850- Güzellik, bilgi sahiplerinin güzelliğidir, o
ben, ariflerin (Çok anlayışlı ve sezgili kişilerin)
yüzlerindeki bendir;
Fakat
nerde onları görecek göz, nerde bunu anlayacak irfan (Bilme,
anlama, sezme), nerde o gül bahçesi (Güzel
topluluk), nerde o koku (Güzel insan), o
kokuyu alacak burun (Güzel insanı anlayacak sezgi)?
Sonucu
sirke olan şarap, surat ekşiliğini giderir mi hiç?
Arama
bu şarabı (Üzüm suyundan yapılanı), o (Tanrı ) şarabı ara;
Gam
kadehi ( Üzüntü veren, sebebi bilinmeyen tedirgin eden
düşünceler ile bakmak) nerde, Cem kadehi (Kâinatın sırlarını seyredebilmek, bütün hareketleri görebilmek, iyi-kötü
her şeyi görebilmek, padişah olup hükmedebilmek) nerde?
Ey
güzel yüzlü saki, o (Tanrı) şarabı sun ki hikmet
(Kontrol) çiçeklerini bitirir, can deniziyle
beslenir, gelişir, oradan gelir de insanın, içini, incilerle dolu bir hokka (İçindekileri gizleyen kap ) haline getirir.
Dök
münkirlerin (Allah’ın varlığını, dostlarını kabul
etmeyenlerin) başlarına soğuk-soğuk ah edişlerinin inadına dök o büyük
sağrağı (Kadehi) da bütün soğuklukları yansın,
erisin, bütün “ Hayır (Olumsuzlukları)” ları, “
Evet” olsun.
Mecliste
kimse bulunmasaydı sözlerim daha da yüce olurdu.
Ya
nur ol, ya uzaklaş bizden, bu kadar sitem etme bize (Üzüntü,
alınganlık, kırgınlık, öfke gösterme bize).
Göz
ağrısı gibi göze yamandın (Yapıştın) kaldın,
çevir yaprağı hoca (Kendi bildiklerinden geç, gönlünü
bize vererek yaklaş ), yoksa kalemi kıracağım (Ölüm
hükmümü vereceğim) ben.
Hay-huya
düşen kişinin (Boş ve sonuçsuz söz diye
değerlendirdiğin kişinin sözü) bu hay-huyu elbette bir yerden geliyor,
bir sebebi var.
Ya
padişah var, ya ordu, bir yere tek başına bayrak dikilmez ya.
Yurt
boş kalmaz (Biri giderse diğeri gelir), şu
bedeni gider benden, kurtar şu bedenden beni;
Can,
sarhoş bir halde balçığa saplandı (Hareket edemez hale
geldi), korkuyorum, ayağım sürçecek (Dalgınlıkla
yanlış iş yapacağım).
Ey
Tebriz’li Şems!
Ey
güzel yardımcı!
Bizi
gör gözet (Koru, bak, özen göster, elimizden tut)!
Ey
yürürken ayağımıza kuvvet, ey hastayken canımıza sıhhat olan!
Ey
âşıklar!
Ey
âşıklar!
Ben
toprağı (Sıradan insanı) mücevher (Değerli) haline getiririm.
Ey
çalgıcılar!
Ey
çalgıcılar!
Teflerinizi
altınla doldururum.
***
DİVAN-I
KEBİR1
MEVLÂNÂ
CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul
REMZİ KİTABEVİ 93
***
Neler
öğrendik:
1.
Güzelliğin ancak
bilgi sahibi, anlayışlı ve sezgili olan kişide olduğunu öğrendik.
2.
Bilme, anlama,
sezgi gücü olanların güzel bir söz duymasıyla o sözün sahibine ve bu kişinin
ait olduğu topluluğa doğru yöneldiğini öğrendik.
3.
Hak şarabıyla
kendimizden geçmeyi hedeflememiz gerektiğini öğrendik.
4.
Hak şarabını
sunan kişiyi aramamız, bulmamız ve hizmet ederek yakınlaşmamız gerektiğini
öğrendik.
5.
Hak şarabı sunan
kişinin Allah’ı inkâr edenleri bile mümin yapacak kuvvete sahip olduklarını
öğrendik.
6.
Hak şarabı sunan
kişinin yanına yaklaşanın nur olmak amacında olması veya o kişiden uzaklaşması
gerektiğini öğrendik.
7.
Arif kişinin
yanına gelince kendi bildiklerimizi yok etmemiz, arif kişinin dediklerini iyice
dinlememiz, anlamaya çalışmamız gerektiğini öğrendik.
8.
Arif kişinin
sözünün boş söz olmadığını, söylediği sözlerin bir kaynağı olduğunu ve sebepsiz
söylemediğini öğrendik.
9.
Şems
Hazretlerinden yardım, güç, kuvvet, sıhhat almamız gerektiğini öğrendik.
10.
Mevlana
Hazretlerinin sıradan, suçlu, adi adamı bile değerli adam yapacak kuvvete sahip
olduğunu öğrendik.
11.
Mevlana
Hazretlerinin kendisine hizmet edenlere altınla bahşiş verdiğini öğrendik.
*
İşte
böyle yaren,
Hemen
olsun, kolay olsun, bedava olsun, benim olsun, hesap vermeyeceğim olsun
diyenler nur alamazlar, nur olamazlar ve arif kişilerden uzak kalırlar.
*
RAVLİ