31 Ekim 2014 Cuma

DİVAN-I KEBİR 1 CİLT 910 İNCİ BEYİT

910-  Gözüme gir de benim gözümle bak bana;
Çünkü ben kendime gözlerden dışarı bir konak seçmişim.
(Adresi belli olmayan, her şeyin vücut bulmadan önce oluştuğu, herkesin kolayca bulamayacağı, ulaşamayacağı yokluk âlemini konak olarak seçtiğini)

Sen şarapla sarhoşsun, ben şarapsız (Tanrı sanatının muhteşemliğini görerek) sarhoşum.
Sen gülen bir âşıksın;
Fakat ben ağızsız, dudaksız (İçsel gülüşe kavuştum da) gülmedeyim.

Öyle tuhaf bir kuşum ki acıktım (Ruh açlığı ile) da şu çayırlıktan (Dünya âleminden yokluk âlemine) uçtum;
Avcı da yoktu, tuzak da, tuttum da kafese girdim (Gördüm, beğendim ve isteyerek sınırlar içine girdim).

Dostlarla (Beraber) olunca kafes, bağdan da iyidir, bahçeden de.
Yusuf’ları (İnleyenlerin, ah edenlerin, Allah’tan kurtarmasını bekleyenlerin) hatırı için kuyu dibinde konakladım, orayı yurt edindim.

Onun (Allah’ın sana verdiği sıkıntının) derdinden ağlama, hastayım (Zihinsel yeteneklerim bozuldu) diye davaya (İddiaya) kalkışma.

Ben, yüzlerce tatlı can verdim de bu belayı (İçinden çıkılması güç, sakıncalı durumu) öyle satın aldım.
(Allah kişiye önce bela verir sabredersen sonra da belanın içinden iyilikler verir)

İpek böceği gidip gelir, ipekler örer ya, sözümü dinle:
Ben de bir ipek böceğiyim, belalar örer (İçinden çıkılması güç, sakıncalı durumları gösterir sırlarını öğretir, sonra da kelebek olup uçmamızı sağlar), bela ipeklerini sarar dururum.

Beden kabrinde çürümüşüm.
Yürü, benim İsrafil’ime git, benim için sur üfürsün (Boru öttürsün kıyametim bitsin)  de dirileyim.
Beden kabrinde yata-yata döküldüm, çürüyüp eridim, bittim.

Hayır, sen sınanmış bir doğan kuşu gibi kendinden göz yum (Ben ve ben merkezli duyuş, düşünüş ve yaşayıştan vazgeç);
(Doğan kuşunun sınanması: Araziye ölü bir tavşan konur, kuş o bölgeye salıverilir, kuş ölü tavşanın yanına konarsa o doğan kuşu değildir, çünkü doğan kuşu leşe konmaz kendi avını taze olarak kendi avlar)

Tavus gibi, ağır kumaşlar giyinmişim deme (Bahanelere sığınma).

Bana panzehir ver diye doktorunun önüne baş koy, yalvar ona;
Çünkü bu yaman tuzakta ben ne zehirler yuttum, ne zehirler içtim.
(Bu yolun kılavuzsuz ve yardım edilmeden gidilemeyeceği için olgun kişiyi bulmak gereklidir)

Can helvasını satan (Olgun, büyük pir) kişinin huzurunda tatlılaşırsın, canın tatlı bir hale gelir;
Çünkü ben can helvasından (Özümüzden olan dirilik, yaşam ve hayat tatlılığı)“ Gelin, haydin” sesinden (Davet çağrısından) başka bir ses duymadım.
                                 ***   
DİVAN-I KEBİR1
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul REMZİ KİTABEVİ 93
                             ***
Neler öğrendik:
1.    Kişi ve olaylara Hazreti Mevlana’nın baktığı gibi bakmamız, değerlendirmemiz, yorum yapmamız, inanmamız gerektiğini, kendi değerlerimize göre baktığımız zaman yanlışa düşebileceğimizi öğrendik.
2.    İçten gülüşün esas gülmek ve kalıcı gülmek olduğunu öğrendik.
3.    Allah’ın sabırlı kullarına başlarına belalar vererek uğursuz gözlerden gizlenerek iyilikler, güzellikler verildiğini öğrendik.
4.    Hazreti Mevlana’nın sabırla kendini ince-ince işlediğini bize de bu yolun sırlarını ve sonuçlarını gösterdiğini öğrendik.
5.    Avcı olmamız ve taze av yapmamız veya padişahın elinden beslenmemiz, leşe itibar etmememiz gerektiğini öğrendik.
                       *
İşte böyle yaren,
Hazreti Mevlana’nın delilik, sarhoşluk, divanelik diye tanımladığı sıra dışı kişiliğinin ve davranışlarının olduğunu, böyle davranışından hiç kimseye zarar vermediğini, aksine fayda verdiğini bilmemiz gerektiğini, korkmamız ve uzaklaşmamızın mahrumiyete neden olacağını öğrendik, anladık.

Bahanelere sığınanların hiçbir şey elde edemeyeceklerini öğrendik, anladık.

Özümüzde tatlılık, yaşam gücü, dirilik olduğunu, kendini dinleyenlerin bu” Gel daha beri gel” çağrısını duyup davete gideceklerini, içini dinlemeyip dıştaki seslerle oyalananların bu çağrıyı hiç duyamayacaklarını öğrendik, anladık.

                                  *

RAVLİ

Popüler Yayınlar