650- Bozulmadan ten girdabından (İhtiyaç ve istek döngüsünden) önünden bir yana çekil,
çünkü varlık da, sevinç de altı yönlü (Üst, alt, sağ,
sol, ön, arka) âleme ışık veren o âlemden (Allah
âleminden) meydana gelir.
Ağaç
gibi silkin, kendini kuru yapraktan da arıt, yaş yapraktan da;
İyilik,
kötülük (Başkasına
göre düşünmek) rengi kalmadı mı birlik, teklik kalır.
Yol
almaya bak, nasıl (Biçimine, hangi yolla olduğuna),
nice (Kaça, ne kadara) deme, çünkü o, nelikten (Niçin, ne işe yarar, kim sorularından) de dışarıdadır,
nitelikten (Nasıl olur, farkı ne, olumlu veya olumsuz yanı sorularından) de (Dışarıdadır)
;
Sende
ceylanlık varken nasıl olur da aslana hemdem (Birlikte
yaşayan, arkadaş) olursun?
(
Güzel özelliklerin varken seni parçalayacak olan vahşi
hayvanla nasıl yakınlaşırsın?)
Sus,
çünkü söz (Duygular, hisler, düşünceler söz ile
belirgin olduğu zaman), ayrılık alametidir;
Yiğit
ağzına ekmek alıp çiğnerken nasıl olur da ekmek ister?
Sofinin
(Dinin bütün buyruk ve yasaklarına uyan kişi)
neden aklı başına geldi, saki (İçki sunan) neden
işsiz güçsüz durmada.
(Allah’ın emirlerini
yerine getiren kişiye Allah tatlı bir sarhoşluk verir, kendini Allah’tan ayrı
sanan kişi bu sarhoşluğu, bu sarhoşluk kazanmışı anlayamaz, alamaz)
Sarhoşluk
uykuya daldıysa bir başka sarhoşluk uyardı.
(Şems Hazretlerinin güzelliklerinden birisi yakın olanda kendinden
geçme suretiyle dalgınlığa sebep olduğunda; başka bir güzelliğini ortaya
çıkarır.)
Güneş
çukura daldıysa dünya seninle nurlandı (Güneş batınca
dünya karanlıkta kalmaz, Şems Hazretlerinin ışığı aydınlatır.).
Güzel
gözlerin mahmurlaştı (Süzgün, dalgın bakışlı oldu)
da dünyanın gözleri sarhoşçasına süzüldü (Nazlı bir
anlam geldi).
İlk
işret (İçki içme) kocaldıysa (Uzun bir zaman geçtiyse) ne çıkar?
Yüzlerce
işret (İçki), yepyeni işret (Seni kendinden geçirecek güzellikler) var.
Saçların
mademki zincir (Art arda gelen, birbirine geçmiş sıra)
oldu, çaresiz deli olmak gerek.
Ey
nefesi tatlı olan çalgıcı, şu öndeki, sondaki işreti (Herkesin
sarhoş olduğu yerdeki kişileri) seyret;
Artık
kimse, kimseciklerin afsununu (Karşı durulamayan güçlü
etkisini) işitmez de, duymaz da (Bilinciyle
anlayamaz), çünkü herkes sırları anladı.
Padişahım!
(Şems Hazretlerine hitap)
Biz
Musa’yız, sen de bazı kere sopasın, bazı kere ejderha (Beraber
ve elimizde olan koruyucu güçsün).
Ey
güzeller, pahanız (Değerin, ederin, fiyatın)
ucuzladı, çünkü Bulgar’ların yağma vakti artık.
Lâl’
dudakların şeker kamışlarını ezdi (Ağzının suyu tatlı
akmaya başladı), gözlerin, hasedinden (Bizim başkaları
ile beraber olmasını istemediğinden) kıskançlığından perişan oldu;
Can,
gönül evini sildi, süpürdü (Kendi canını düşünmenin
önemi kalmadı);
Kendine
gel, buluşup görüşme çağı geldi.
(Sevgililerin buluşma anının
yaklaşmasındaki hoş heyecan)
***
DİVAN-I
KEBİR1
MEVLÂNÂ
CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul
REMZİ KİTABEVİ 93
***
Neler
öğrendik:
1.
Gördüğümüz, sahip
olduğumuz, başımıza gelen her türlü sevinç ve üzüntü veren her şeyin Allah
âleminde geldiğini, neden, niçin, nasıl gibi sorulara cevap arayarak
boğulmamamız gerektiğini öğrendik.
2.
Üzerimizde iyi
veya kötü nitelendirdiğimiz tüm ağırlıklardan ve renklerden kurtularak renksizliğe,
tek renkliliğe, Allah’ın rengine bürünmemiz, Allah ile birliği sağlamamız
gerektiğini öğrendik.
3.
Söz söylendikçe
dinleyenlerde esas anlamın farklılaşacağı bir şekle gireceğini öğrendik.
4.
Allah’ın
emirlerini yerine getirmekten bir hoşluk, bir sarhoşluk ve kendimizden
geçirecek hal meydana gelmesi gerektiğini, bu durum yoksa eksik, yanlış veya
yetersiz olarak emri yerine getirmiş olduğumuzu farkına varmamız gerektiğini
öğrendik.
5.
Sevilen kişi ile
bir araya gelmeden önce sevinç ve haz etkisi kendini göstererek ağzı
sulandırdığını öğrendik.
*
İşte
böyle yaren,
Yaptığımız
işin, söylediğimiz sözün Allah emirlerine uygun ise tatlı bir sarhoşluk
verdiğini bu sırrı anlayanların Allah dostu olduklarını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ