Fakat O, hayırdan başka bir şeye razı olmaz.
Çünkü:
“ Ben
gizli bir hazine idim bilinmek istedim”(Kutsi Hadis) buyurmuştur.
Hiç şüphe yok ki Tanrı emir ve
nehiy (Yasak) etmek iradesinde bulunur.
Emir ise, memur emredildiği
şeyi Tab’ an (Tabiat, huy, yaradılış) istemezse
doğru olmaz.
Mesela:” Ey aç, tatlı ve
şeker ye!” diye emir olunmaz, buna emir denilmez, bu ikram sayılır.
Nehiy (Yasak) de insanın hoşlanmadığı bir şey hakkında olmaz.
Buna nehiy denilmez.
Bir hayrın işlenmesi hakkında
emir vermek ve kötülükten men etmek için, kötülüğe
meyleden bir nefis bulunması lazımdır.
Böyle bir nefsin varlığını
istemek, kötülüğü istemek demektir.
Fakat O, kötülüğe razı
olmaz, olsaydı iyiliğini emretmezdi.
Mesela bir öğretmen ders
okumak isterse, bu öğrencinin bilgisizliğini de ister.
Çünkü öğrencinin bilgisizliği
olmadan öğretme olamaz.
Bir şey istemek onun
levazımını (Onunla birlikte olan şeyleri de) da
istemektir.
Bu öğretmen öğrencinin
bilgisizliğini istemez.
Böyle olsaydı ona öğretmezdi.
Doktor tababetini (Tıp bilgisini) icra etmek için herkesin hastalığını
ister.
Çünkü onun doktorluğu, halkın
hastalığı ile vücut bulabilir.
Fakat halkın hastalığına da
razı olmaz.
Eğer bunlara razı olsaydı
onları iyi etmezdi.
Ekmekçi para kazanması için
halkın aç olmasını ister.
Fakat onların açlığına gönlü
razı olmaz.Yoksa ekmek satmazdı.
Bir padişahın emirleri,
padişahlarının düşmanları ve muhalifleri olmasını isterler.
Bunlar olmazsa, onların
mertlikleri ve sultana olan sevgileri görünmezdi.
Sultanın bir ihtiyacı olmasa
bunları başına toplamazdı.
Fakat bunlar muhalefete razı
olmazlar, öyle olsaydı düşmanlarla savaşmazlardı.
İnsan (İyilik eden, bağışlayan) da bunun gibidir.
Kendi nefsinde kötülük
faktörlerinin bulunmasını Tanrı ister.
Çünkü O ihsan (İyilik eden, bağışlayan),
şükür (İyiliğe karşı gösterilen memnunluk, minnettarlık),
taat (İbadet) ve ittika (Allah’tan korkan) edeni sever.
Bu ise insan nefsinde bu
faktörlerin var olmasıyla mümkün olur.
Bir şeyi istemek, onun
levazımını (Onunla birlikte olan şeyleri de)
istemek demektir.
Fakat buna razı olmaz.
Çünkü o, mücahede (Çalışıp, çabalama) ile bu şeyleri nefsinden yok
edebilir.
Bundan da anlaşıldı ki insan
bir yönden kötülüğü bir yönden de iyiliği istemektedir.
Fakat buna karşı koyan:
“ İnsan hiçbir şekilde
kötülüğü istemez” der.Bu ise imkânsızdır.
Bir şeyi istemek fakat onun
levazımını (Onunla birlikte olan şeyleri de)
istememek olmaz.
Tabiat’en kötülüğe meyletmekle
(Yönelmekle), hayırdan nefret eden
serkeş bir nefis de emir ve nehyin levazımındandır (Onunla
birlikte olan şeyleri de).
Bütün dünyada bulunan
kötülükler bu nefsin levazımından (Onunla birlikte olan
şeyleri de) olur.
Bu kötülükleri ve bu nefsi
irade etmeyen (Kontrol edemeyen), nefsin gereği
olan emir ve nehyi (Yasakları) de istemez.
Eğer insan iyilik ve kötülüğü
razı olsaydı, onları emir ve nehy (Yasak)
etmezdi.
Hülasa kötülük başkası için istenir.
Eğer insan her iyiliği
isteyicidir, denirse kötülükleri defetmek de bir iyilik sayılır.
Kötülüğü defetmek isterse,
bunu yapmak ancak kötülüğün varlığı ile olur.
Yahut iman isteyenlerden biri
der ki:
İman ancak küfürden sonra
mümkün olabilir.
Bunun için küfür imanın
levazımındandır (Onunla birlikte olan şeyleri de).
Doğrudan doğruya kötülüğü
istemek çirkindir, fakat hayır için istenirse çirkin olamaz.
“ Tanrı
sizin için kısas (Öldüreni öldürme, yaralayanı yaralama cezası) da hayat vardır”
(Bakara suresi 179) buyuruyor.
Hiç şüphe yok ki kısas bir
kötülüktür.
Tanrı’nın binasını yıkmaktır.
Halkı katilden kurtarmak
külli (Hep, bütün, çok) bir hayırdır.
Cüz’i (Parça, kısım, bölük) bir kötülüğü, külli (Hep, bütün, çok) bir iyilik için istemek çirkin değildir.
Mesela Tanrı’nın cüz’i (Parça, kısım, bölük) iradesini terk etmek ve külli (Hep, bütün, çok) kötülüğe rıza göstermek çirkindir.
Anne ve çocuğun azarlanmasını
istemez.
Çünkü o cüz’i (Parça, kısım, bölük)
kötülüğe bakar.
Fakat baba azarlamasını
ister, bu babanın külli (Hep, bütün, çok)
kötülüğe baktığı içindir.
Tanrı çok yargıyıcıdır ve
azabı şiddetlidir.
O, günahların vücudu ile
yargılayıcı olabilir.
Bir şeyi irade, onun
levazımını da irade etmek demektir.
Mesela bize bağış, barış ve
ıslah (İyi bir hale koyma, iyileştirme, düzeltme)
ile emrediyor.
Düşmanlık olmadan böyle bir
emrin faydası olamaz.
O:
“ Tanrı: Tanrı yolunda sarf ediniz”(Bakara suresi 195) buyuruyor diyor.
O bununla bize mal kazanmağı
emrediyor.
Çünkü mal kazanmak, mal ile olur.
Bu, kazanmak için emir
sayılır.
Bir kimse diğerine:
“ Kalk
namaz kıl!” derse, o bununla abdest alması, su bulması ve namazın
levazımından (Onunla birlikte olan şeyleri de)
olan şeyleri tedarik etmesi için emir vermiş demektir.
***
FİHİ MAFİH MEVLANA
HAZRETLERİ Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA
***
Neler öğrendik:
1.
Tanrı’nın iyiliği
emrettiğini ve iyilik yaptığını öğrendik.
2.
Her
davranışımızın Tanrı tarafından değerlendirildiğini öğrendik.
3.
Başımıza
Tanrı’dan gelen hoşumuza gitmeyen, fena veya kötü gibi gözükenlerin aslında
iyilik olduğunu öğrendik.
4.
Davranışlarımızı
bir bütünlük içinde düşünmemiz ve sonuçlara göre değerlendirmemiz gerektiğini
öğrendik.
5.
Tanrı emrinin bir
bütünlük içinde olduğunu ve iyilikle kaplı olduğunu öğrendik.
İşte böyle yaren,
Yüce Tanrı’nın iyiliği
emrettiğini ve iyilik yönünün cezalandırmaktan daha fazla olduğundan her ne
durumda olursak olalım ümidimizi kesmememiz gerektiğini öğrendik, anladık.
*
RAVLİ