim’in babası) gibi putperest demesinler.

1645- Tanrı yoluna sarf edilmeyen altının değeri zırnıkla (Küçük ve değersiz) beraberdir.

Altın sevgisi, onun renk ve nişanı içindir.
Görünüşte tavus kanadı ile altın aynı renktedir.

Altın sikkeyi demir kalıplarla keserler, o halde demirciler (Hünerde) padişahlardan daha üstün sayılmalıdır.
(Padişahlar değersiz, pislik insanları kestirirler)

Karun, saltanat nüfuzunu altınla kuvvetlendirmişti, bu sebeple ansızın kuyuya düştü.

Altını başında taşımak istersen sana yük olur.
Ayaklarının altına alırsan (Değersiz sayarsan) seni maksadına ulaştırır.

1650- Altın vermek her ne kadar can vermekle beraber ise de onu almamak da vermekten daha hayırlıdır (İyidir).
(Vermek zordur)

Alırken sana cihan hırsı verir, verirken canına rahatlık getirir.
Onu sarf etmek için toplamaktansa hiç toplamamaktan daha doğru bir şey yoktur.

Altını saklarsan baş ağrısı veren safraya benzer, yersen safra getiren meyve gibidir.

Altın doğu ocaklarından çıkarıldığı halde cahiller ona mağribi (Batı) altını demişlerdir.

1655- Batı ve batı halkı cömertliğe düşmandır.
Doğu ile doğulular da cömertlikle aydınlanmıştır.

Daima sark sultanının (Güneşin) verdiklerini garp (Dilencisi) akşamları toplar.

Bütün kuşların kuvvet vasıtası kanatları olduğu gibi bütün ocakların hayatına hükmeden hâkim de altındır.

Aşk terazisinde ayarı mihenk taşıyla (Altın, gümüş vb. madenlerin ayarını anlamak için sürtüldükleri bir tür taş) anlaşılan Rum altını, her ne kadar görenlerin gözlerini kamaştırsa da, başına toprak saç, atlatıcıdır.

1660- Dünyada kim var ki altın denilen bu hırsız bir gün külahını kapmasın?

Bu gulyabani (Karanlık ve ıssız yerlerde, insanın gördüğünü sandığı korkunç hayalet) er geç yolunu kesmesin.
 
                                 ***
Mahzen-i Esrar
Nizami
M.E. B. Şark İslam klasikleri 13

                                 ***
Neler öğrendik:

1.   Dünyadaki yaşamımızda gençliğimizin, güzelliğimizin kuvvetimizin devamlı olmadığını, insana aldatıcı bir güven verdiğini öğrendik.

2.   Dünyadaki güzel, parlak, çekici gördüklerimizin aslında bir hayal oyunlarından başka bir şey olmadığını öğrendik.

3.   Dünyanın ihtiyar bir kadının boyanıp, sihir yaparak delikanlıyı kandırdığı, kendine çektiğini öğrendik.

4.   Her şey aslına döneceğinden dünya malının dünyada kalacağını, ruhlar âleminden gelenin de ruhlar âlemine döneceğini öğrendik.

5.   Verilen gençlik, güzellik, kuvvetin emanet olarak verildiğini, hepsinin geri alınacağını öğrendik.

6.   Dünyada her ne verildiyse bunun kullanımından hesap sorulacağını öğrendik.

7.   Parayı değerli sayar ve güvenirsek, her şeyin üstünde görürsek ansızın mahvolacağımızı öğrendik.

İşte böyle yaren,

Bizi aldatan, kandıran, gözümüzü boyayan, tuzağa düşüren, hesap vermeyi zorlaştıran her ne varsa sakınmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Sağlam bilgiye dayanarak, kati olarak bilmek suretiyle, kendi gözünle görüp aslını, esasını, içyüzünü, doğasını bilerek, şüphelerden uzak düşünmemiz, istememiz, yaşamamız gerekmekte olduğunu öğrendik, anladık.

                                                *
RAVLİ

Popüler Yayınlar