19 Şubat 2013 Salı

FİHİ MAFİH 48. fASIL

Şükür bir bağdır, nimetler de bir av.
Şükür sesi işittiğin zaman daha fazla elde edilmiş olmağa hazırlan.

Tanrı bir kulunu severse, onu belaya (Gam, keder, musibet, afet, ceza, gayet zor iş, büyük uğraşı) uğratır.

Sabrederse, kendisi için seçer.******
Şükrederse onu daha fazla beğenir ve ayırır.*******

İnsanların bazıları Tanrı’ya kahrı (Zorlama, zorla iş gördürme, mahvetme, helak etme, batırma, ezme) için, bazıları da lütfu (Hoşluk, güzellik, iyi muamele, iyilik) için şükrederler.

Her ikisi de hayırlıdır.

Çünkü şükür, kahrı lütuf şekline koyan bir panzehirdir.
Kemale ermiş olan akıllı açıktan açığa veya gizlice cefaya şükreden kimsedir ve bu Tanrı’nın beğenip seçtiği bir insandır.

Eğer onun muradı ateşe gitmekse, şükür ile maksatlarına bir an önce ulaşmış olur.
Çünkü dıştaki şikâyet içtekini azaltır.

Peygamber (Ona selam olsun):
Ben çok gülen ve öldüren bir adamım
(Hadis) buyurmuştur.

Yani benim, cefa eden adamın yüzüne karşı gülmem, onun için bir ölümdür.
Burada gülmekten maksat, şikâyet yerine şükürdür.

Hikâye eder ki:
Ashab’dan bir adamın yakınında bir Yahudi vardı.
Yahudi bu ashaptan olan adamın evinde oturuyordu ve odasından, ashabın evine, çamaşır suları, ayakyolu pislikleri akardı.

Ashab’dan olan o zat, yahudiye şükreder ve ailesinin de şükretmelerini emrederdi.
Böylece sekiz yıl geçti.

Nihayet bu Müslüman öldü.
Yahudi de başsağlığı için onun evine gidince orada bu pislikleri gördü.

Bu şekilde geçmiş yıllarda neler olup bittiğini öğrendi, çok pişman oldu ve Müslüman ailesine:

“ Allah lâyığınızı versin!
Bunu şimdiye kadar niçin söylemediniz?
Bir de bana her zaman teşekkür ediyordunuz.” Dedi.

Onlar da karşılık olarak:
“ Merhum bizi şükretmemizi emreder ve şükrü bırakmamamız için de bizi korkuturdu” dediler.

Bunun üzerine Yahudi Müslüman oldu, iman getirdi.

BEYİT:
Mutrip (şarkıcı,şarkı okuyan) insana müzik nasıl zevk ve sevinç verirse,
İyi adamları anmak da insanı iyiliğe teşvik eder.”

Bunun için Tanrı Kur’an da Peygamberleri ve Salih kullarını  zikrediyor. (İmanda, düşünce ve davranışlarında, ahlakında, söz, fiil ve davranışlarında dosdoğru ise, hayırlı ve faydalı düşünce ve davranışlar işliyor, Allah’ın emir ve yasaklarına uyan kişi Salih özelliğini taşır)

Onların yaptığı işlere muktedir olduğu halde, suçları bağışlayanlara şükrediyor.(Ankebut suresi 9)-(Nisa suresi 69)

Şükür, nimet memesini sağmaktır.
Meme dolu olsa bile sen sağmadıkça süt gelmez.

Şükretmeyişin sebebi ve şükre mani olan şey nedir?
Diye şeyhe sordu.

Şeyh buyurdu ki:
Şükretmeyişin sebebi ham bir açgözlülüktür.
Aç gözlü her zaman eline geçmeden fazlasını bekler.

Onu bu hale getiren tamahkârlığıdır ve beklediğinden az bir şey eline geçmesi, şükretmesine mani olur.

Binaenaleyh kendi kusurundan haberi olmadığı gibi, vermek istediği (Şeyin) kusurundan ve vechinden (Yüzünden) de gafildir (Habersiz, dikkatsiz).

Muhakkak ki tamahkârlık (Doymazlık), olmamış meyveyi, çiğ eti ve ekmeği yemek gibidir ve mutlaka şükretmemek (Bir) hastalığın doğmasına mucip (Sebep) olur.

Zararlı bir şey yediğini öğrenince insanın onu çıkarması lazımdır.
Ulu Tanrı kendi hikmetiyle onu şükürsüzlük hastalığına uğratmıştır.

Bunun için istifra etmeli (Kusmalı) ve o bozuk, kötü zandan boşalmalıdır ki bir tek hastalığı, yüz hastalık olmasın.

Ve biz onları, dönebilmeleri için, iyiliklerle de kötülüklerle de denedik
(Araf suresi 168)

Yani, biz onları beklemedikleri yerden zırhlandırırız ki bu da gayb âlemidir.

Onların görüşleri (Nazarları), Tanrı’nın şerikleri ( Ortak) gibi olan sebepleri görmekten nefret ederler.

Bayezid-i Bistami dedi ki:
Yarabbi!
Ben sana hiç ortak koşmadım.

Tanrı:
“ Ey Bayezid süt gecesi de ortak koşmadın mı ve bu süt bana dokundu demedin mi?

Hâlbuki zarar ve fayda veren benim” buyurdu.

Bayezid sebebe baktığı için Tanrı onu müşrik saydı ve ona sütten evvel ve sütten sonra zarar veren benim dedi.

Fakat sütü bir günah, verdiği zararı da öğretmenin verdiği öğüt gibi yaptım.
Bir öğretmen, meyve yeme!

Dediği halde öğrenci yerse ve öğretmen onun ayağına vurursa o öğrencinin:
“ Ben meyve yedim, bunun zararı ayağıma dokundu” demesi doğru değildir.

İşte böyle kim dilini Tanrı’ya ortak koşmaktan korursa, Tanrı onun ruhunu şirkten temizler.
Tanrının indinde (Yanında) az olan çoktur.

 Hamd ve şükür arasında fark şudur:

Şükür, nimetler verildiğinde olur.
Ve ben onun güzelliğine, yiğitliğine şükrettim denmez.

Hamd ise umumidir.

                                ***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİ                        
Maarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA

                     ***
Neler öğrendik:

1.   Şükretmenin Tanrı ile bir bağ sağladığını öğrendik.

2.   Tanrı’nın verdiği nimetler ile kulluk yapacak kullarını avladığını öğrendik.

3.   Şükretme sesinden Tanrı’nın hoşlandığını ve daha o kulunun sesini duymak için nimetlerini çoğalttığını öğrendik.

4.   Tanrı’nın şükreden kulunu daha fazla beğendiğini ve nimetini şükreden kuluna artırdığını öğrendik.

5.   Tanrı’dan gelen her şeyi kabul edip şükreden kişinin hayırlı bir kişi olduğunu öğrendik.

6.   Tanrı’dan gelen bizim hoşumuza gitmeyen, hatta çok acı çektiğimiz durumlarda bile şükredersek Tanrı’nın bağışlarına kavuşacağımızı öğrendik.

7.   Olgunluğa ulaşmış kimselerin Tanrı’nın kahrına, cefasına, başına gelen sayısız olaya rağmen şükredenler olduğunu öğrendik.

8.   Şükrün isteklere kolayca ulaşma sebebi olduğunu öğrendik.

9.   Dışta olan sıkıntının içte bir sıkıntıya sebep olmaması için şükretmemiz gerektiğini öğrendik.

10.                  Şikâyet yerine şükür edersek dışımız ağlasa bile içimizin şükürle güleceğini öğrendik.

11.                  Halkın verdiği sıkıntıyı halktan değil, Tanrı’dan geldiği bilincine varmanın imandan olduğunu, Müslüman olanların böyle davrandıklarını öğrendik.

12.                   İyiliği ve iyi kimseleri hatırlamanın ve onların iyiliklerini söylemenin bizi kendiliğimizden iyiliğe yönlendirdiğini öğrendik.

13.                  Şükür etmekle, yavrunun annesini emmeye başladığı gibi Tanrı’nın nimet sütünün şükredene akmasına sağladığını öğrendik.

14.                  Tamahkârlığın (Doymazlığın) Aç güzlülüğe yani eline geçenden fazlasını beklemeye neden olduğunu, şükür etmeye mani olmaya sebep olduğunu öğrendik.

15.                  Tamahkâr olanın kendi yanlışlığından haberi olmadığından ve bu yüzden habersiz olduğundan şükür etmeyi bilemediğini öğrendik.

16.                  Tamahkârlığın nimetin tamamlanmasını beklemeyenlerin bir hastalığı olduğunu, bu şükürsüzlük hastalığına uğradığını, iyileşmek için bozuk ve kötü zandan boşalmanın gerektiğini öğrendik.

17.                  Sadece sebepler üzerinden bekleyiş içinde olmanın yanlış bir bakış olduğunu, Tanrı’dan istemek ve beklemek gerektiğini, çalışıp çabalamamız gerektiğini, görünmeyen âlemden nimetlerin çalışmamızın içine konarak verildiğini öğrendik.

18.                  Tanrı’ya ortak koşmadan (Şirk) dikkatli olmamız ve korunmamız gerektiğini öğrendik.

19.                  Tanrı’nın genel olarak herkese verdiği nimetlere bakarak yanılgıya düşmememiz gerektiğini, öğrendik.

İşte böyle yaren,

Uğraşı vermediğimiz, aklımız hayalimize bile gelmeyen bir iyilikle karşılaştığımız zaman bu çok özel bir şey olduğunun farkında olarak beğendiğimizi, faydalandığımızı, dile getirmemizi, iyilik edeni övmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

İyilik, kullar elinden gelmesi dolayısıyla onlara teşekkür etmek, esas bu nimeti bize göndererek şükretmemiz gerektiğini öğrendik, anladık.

Nimetin nimet olduğunu bilmemiz, farkında olmamız, bundan sevinç duymamız, bu nimeti yerinde iyi ve güzel şeylerde kullanmamız, bedenimizle, dilimizle ve kalbimizle şükretmemiz gerektiğini öğrendik, anladık

                                    *
RAVLİ

Popüler Yayınlar