26 Şubat 2013 Salı

FİHİ MAFİH 54. fASIL

Mevlana buyurdu ki:
Önce şiir söylediğimiz zaman içimizde (Bizi buna teşvik eden sevk eden) büyük bir dâiye (İçten gelen bir duyguyu teşvik eden hal) vardı.

Bu bizim şiir söylememize amil (İlimle düşünüp iş yapma) oldu.
Bunun için, o zamanlar hissin bizim üzerimizde tesiri oluyordu.

Şimdi ise bu his zayıflamış ve batmak üzere olduğu halde yine eserleri vardır.

Ulu Tanrı’nın âdeti böyledir.
Her şeyleri doğduğu zaman terbiye ediyor ve bundan büyük eserler ve hikmet ortaya çıkıyor.

Batış halinde de O aynı terbiye kalmaktadır, kaimdir (Ayakta tutan).

“O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbi’dir.”
(Şuara suresi 28)

Bunun manası:
Tanrı doğan ve batan dâiyeleri (Faktörleri) terbiye eder demektir.

Mü’tezile der ki:
Fiilleri yaratan kul olduğu gibi, ondan meydana gelen her işin yaratanı da yine kuldur.
Hâlbuki böyle olmaması lazım,

Çünkü ondan meydana gelen her fiil, ya mağlup olduğu akıl, ruh, kuvvet ve cisim gibi alet vasıtası iledir veya vasıtasız olarak meydana gelir.

Onun bu vasıtalarla fiillerinin yaratıcı olması doğru değildir.
Çünkü onun bunların hepsini yaratmaya kudreti yoktur.

O halde bu alet vasıtasıyla fiilleri yaratan da olmaz.
Çünkü alet onun hükmü altında değildir ve bu alet olmadan da fiilini yaratan olması imkânsızdır.

Çünkü o alet olmadan, ondan bir iş hâsıl (Ortaya çıkması) olması mümkün değildir.

Binaen aleyh kesin olarak anlamış olduk ki fiilleri yaratan Hak’tır, kul değildir.

Kuldan meydana gelen ister iyi, ister kötü olsun her fiili kul bir niyet ve bir planla yapar.

Fakat o işin hikmeti (Kontrolü), kulun tasarladığı kadar değildir.
Ona, o işte hâsıl (Ortaya çıkan) olan kadar mana (Anlam, iç yüzü), hikmet (Kontrolü) ve faydanın faydası, ancak o işin ondan meydana gelmesi kadardır.

Fakat onun umumi faydalarını Tanrı bilir.
Mesela ahirette ve dünyada iyi ad sahibi olmak ve emniyette bulunmak niyetiyle namaz kılıyorsun.

Fakat o namazın faydası senin düşündüğün gibi bu kadarcık değildir.
Bununla öyle yüz binlerce faydalar verecektir ki o senin vehmine (Kuruntu, yersiz korku, şüphe, tereddüt) bile girmez.

O faydaları ancak Tanrı bilir.
Kulu bu işi yapmaya sevk eden O’dur.

İşte bu yönden insan Tanrı’nın kudretinin kabzası elinde bir yay gibidir ve Ulu Tanrı onu bütün işlerde kullanır ve gerçekte işi yapan Hak’tır, yoksa yay değildir.

Yay alettir, vasıtadır.
Lakin dünyanın kararı bakımından, kendisi Hak’tan gafildir (Habersiz).

Ben kimin elindeyim?,diye kendisinden haberdar olan o yay ne kadar büyük ve mukaddestir!

Kararı ve sütunun direği gaflet olan bu dünyaya ne söyleyeyim?
Bir kimseyi uyandırdıkları zaman onun dünyadan usandığını ve soğuduğunu, adeta eridiğini ve yok olduğunu görmüyor musun?

İnsanın küçüklükten beri büyüyüp gelişmesi, gaflet (Habersiz, dikkatsiz) vasıtasıyla olmuştur.
Yoksa insan hiçbir zaman gelişip büyüyemezdi.

O halde bu gaflet vasıtasıyla mamur olup büyüdüğünden, Ulu Tanrı onu yeniden, ister istemez, o gafletleri (Habersiz, dikkatsiz) yıkamak ve temizlemek için zahmetlere ve mücahedelere (Uğraşma, savaşma) sokar.

İnsan bundan sonra o âleme aşina olabilir.
İnsanın vücudu bir çöplüğe benzer, gübre yığını gibidir.

Fakat bu gübre yığını azizdir (Saygıdeğer).
Çünkü onda padişahın yüzüğü bulunur.
İnsanın vücudu tıpkı buğday çuvalı gibidir.

Padişah:
“ O buğdayı nereye götürüyorsun ki, benim ölçeğim onun içindedir.” Diye bağırıyor.

O götüren, ölçekten gafil (Habersiz, dikkatsiz) ve buğdaya batmıştır.
Eğer ölçekten haberi olsa, buğdaya nasıl iltifat eder?

Binaen aleyh seni ulvi (Yüksek âlem) âleme çeken ve sufli (Cisimler âlemi) âlemden soğutan ve ayıran her düşünce, o ölçeğin nurunun dışarı vuran aksidir (Yansıyan görüntü).

İnsan o âleme meylediyor ve eğer bunun aksine olarak sufli (Cisimler) âleme meylederse bunun alameti, o ölçeğin perdede gizli bulunmuş olmasıdır.
 
                               ***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİ                        
Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA

                     ***
Neler öğrendik:

1.   Dıştaki beş duyuyu içteki beş duyu ile uzlaşarak faydalı ve verimli hale getirenlerin his âlemine sıçradığını öğrendik.

2.   His âleminde gelişme gösterip son noktaya varanların başkalarının da faydalanabileceği faydalı verimli hizmetler yaptığını öğrendik.

3.    His dünyasında son noktaya gelen kişi kendini ilahi âleme hazırladığından Tanrı yardım ederek kişiyi terbiye ettiğini, o kişide his âleminin zayıfladığını ancak kaybolmadığını öğrendik.

4.    İlahi âleme katılmış kişinin doğrudan Tanrı tarafından terbiye edildiğini, güçlendirildiğini, eserler verecek donatılar ile donatıldığını öğrendik.

5.   Tanrı’nın eğittiği, desteklediği, görgü ile alıştırdığı kimsenin sahip olduğu özellikleri yaşarken, ahrete gidince ve ebedi olarak kalıcı olduğunu öğrendik.

6.   İşi, kazancı, düşünceyi, fikri, tüm eylemleri yaratanın Hak olduğunu, kul olmadığını ancak bunlara sahiplenme şerefini Hakk’ın kula verdiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Tanrı emirlerini yerine getirmenin görünen faydalarını görüp anlayabildiğimizi ancak yüz binlerce fayda sağladığını öğrendik, anladık.

                                         *
RAVLİ

Popüler Yayınlar