Önce şiir söylediğimiz zaman içimizde (Bizi buna teşvik eden sevk eden) büyük bir dâiye (İçten gelen bir duyguyu teşvik eden hal) vardı.
Bu bizim şiir söylememize
amil (İlimle düşünüp iş yapma) oldu.
Bunun için, o zamanlar hissin
bizim üzerimizde tesiri oluyordu.
Şimdi ise bu his zayıflamış
ve batmak üzere olduğu halde yine eserleri vardır.
Ulu Tanrı’nın âdeti
böyledir.
Her şeyleri doğduğu
zaman terbiye ediyor ve bundan büyük eserler ve hikmet ortaya çıkıyor.
Batış halinde de O aynı terbiye kalmaktadır, kaimdir (Ayakta tutan).
“O, doğunun,
batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbi’dir.”
(Şuara suresi 28)
Bunun manası:
Tanrı doğan ve batan dâiyeleri
(Faktörleri) terbiye eder demektir.
Mü’tezile der ki:
Fiilleri yaratan kul olduğu
gibi, ondan meydana gelen her işin yaratanı da yine kuldur.Hâlbuki böyle olmaması lazım,
Çünkü ondan meydana gelen her
fiil, ya mağlup olduğu akıl, ruh, kuvvet ve cisim gibi alet vasıtası iledir
veya vasıtasız olarak meydana gelir.
Onun bu vasıtalarla
fiillerinin yaratıcı olması doğru değildir.
Çünkü onun bunların hepsini
yaratmaya kudreti yoktur.
O halde bu alet vasıtasıyla
fiilleri yaratan da olmaz.
Çünkü alet onun hükmü altında
değildir ve bu alet olmadan da fiilini yaratan olması imkânsızdır.
Çünkü o alet olmadan, ondan
bir iş hâsıl (Ortaya çıkması) olması mümkün
değildir.
Binaen aleyh kesin olarak
anlamış olduk ki fiilleri yaratan Hak’tır, kul değildir.
Kuldan meydana gelen ister
iyi, ister kötü olsun her fiili kul bir niyet ve bir planla yapar.
Fakat o işin hikmeti (Kontrolü), kulun tasarladığı kadar değildir.
Ona, o işte hâsıl (Ortaya çıkan) olan kadar mana (Anlam, iç yüzü), hikmet (Kontrolü) ve
faydanın faydası, ancak o işin ondan meydana gelmesi kadardır.
Fakat onun umumi faydalarını
Tanrı bilir.
Mesela ahirette ve dünyada
iyi ad sahibi olmak ve emniyette bulunmak niyetiyle namaz kılıyorsun.
Fakat o namazın faydası senin
düşündüğün gibi bu kadarcık değildir.
Bununla öyle yüz binlerce
faydalar verecektir ki o senin vehmine (Kuruntu, yersiz
korku, şüphe, tereddüt) bile girmez.
O faydaları ancak Tanrı
bilir.
Kulu bu işi yapmaya sevk eden
O’dur.
İşte bu yönden insan
Tanrı’nın kudretinin kabzası elinde bir yay gibidir ve Ulu Tanrı onu bütün
işlerde kullanır ve gerçekte işi yapan Hak’tır, yoksa yay değildir.
Yay alettir, vasıtadır.
Lakin dünyanın kararı
bakımından, kendisi Hak’tan gafildir (Habersiz).
Ben kimin elindeyim?,diye
kendisinden haberdar olan o yay ne kadar büyük ve mukaddestir!
Kararı ve sütunun direği
gaflet olan bu dünyaya ne söyleyeyim?
Bir kimseyi uyandırdıkları
zaman onun dünyadan usandığını ve soğuduğunu, adeta eridiğini ve yok olduğunu
görmüyor musun?
İnsanın küçüklükten beri
büyüyüp gelişmesi, gaflet (Habersiz, dikkatsiz) vasıtasıyla
olmuştur.
Yoksa insan hiçbir zaman
gelişip büyüyemezdi.
O halde bu gaflet vasıtasıyla
mamur olup büyüdüğünden, Ulu Tanrı onu yeniden, ister istemez, o gafletleri (Habersiz, dikkatsiz) yıkamak ve temizlemek için
zahmetlere ve mücahedelere (Uğraşma, savaşma) sokar.
İnsan bundan sonra o âleme
aşina olabilir.
İnsanın vücudu bir çöplüğe
benzer, gübre yığını gibidir.
Fakat bu gübre yığını azizdir
(Saygıdeğer).
Çünkü onda padişahın yüzüğü
bulunur.İnsanın vücudu tıpkı buğday çuvalı gibidir.
Padişah:
“ O buğdayı nereye
götürüyorsun ki, benim ölçeğim onun içindedir.”
Diye bağırıyor.
O götüren, ölçekten gafil (Habersiz, dikkatsiz) ve buğdaya batmıştır.
Eğer ölçekten haberi olsa,
buğdaya nasıl iltifat eder?
Binaen aleyh seni ulvi (Yüksek âlem) âleme çeken ve sufli (Cisimler âlemi) âlemden soğutan ve ayıran her düşünce,
o ölçeğin nurunun dışarı vuran aksidir (Yansıyan
görüntü).
İnsan o âleme meylediyor ve
eğer bunun aksine olarak sufli (Cisimler) âleme meylederse bunun alameti, o
ölçeğin perdede gizli bulunmuş olmasıdır.
***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİ
Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA
***
Neler öğrendik:
1.
Dıştaki beş
duyuyu içteki beş duyu ile uzlaşarak faydalı ve verimli hale getirenlerin his
âlemine sıçradığını öğrendik.
2.
His âleminde
gelişme gösterip son noktaya varanların başkalarının da faydalanabileceği
faydalı verimli hizmetler yaptığını öğrendik.
3.
His dünyasında son noktaya gelen kişi kendini
ilahi âleme hazırladığından Tanrı yardım ederek kişiyi terbiye ettiğini, o
kişide his âleminin zayıfladığını ancak kaybolmadığını öğrendik.
4.
İlahi âleme katılmış kişinin doğrudan Tanrı
tarafından terbiye edildiğini, güçlendirildiğini, eserler verecek donatılar ile
donatıldığını öğrendik.
5.
Tanrı’nın
eğittiği, desteklediği, görgü ile alıştırdığı kimsenin sahip olduğu özellikleri
yaşarken, ahrete gidince ve ebedi olarak kalıcı olduğunu öğrendik.
6.
İşi, kazancı, düşünceyi, fikri, tüm eylemleri yaratanın Hak olduğunu, kul olmadığını ancak
bunlara sahiplenme şerefini Hakk’ın kula verdiğini öğrendik.
İşte böyle yaren,
Tanrı emirlerini yerine
getirmenin görünen faydalarını görüp anlayabildiğimizi ancak yüz binlerce fayda
sağladığını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ