“ Bir kimseye sağlığında beş vakit telkinde bulundukları halde anlamıyor ve aklında tutmuyor da öldükten sonra ona ne sorarlar ki öğrenmiş olduğu bütün soruları unutur?” diye sordu.
Dedim ki:
O kimse öğrendiği şeyi
unutursa muhakkak içi, kafası saf, temiz ve öğrenmediği, bilmediği bir sorunun
sorulmasına müsait olur.
Sen şimdi o saatten şu ona
kadar, benim sözlerimi işitiyor ve (Bunların) bazılarını kabul ediyorsun.
Çünkü daha önce aynı cinsten
sözler işitmiş ve kabul etmiştin.
Şu anda bazısını yarı kabul
ediyor, bazısında duraklıyorsun.
Senin içindeki tartışmayı kimse duyuyor mu?
Arada bir alet yok.
Gerçi kulağın var, fakat içindeki bu sesten kulağına bir şey gelmez.
İçinde arayacak olsan,
konuşan birini bulamazsın.
Senin bu ziyarete gelişin de
bizzat dilsiz, dimağsız (Beyin, akıl, şuur) ortaya atılmış bir sorudur, bize
bir yol gösteriniz ve gösterdiğimiz yolu daha çok
aydınlatınız demektir.
Bizim, sizinle konuşmadan
veya konuşarak oturmamız da sizin gizli sorularınızın cevabıdır.
Buradan tekrar padişahın
huzuruna gidince, onunla da bir sual ve cevap hâsıl (Ortaya çıkar) olur.
Padişahın kölelerine bir söz
söylemeden, ne biçim duruyorsun?
Nasıl yemek yiyorsun, neye
bakıyorsun? Gibi soruları olur.
Bir kimsenin eğer
içindeki nazarı (Görüşü) eğriyse hiç şüphe yok ki onun cevabı da eğri olur.
Çünkü doğru cevap vermek için
kendine hâkim olamaz.
Mesela bir insan kekeme
olunca, ne kadar doğru konuşmak istese yine konuşamaz.
Kuyumcunun altını mihenk
taşına vurması (Altının sahte-hakiki olduğunu gösteren
taş) bir sorudur.
Ve altın da:
“ Ben buyum, halisim yahut
katışığım!” diye cevap verir.
ŞİİR:
Erittiğin vakit,
pota sana onun altın mı?Yoksa altınla kaplı bakır mı olduğunu bizzat haber verir.
“ Tuğla ver, çamur ver” der.
Yemek, (Açlığa karşı) al!
Diye, yememek ise, buna henüz ihtiyaç yok! Şeklinde verilmiş bir cevaptır.
Sıva henüz kurumamıştır demek,
üzerine henüz alçı sürmek doğru değildir, demektir.
Doktorun gelip hastanın
nabzını tutması soru, (Onun) rengi vesaire, konuşmadan bir cevaptır.
Tohum saçmak, bana falan
meyve lazımdır şeklinde bir sualdir, ağaç bitmesi, dil söylemeden verilen
cevaptır.
Bu cevap sessiz,
sözsüz olduğundan sorusu da sessiz olmalıdır.
Tohum çürür ve ağaç bitmezse
de yine soru ve cevap mevcuttur.
Cevap vermemenin de
cevap olduğunu bilmiyor musun?
Bir padişah bir adamdan üç
defa mektup aldı ve cevap vermedi.
Adam tekrar:“ Üç defadır huzurunuza arz ediyorum, ya kabul buyurun ya buyurmayın!” diye yazınca, padişah mektubun arkasına:
“ Cevap vermemek cevaptır,
fakat ahmağa verilecek cevap, susmaktır, yazdı.
Tane atıldıktan sonra ağacın
bitmemesi, cevap vermemektir.
Fakat bu da mutlaka cevap
olur.
İnsanın her yaptığı hareket sorudur ve sevinci,
üzüntüsü ve karşılaştığı her şey cevaptır.
Güzel bir cevap alınca
Tanrı’ya şükretmesi lazımdır.
Ve bu şükür de o sorunun
cinsinden olmalıdır.
Hoş olmayan bir cevap
işitince de hemen tövbe etmeli ve artık onun
cinsinden soru sormamalıdır.
“ Onlara
azabımız eriştiği zaman, yalvarıp yakarmalı, ağlayıp sızlamalılardı.
Fakat onların
yürekleri kaskatı olmuş”(En’am suresi 43) buyrulduğu gibi cevabın, sorularına uygun olduğuna da anlamadılar ve şeytan da onlara yaptıklarını hoş göstermişti”
(En’am suresi 43)
Yani kendi sorularının
cevaplarını görüp:
“ Bu çirkin cevap, o soruya
layık değildir” dediler ve dumanın odundan olup, ateşten olmadığını bilmediler.
Odun ne kadar kuru olursa
dumanı o kadar az olur.
Bir gül bahçesini bahçıvana
teslim etsen, oradan pis kokular gelirse, kabahat gül bahçesinde değil
bahçıvandadır.
Dedi ki:
“Anneni niçin öldürdün?Ona yakışmayan bir şey gördüm de ondan dedi.
Peki, ama (O) yabancıyı
öldürseydin ya!
Deyince her gün birini mi
öldürseydim?” Cevabını verdi.
Şimdi senin de başına ne
gelirse nefsindendir.
Nefsini düzelt,
terbiye et ki her biriyle dövüşmene lüzum kalmasın.
“ Hepsi de Tanrı
tarafındandır”
(Nisa suresi 78) derlerse,
buna cevap olarak deriz ki:
Kendi nefsini azarlamak ve
âlemi ondan kurtarmak da Tanrı tarafındandır.
Mesela bir adam zerdali
ağacının meyvesini silkip yiyordu.
Bağ sahibi ona:“ Allahtan korkmuyor musun?” deyince adam:
Allah kulu Allah’ın malından yiyor” dedi.
Bağ sahibi dur da cevabını
vereyim diyerek ip getirdi ve adamı güzelce ağaca bağladı.
Adam, Allah’tan korkmuyor
musun diye feryat edip cevabını verinceye kadar güzelce dövdü.
Bunun üzerine:
“ Niçin korkayım sen Allah’ın
kulusun, bu da Allah’ın sopası, Allah sopasını Allah’ın kuluna vuruyorum!”
dedi.
Netice şudur ki âlem bir dağa
benzer.
İyi ve kötü olarak ne dersen
aynını dağdan işitirsin.
Ben iyi söyledim, dağ kötü
cevap verdi, der ve zannedersen bu imkânsızdır.
Çünkü bülbül dağda öttüğü
zaman oradan karga veya insan yahut eşek sesi gelmesi mümkün olmaz.
Böyle olunca, kesin olarak eşek sesi çıkardığını bilmelisin.
Dağa gelince sesini
güzelleştirir, orada niçin eşek sesiyle (Çirkin sesle) bağırıyorsun?
Bu yeşil gök kubbe
seni daima güzel sesli olarak tutsun.
***
FİHİ MAFİH MEVLANA HAZRETLERİMaarif basımevi 1954
Çeviren Meliha Ülker TARIKAHYA
***
Neler öğrendik:
1.
Yeni
duyduklarımla eski bildiklerimizin içimizde tartışma yaptığını öğrendik.
2.
Yeni gelen
bilginin kabul edilmesi için daha fazla açıklanması ve konunun aydınlanması
gerektiğini öğrendik.
3.
Yanlış görüş ve
düşüncede olanın sorulara yanlış cevaplar vereceğini öğrendik.
4.
Sessiz, sözsüz
soru sorulduğunu ve sesiz cevap alındığını öğrendik.
5.
Nefsimizi
düzeltirsek söylenen sözü anladığımız gibi sessiz soruları ve verilen cevapları
görebileceğimizi öğrendik.
6.
Güzel söylersek
güzel cevap alacağımızı öğrendik.
İşte böyle yaren,
Dervişler yolda ilerledikçe
sessiz, sözsüz konuşmayı öğrenirler ve uygularlar.
Ruhlar âleminde de böyle
sessiz, sözsüz, ağızsız, dilsiz konuşulur, kulak olmadan da dinlenilir.
Rüyanda başka birisiyle
konuşursun da anlatırsın.
Aslında ne ağzın ne de dilin
oynamıştır ne de kulağın duymuştur.
Sadece bakışlarla bunu
söylemiş ve duymuş olursun.
Yol almış dervişler bir araya
gelip hiç konuşmadan muhabbet ederler.
Daha da ilerisini söyleyeyim
arada kilometrelerle mesafede olsalar bile birbiriyle konuşur anlaşırlar.
Yaren bu yolda oldukça bu
söylenenin doğru olduğunu yaşayarak görür ve emin olursun.
RAVLİ AHMAK yaz Google den okumalısın.
*
RAVLİ