21 Şubat 2013 Perşembe

FİHİ MAFİH 50. fASIL

Biz insanın bütün hallerini birer-birer anladık ve onun bünyesinden, huyundan, sıcak kanlılığından, soğukluğundan kıl ucu kadar bir şey gözümüzden kaçmadı.

Fakat onda baki (Geriye) kalacak olan şeyin ne olduğu bir türlü belli olmadı, derim.
Mevlana buyurdu ki:

Eğer onu bilmek sadece sözle mümkün olsaydı, kendisinin de bu kadar çalışmasına, bu kadar türlü-türlü mücadeleye ihtiyacı olmazdı ve hiç kimse kendini zahmete sokmaz ve feda etmezdi.

Mesela bir adam denize gelip, tuzlu sudan, balıklar ve timsahlardan başka bir şey görmezse:

“ Bu inci nerededir, yoksa bizzat yok mudur? Der.

Hâlbuki sadece denizi görmekle nasıl inci hâsıl (Görünen, ortaya çıkan) olur.
Eğer yüz binlerce defa deniz suyunu tas-tas ölçse, inciyi bulamaz.

İnciyi bulmak ve ona varmak için dalgıçlık lazımdır.
Bu da her dalgıcın kârı (Yapacağı iş) değildir.

Bunun için şanslı, merhametli bir dalgıç olmalıdır.
Bu hususta öğrenilen bilgiler ve hünerlerin hepsi deniz suyunu tasla ölçmek gibidir.

İnciyi bulmak ise ayrı bir şeydir.
Bütün hünerlerle süslü, mal ve güzellik sahibi olan birçok kimseler olabilir.

Fakat onlarda bu mana bulunmaz ve yine dış görünüşü perişan olan, yüz güzelliğine fasâhâtla (Açık, anlaşılır konuşma) ve belâgate (İyi, güzel, pürüzsüz söz söyleme) sahip olmayan birçok kimseler de vardır ki, o ölümsüz manaya sahip bulunurlar, bu, insanın onunla seçkin, büyük ve diğer yaratıklardan üstün olduğu şeydir.

Kaplanlar, timsahlar, aslanlar ve diğer yaratıkların hünerleri ve özellikleri olduğu halde, o ölümsüz olan mana onlarda yoktur.

Eğer insan o manaya yol bulmuşsa, kendi üstünlüğünü elde etmiş demektir.
Yoksa o üstünlükten, faziletten (İnsanda iyilik etmeğe ve fenalıktan çekinmeye olan devamlı ve değişmez yetenek, huy, güzel özellik, erdem) hiçbir nasibi yoktur.

 
Bütün bu hünerler ve süsler aynen, incileri aynanın arkasına yerleştirmek gibidir.
Hâlbuki aynanın yüzünün bundan haberi olmaz.

Ona temizlik, saffet (Saflık, halislik, temizlik, paklık, arılık) lazımdır.
Yüzü çirkin olan bir adam, aynanın arkasına tama (Çok ister) eder

Çünkü aynanın yüzü olan ise koğucudur (Yerici).

Güzel yüzlü olan ise onun yüzüne can ve gönülden bakar.
Onu arar, çünkü bu onun güzelliğini göstermektedir.

Yusuf-u Mısri’ye yoldan bir arkadaşı geldi.
Ona:

“ Bana ne armağan getirdin?” dedi.
Yoldan gelen:

“ Sende olmayan ne var ki ve senin neye ihtiyacın olabilir?”
Yalnız, senden daha güzel bir kimse olmadığından, her an kendi yüzünü seyretmem, incelemen için sana bir ayna getirdim” dedi.

Tanrı’da olmayan ne vardır ve O’nun neye ihtiyacı olabilir?
Tanrı’nın önüne onda kendisini görmesi için parlak bir ayna götürmelidir.

Tanrı sizin suretlerinize (Görünüşe) ve amellerinize (Yapılan işlere) bakmaz.
Belki ancak kalplerinize, niyetlerinize bakar.”
(Hadis)

ŞİİR:
Oralar öyle memleketler ki, ne istersen bulunur.
Yalnız kerim (Cömert) adamlar bulunmaz.

Orası öyle bir şehir ki, onda güzel yüzlülerden ve tabiatın işlediği lezzetli ve türlü-türlü şeylerden her istediğin bulunur.

Fakat bir tek akıllı adam bulamazsın.
Keşke bunu aksine olsaydı!

Bu söylediğin şehir insanının vücududur.
Eğer onda yüz binlerce hüner olsa da, o mana (Öz, iç yüz, dıştan içe doğru ilerleyen anlayış, bir şeyin hakikati, insanı insan yapan özellik, Allah tarafından verilen ve Allah’ın hitabını anlamaya ve düşünmeye yarayan ruh aktif olması) olmayınca onun yıkılması, yok olması daha iyidir.

Eğer o mana bulunup da zahiri süsler (Dış) olmazsa bundan korkulmaz.
Çünkü onun ruhu mamur olmalıdır.

 İnsanın ruhu, içinde bulunduğu her halde Hak ile meşguldür ve onun zahiri (Dış) meşguliyeti, içinin meşguliyetine engel değildir.

Mesela hamile bir kadının uğraşmak, yemek-yemek, uyumak gibi içinde bulunduğu bütün hallerde, karnında çocuk büyür, kuvvet ve duygu (Ruhsal hareketlilik) kazanır.

Hâlbuki annenin bundan haberi bile yoktur.
İşte insan da o ruhu yüklenmiştir.

Onu insan yüklendi.
Çünkü o çok zalim ve çok cahildir
(Azhab suresi 72)

Şu kadar ki, Ulu Tanrı onu karanlık ve bilgisizlik içinde bırakmaz.
İnsan suretini taşıyan bir kadına, birçok dostlar ve yüzlerce aşinalar (Tanıdık, bildik) geliyor.

İnsanın hamil (Yüklü, gebe) olduğu ruhtan böyle dostlar, aşinalar gelse buna niçin şaşılsın.

Ölümden sonra da ondan neler zuhur (Meydana çıkan) eder.
El verir ki bu mamur (Şenlikli, bayındır) olsun.

Gerçi toprakta gizlidir, fakat eseri dallarda görülür.
Eğer bir ağaçtan dal kırılsa, kök kuvvetli olduktan sonra yine yetişir.

Fakat kök çürük olursa, o zaman ne dal, ne de yaprak kalır.

Ulu Tanrı:
Ey Peygamber sana selam olsun!” buyurdu.
Bu demektir ki:

Sana ve senin cinsinden olan herkese selam olsun.
Eğer Ulu Tanrı’nın maksadı bu olmasaydı, Mustafa karşı koymaz ve:

Selam bizim üzerimize ve birçok salik kullar (Yararlı, elverişli, iyi,  uygun, yakışır, dinin emrettiğine uygun hareket eden) üzerine olsun” demezdi.

Mesela Mustafa abdest alırken:
“Namaz sahih değildir, ancak bu abdestle sahihtir” (Gerçek, doğru, kusursuz, ayıpsız)” buyurdu.

Bundan maksat muayyen (Tayin edilmiş, belli, belirli, kararlaştırılan) değildir.
Bu muayyen bir abdest olsaydı, hiç kimsenin namazı doğru olmazdı.

Çünkü burada yalnız Mustafa’nın abdestinin ve namazının sıhhati bahis konusudur.

O halde maksat her kimin abdesti bu cinsten değilse, onun namazı doğru olmaz demektir.

Mesela:
Bu tıpkı narçiçeği gibidir, derler.
Bunun ne manası var derler?

Yani bu gül-nar (Nar çiçeği) işte budur, demek midir*
Hayır, belki gül-nar cinsindendir demektir.

Bir köylü şehre gelip bir şehirliye misafir oldu.
Şehirli ona helva getirdi.

Köylü de iştahla yedi ve ona:
“ Ey şehirli!
Ben gece gündüz havuç yemeğe alışmıştım.

Şimdi helvayı tattım ve havucun tadı gözümden düştü.
Her zaman helva bulamayacağıma göre, elimdekinden de soğudum.
Şimdi ne yapayım, ne bulayım?” dedi.

Köylü helvayı tattıktan sonra artık şehri arzular.
Çünkü şehirli onun gönlünü çalmıştır, çaresiz gönlünün peşinden gidecektir.

Bazı kimseler de vardır ki, selam verirler ve selamlarından is (Beğenilmeyen koku) kokusu gelir.

Bazıları da vardır ki, selam verirler ve onların selamından mis kokusu gelir.
Bunu koku alma duygusu olan bir kimse anlar.

İnsanın elde ettiği dostu, sonunda pişmanlık duymaması için, önceden denemesi lazımdır.

Bu Hakk’ın sünnetidir (İyi ahlak, iyi tabiat).
Nefsinle başla
(Hadis) buyrulmuştur.

Eğer nefis kulluk iddiasında (Severek bağlandığını söylemek) bulunursa, onu sınamadan kabul etme.

Abdest alırken suyu burunlarına götürürler, sonra tadarlar ve yalnız görmekle yetinmezler.

Bu belki suyun rengi, şekli yerinde olur da, tadı ve kokusu bozuk olur demektir ve bu bir suyun temizliği bakımından denemedir.

Denedikten sonra da yüzlerini yıkarlar.
Senin iyi veya kötü, kalbinde olan şeyi, Ulu Tanrı senin haricinde de gösterir.

Ağacın kökü ne yerse, eseri dalında ve yaprağında görülür.

Çehreleri, yüzlerindeki secde izinden bellidir
(Hucurat suresi 29)

Ve bizonun burnunu damgalayacağız
(Kibrini kırıp rezil edeceğiz)
(Kalem suresi 16) buyurduğu gibi farz edelim, kimse senin içinde olanı bilmiyor.

Fakat yüzünün rengini ne yapacaksın?

                               ***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİ                        
Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA

                     ***
Neler öğrendik:

1.   Büyük olduğunu bilmek ve yüzeysel bakmakla, gösterenleri görmekle mana incisini bulamayacağımızı öğrendik.

2.   Mana incisini şanslı, merhametli ve keşifçi insanın bulabileceğini, bununla seçkin, büyük ve diğer yaratıklardan üstün olduğunu öğrendik.

3.   Kendi üstünlüğümüzü elde etmek için manaya yol bulmamız, oradan ölümsüz inciler elde etmemiz gerektiğini öğrendik.

4.   Kendisinden daha güzel olan mananın güzelliğini görmesini sağladığını öğrendik.

5.   Kendi güzelliğini göstermek isteyenin, yani kendisini öne çıkartanın süslü parlak sözlerle mananın güzelliğini sakladığını öğrendik.

6.   Mana incisine sahip olanın kendini öne çıkarmaya uğraşmadığını, sözlerinden dünyalık bir kazanç sağlama peşinde olmadığını, böyle insanın saf, temiz, katışıksız, hilesiz, günahsız olduğunu öğrendik.

7.   Güzellik sahibi olanların kendilerini gizlediklerini, çirkin olanların kendilerini güzel göstermek, beğendirmek için hilelere başvurduklarını öğrendik.

8.   Tanrı huzuruna varmadan önce, Tanrı’nın kendi güzelliğini bizde göreceği bir güzelliğe sahip olacağı donanımla yani temiz ve parlak bir ayna gibi gitmemiz gerektiğini öğrendik.

9.   Allah kalbimize göre değerlendireceğinden ve vereceğinden dolayı sevgi, duygu, his, gönül, ilhamın doğuş yeri olan kalbimizi Allah’ın emrettiği iyiliklerle, güzelliklerle dolu olmasını sağlamamız gerektiğini öğrendik.  

10.                  İyi bir şey yapmaya önceden isteyip düşünmemiz, bu maksatla çalışmamız sonunda doğal olarak iyilikle sonlanacağını, eminlik oluşacağını, korku ve endişeden kurtulacağını, Allah’ın yardım edeceğini öğrendik.

11.                  Akıllı ve cömert adamın bulunmadığını öğrendik.

12.                  Bir insanda mana yoksa bir değer taşımadığını, yok olmasından üzüntü duyulmayacağını öğrendik.

13.                  İçinde mana olanın dünyalık süslerin ona zarar vermediğini öğrendik.

14.                  Allah’ın insanı zalim ve cahil yarattığını ancak devamlı bilgiler göndererek insanı karanlıktan ve bilgisizlikten kurtardığını öğrendik.

15.                  Allah’tan her an insanoğluna selam geldiğini bunu duymak için kendimizi hazırlamamız gerektiğini, Salih kul yani yararlı, elverişli, iyi,  uygun, yakışır, dinin emrettiğine uygun hareket eden olursak duyabileceğimizi öğrendik.

16.                  Peygamber efendimizin cinsinden yani ortak özelliklere sahip olmamız gerektiğini öğrendik.

17.                  Namazımızın kabul edilmesi, geçerli ve beğenilir olması için peygamber efendimizin yaptığı gibi yapılmasının gerektiğini öğrendik.

18.                  Güzel ve tatlı ikrama ulaşanların eski güzel ve tatlı sandıklarından vazgeçtiklerini öğrendik.

19.                  İç ve dış duyularımızı geliştirerek his dünyamızı etken yapmamız, dostlarımızı denedikten sonra seçmemiz gerektiğini öğrendik.

20.                  Sözle veya görüntü ile perdelenen, gizlenen kalpte olan her şeyi, Allah’ın bir şekilde insanın yüzünde gösterdiğini öğrendik.

İşte böyle yaren,

Gizli hiçbir şey olmadığını, gören gözün, düşünen aklın fazla zorlanmadan hakikati görebileceğini öğrendik, anladık.

Aklını nefsine teslim etmeyenin doğru görüşe sahip olabileceğini öğrendik.
Taraf olmayanın objektif görüşe sahip olacağını öğrendik, anladık.

RAVLİ DUYU yaz Google den incelemelisin.

RAVLİ YÜZ yaz Google den incelemelisin.

RAVLİ BAKIŞ yaz Google den incelemelisin.

                                      *
RAVLİ

Popüler Yayınlar