Şeyh Sadrüddin'in ashabından bir topluluk bize geldiler, yanımızda içtiler ve bana:
Ben de:
"Biz bir Allah'ın var
olduğunu biliyoruz. Fakat dinimizi korumak için bunu bilhassa gizliyor ve inkâr ediyoruz." Dedim.
Mevlana bunu işitince:
"Allah'ın düşmanı yalan
söylüyor, hâşâ! Bu olamaz.
Bu şeytanın şarabından sarhoş
olup yolunu şaşırmış ve Allah'ın kapısından kovulmuş olan bir düşüğün sözüdür.
Yahudilerim oyun, düzen ve
hilelerinden bucak-bucak kaçmış, boyu iki arşından (168 cm ) daha kısa, zayıf bir
adam nasıl olur da bu yedi kat göğün koruyucusu olur?
Hem öyle ki bu göklerden her
birinin kalınlığı, gidilecek olsa, beş yüz yıl sürer ve bir gökle diğer göğün
arasındaki uzunluk beş yüz yıl var.
Her birinin kalınlığı beş yüz
yıl ve birinden ötekine olan beş misli denizlerin tasarrufu onun elindedir.
Bu zayıf adam bunların nasıl
idare edicisi olur ve bunu senin aklın nasıl alır?
Bundan başka İsa'dan önce
yerin ve göğün yaratıcısı kimdi?
Allah zalimlerin
dediklerinden münezzehtir (Temizlenmiş, uzak, kusursuz)."
Sonra Hıristiyan'ın:
"İsa'nın toprak olan
kısmı toprağa, pak kısmı ile pak olanına gitti" dediğini söylediler. Sonra Hıristiyan'ın:
Mevlana buna cevap olarak
dedi ki:
"Eğer İsa'nın ruhu Tanrı
ise, o halde ruhu nereye gitmiş olabilir. Ruh ancak aslına, yaratanına gider.
Eğer İsa, asıl ve Yaratan ise, o halde onun gideceği yer neresidir?"
"Biz bu inancı babamızdan bulduk ve onu kendimize din edindik" dedi.
Ben de ona karşılık olarak
dedim ki:
"Eğer babandan sana, kalp para (Sahte)
ve bozuk altın kalmış
olsa, sen onu ayarı tam başka maddelerden saf ve
temiz bir altınla değiştirmez misin,
yoksa bu kalp altını üstün mü tutarsın?
Babandan sana çolak bir el
miras kalsa ve sen bu çolak eli düzeltecek bir ilaç ve doktor bulsan, bunu
kabul etmez misin?
Bu çolak el bana babamdan
böyle kaldı.
Ben bunu bozmak, değiştirmek
istemem mi dersin?
Sen babanın, yaşayıp öldüğü
bir yer ve yurtta büyüyüp yetişsen, oranın suyu tuzlu olsa, sonra bundan başka
suyu tatlı, toprağı verimli, ahalisi sıhhatte bir yer ve yurt bulsan, sen o
fena yerden bu yere nakletmek, daima onun tatlı suyunu içmek ve bütün
hastalıklardan kurtulmak istemez misin?
Yoksa biz bu yer ve yurdu, bu
hastalık yapan tuzlu suyu ile bulduk. Burada kalacağız, deyip oraya yapışır
kalır mısın?
Kat'iyyen bunu akıl ve duygu sahibi
bir kimse söylemez.
Allah sana babanın aklından başka bir akıl, görüşünden başka bir görüş ve iyiyi kötüyü ayırt etme kuvvetinden başka bir kuvvet vermiştir.
Sen bunları işlet, yokluğa sürükleyen değil, doğru yola götüren bir akla uy…
Yoraş'ın (Semseddin Yoraş Beglerbeg) babası eskici idi.
Sonra sultana intisap etti. Yoraş'ın (Semseddin Yoraş Beglerbeg) babası eskici idi.
Sultan ona, padişahlara hizmet
edep ve erkânını, silah kullanmayı öğretti.
Yüksek mertebelere çıkardı.
O: "Biz babamızdan
eskici olarak dünyaya geldik, eskici olarak kalmak isteriz.
Bu mertebeleri istemeyiz.
Sen bize çarşıda bir dükkân aç.
Orada eskicilikle
uğraşalım" demedi.
Mesela: Köpek o kadar
aşağılık olduğu halde, av avlanmak sanatını öğreniyor.
Sultanın avcısı oluyor;
anasından, babasından öğrendiği, gördüğü, samanlıklarda, yıkık yerlerde yatmayı
ve leş yemeye karşı olan hırsını unutuyor.
Sultanın alayının arkasından
gidiyor.
Av arkasından koşuyor.
Doğan da böyledir.
Sultan ona terbiye verdikten
sonra o:
"Biz babamızdan dağların
izbe yerlerinde oturmayı ve leş yemeyi öğrendik.
Artık sultanın davulunun
sesine ve avına rağbet etmeyiz". Demiyor.
Hayvan, aklı ile babasından
anasından varis (Gelen) olduğu şeyden daha güzelini bulduğu vakitte ona sarılıyor.
Böyle olunca artık akıl ve temyiz (Ayırma kuvveti)
ile bütün yaratıklara üstün olan insanın, bu hususta hayvandan daha
aşağı olması pek kötü bir şeydir.
Bundan Allah'a
sığınırız.
Evet doğrudur.
Eğer derlerse ki:
İsa'nın Allah'ı onu izaz (Aziz kıldı, saygı gösterdi, ikram etti, ağırladı) etti,
kendisine yakınlaştırdı.
Kim ona
hizmet ederse Allah'a itaat etmiş sayılır.
Eğer Allah İsa'dan daha üstün
bir peygamber gönderdi ise, İsa vasıtasıyla gösterdiğini, bununla fazlasıyla
göstermiştir.
Bu,
peygambere uymak, Allah'a uymaktır.
Onun kendisine uymak değil, ona
yapılan ibadet Allah'a ibadettir.
Onu sevmek Allah'ı
sevmektir. Allah'ın gayrisinden olan
sevgi yine Allah içindir.
Bu böyle senin Allah'ına
gider.
Her şeyin sonu O'na varır.
Yani sen
her şeyi gaye için seversin.
Başkası için onun talebinde
bulunursun ve bu sevgi böylece Allah'tan nihayet bulur.
Sonunda O’nun zatını, aynısın seversin.
Beyit:
Kâbe’yi örtülerle
süslemek hevestendir. Beyit:
Beyit kelimesindeki (Y) harfi, yani onun putluktan çıkıp
Beytullah (Allah
evi) olması, ona süs olarak kâfi gelir.
Gözlerdeki tabii kara renk, sürme ile meydana getirilen renk gibi değildir.
Gözlerdeki tabii kara renk, sürme ile meydana getirilen renk gibi değildir.
Elbiselerin güzelliği
fakirlerin simalarının güzelliklerini ve kemalini örttüğü gibi, onun yırtık
pırtık olması da, zenginliğin letafet ve haşmetini örter.
Fakirlerin esvabı parça-parça
olduğu zaman, kalbi açılır ve tecellilerin (Nurların göründüğü ) yeri olur.
***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİMaarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA
***
Neler öğrendik:
1.
Eskiden aldığımız
bilgileri tekrar değerlendirip yanlışları, ilerlemeye engel olanları atıp, saf
temiz doğru olan öğretileri almamız gerektiğini öğrendik.
2.
Allah’ın bize
babamızdan daha kuvvetli akıl ve görüş gücü verdiğini bunları işletip doğru
yola götüren akla değer vermemiz ve hayata geçirmemiz gerektiğini öğrendik.
3.
Bütün
yaratıklardan üstün insan olarak daha güzelini bulunca sahiplenmemiz, akıl ve
ayırt etme gücünü kullanmamız gerektiğini öğrendik.
4.
Çeşitli sevgilere
kendimizi veririz ama sevginin son sevginin Allah olduğunu öğrendik.
İşte böyle yaren,
İnandığımızla, bulduğumuzla,
ele geçirdiğimizle yetinmememiz, sahiplenip yerimizde kalmamamız, ilerlememiz
ve temiz, saf, doğruyu bulmamız ve hayatımıza kazandırmamız gerektiğini
öğrendik, anladık.
Yüce Allah’ın sanatının
sonsuz olduğunu, ne kadar öğrenirsek o kadar faydasını göreceğimizi öğrendik,
anladık.
*
RAVLİ