690- Tanrı, hak (Gerçeğe
uygunluk, doğru ) olmayan her şeyi yakmak (Yok
etmek) için bir ateştir, tutuşturdu;
Ateş
gibi kalbi yakar yandırır da o âlemin (Adaletin,
hukukun gerektirdiği, doğru ve yanlışın ayrıldığı yargı yerinin) ta
ortasına götürür.
Güneş Tanrı’dır (Işınlarının ve
ısısının etkisinin anlaşılması için misal), gönül onun doğduğu tanyeri (İlk ışığın göründüğü yer), hem de öylesine bir doğu ki
her an Edhemoğlu’ya (İbrahim) çakar (Kıvılcımlar meydana gelir), Meryem oğlu İsa’ya vurur (Üzerinde görünür).
Gönül ateşi yalımlandı mı (Alev
aldı mı) inananı da sarar, inkâr edeni de.
Mana kuşu (Söz) uçmaya
başladı mı bütün suretler (Görünüşler, şekiller,
yazılar, resimler) uçar gider.
Dünya baştanbaşa yıkılır, can tufana (Şiddetli biçimde) gark (İçine
dalar) olur;
Eriyip su olan inciyi (Şekil
değiştirmeyen değeri) gene o su kucaklar, meydana getirir.
Gizli sır meydana çıkar (Aklın
erişemediği, açıklanamayan veya çözülemeyen gizemler görünür, anlaşılır olur),
dünyanın şekilleri yıkılır, ansızın öylesine bir dalga gelir ki ta yemyeşil gök
kubbeye yücelir.
Gâh (Ara sıra) kalem, kâğıt
olur, gâh-gâh da kendisinden geçer;
Can, iyiye de düşman olur kötüye de, her an hançer saplar durur.
Can, iyiye de düşman olur kötüye de, her an hançer saplar durur.
Tanrı’ya ulaşan her can, padişahın halvetine girer,
yılanken balık olur da topraktan kurtulur, denize dalar, Kevser’e (Maddi ve manevi çokluğa) kavuşur.
Mekânda iken mekânsızlık (Adresi
belli olmayan yer) âlemine erer, o âlemde belirir;
Bundan sonra da nereye düşerse misk’e düşmüş (Maddenin duyularla algılanabilen uçucu kısmı gelişmiş),
ambere dönmüş (Derinliklere rahatlıkla dalabilen, güzel
özellikleri vücudunda toplayabilen) bir hale gelir.
Yokluk ta yoksulluk eder (Sadece Allah’a
muhtaç olarak yaşar), fakat yıldızlara kılavuz kesilir (Büyük insanlara yol gösterir);
Hakan (Allah) kapısının
eşiğinde toprak olur, Sencer (Büyük Selçuklu hükümdarı),
kapısının halkasını çalar (Yüksek düzeyde hükümet
adamları ile kendine özgü ilişki kurar).
Alev-alev yana güneşten (Tanrı’dan)
gönle, her an şu yandaki ışığı bırak da gene can ışığının uyansın (Ledün ilmi söz gelsin de), âlemi aydınlatsın diye bir
ses gelmede.
***
DİVAN-I
KEBİR1
MEVLÂNÂ
CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul
REMZİ KİTABEVİ 93
***
Neler
öğrendik:
1.
Tanrı’nın aslına
uygun nitelikler dışında yaşam sürmeye çalışanı bir şekilde yok ettiğini
öğrendik.
2.
Tanrı nurunun ilk
aydınlattığı yerin gönlümüz olduğunu öğrendik.
3.
Gönlümüz aşk
sıcaklığıyla sıcak duruma geçince bu sıcaklığının herkesi etki altına alacak
duruma geleceğini, ön yargıları ve bilgileri değersizleştirip yok edeceğini
öğrendik.
4.
Gönlün aşk sıcaklığıyla çok şeyi yakıp yok
ettiğini fakat değerli olanları tekrar ortaya çıkardığını öğrendik.
5.
Gönlün aşk
sıcaklığıyla aklın almadığı, anlam veremediği çok gizemi anlar duruma getirecek
kuvvette olduğunu öğrendik.
6.
Gönlün kendi
dışında olan her şeyi dışlayarak içe kapandığını, içsel tamamlığa erişince de
göklere yücelecek duruma geldiğini öğrendik.
7.
Gönül göklere
ulaşınca canımızın da Tanrı ile buluşmaya, kavuşmaya başlayacağını, Tanrı’dan
aldığı hediyelerle çok iyi yeteneklere kavuşacağını öğrendik.
8.
Vücudu
dünyadayken gönlünün diğer âlemleri gidip tanıyacağını, bilgi ve duygusal
gelişmeleri tamamlayacağını öğrendik.
9.
Bu yolculuğu ve
gelişmeleri yapanın başkalarına yol gösterici hale geleceğini öğrendik.
10.
Sadece Allah’a
muhtaç olarak yaşadıklarını, yüksek kişilere yol yöntem gösterecek düzeyde
olduklarını öğrendik.
*
İşte
böyle yaren,
Gönlümüzü
değersiz istek ve uğraşılardan temizlersek her an Allah’tan gelen aydınlık
veren özel bilgilere kavuşacağımızı öğrendik, anladık.
Gönlünü temizle ki içine nur dolsun.
*
RAVLİ