(Mevlana
Hazretleri Şems Hazretlerini anlatıyor)
90. Ben, bensiz, sen de sensiz (Ben-sen öne çıkmadan, kalkan-perde olmadan), şu ırmağa
bir dalalım gitsin;
Çünkü bu kurulukta (Akıcı olmayan, duygudan yoksun) zulümden (Yasaya ve vicdana aykırı olarak başkasını kötü duruma uğratması)-sitemden
(Bir kimseye, yaptığı bir hareketin veya söylediği
sözün üzüntü, alınganlık, kırgınlık ve başka duygular uyandırdığını
öfkelenmeden belirtmesinden) başka bir şey yok.
Bu ırmak, adamı batırır ama
öldürmez;
Abı hayattır (Ölümsüzlük bağışlar), lütuftan (Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik ve yardım)-keremden (Soyluluk, ululuk, büyüklük, asaletten) başka bir şey yapmaz.
Kutluluk yeli (İyilik getiren rüzgâr), Muhammed'den haber
getirir-getirmez;
O erlik (Güçlü ve yürekli, gözü pek, düşüncelerini açıkça söylemekten çekinmeyen), o hale (Bazı yıldızların, Ayın çevresinde görünen geniş ve aydınlık) yüzünden bütün kötülük kalkanını (Koruyuculuğunu) yerlere attı-gitti.
Yoksul (Sadece
Allah’a muhtaç kişi), alçalırsa (Değeri alçalmış
gibi gözükse de) şaşılmaz;
Senin gamın (Üzüntün), yoksul (Değeri alçalmış gibi gözükse de) şöyle dursun, yüzlerce padişahın başına yerlere düşürdü (Öldürdü).
Günün birinde, Edhemoğlu felek
gibi (Aklının tesirinde kalmadan, sarhoş gibi kaderini
yaşamak için), boz atını, ceylanın peşinden koşturdu.
Derken ona öğlesine bir şerbet
sundun ki tadı, kokusu, başını bürüdü; kendinden geçti de attan düştü, yerlere
serildi.
(Şam’da
ölen meşhur sufi Edhemoğlu İbrahim’in bir gün bir ceylan avında, Hatiften (Allah’tan
söz getiren melek) “ Seni bu iş için
yaratmadılar” sesini duyduğunu, bu yüzden padişahlığı
bırakıp kendini Allah’a adamış kişidir)
Herkes, şaşkınlık mahallesinin
başında, yoksul (Yalnız Allah’a muhtaç) Edhemoğlu
dedi, tacını kemerini bıraktı-gitti.
Süleyman, bir kuşla Belkıys'in
saltanatını yendi ya;
Senin adınla yendi ancak.
Muhammed, bir işaretle, yeryüzüne
Ay’ın ikiye bölündüğü haberini yaydı, bir kavgadır, kopardı ya, o da senin adınla
oldu.
"Terci"
Sofi’nin o şarabı (İnsan eli değmemiş Tanrı şarabı), kadehten münezzehtir (Temiz, uzak);
Çünkü kör kütük sarhoş olmuştur Sufi, elinden kadehi düşmüş-gitmiştir. *
***
DİVAN-I KEBİR 7 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
(Seba’lıların hükümdarı olan Belkıys ve topluluğu güneşe taparlardı.
Çavuşkuşu denilen
hüdhüd, bir gün Süleyman peygamberin meclisinde bulunmamış, ona bir ceza
vermeyi kurarken hithüt gelmiş.
Seba’lılara Belkıys adlı bir kadının hükmettiğini, onun ve ona uyanların güneşe taptıklarını anlatmıştı.
Süleyman, hüdhüdle
Belkısys’e “Rahman ve Rahim Allah adıyla.
Bu Süleyman’dan Belkısy: “ “Müslüman olarak bana gelin” mealinde bir mektup yollamıştı.
Belkısy, Süleyman’a
hediyeler gönderince Süleyman, beni bunlarla kandırmak istiyor demiş ve onu bir
an içinde tahtıyla bana kim getirebilir diye sormuştu.
Bir ifritin, sen
yerinden kalkmadan, bu meclis bitmeden gelirim demiş, kendisine Kitaptan bilgi
verilen zatsa gözünü yumup açıncaya dek getiririm demiş, o anda Belkıys tahtı
ve kendisi Süleyman’ın yanına getirmişti.
Süleyman Belkıys’ın
billur yeri su sanıp bacaklarını sıvadığını görünce gülmüş, tahtı göstererek bu
muydu tahtın demiş, Belkıys, tıpkı o sanki dedikten sonra da bu mucizeler
karşısında Süleyman’la âlemlerin Rabbine inandım deyip imama gelmiştir. Neml suresi
20-44)
Neler
öğrendik;
1. Ben-sen diye başlayan ve benliği öne çıkartan konuşmaların ve ilişkilerin etkisi ve sonucu olmayan birliktelik oluşturacağını öğrendik.
2.
Mevlana
öğretisinin kişiyi batırmadığını, ölümsüzlük, büyüklük, asalet, soyluluk
kazandırdığını öğrendik.
3.
Peygamber
efendimizden gelen uğurlu rüzgârı ile yiğit kişiler, güçlü ve yürekli, gözü
pek, düşüncelerini açıkça söylemekten çekinmeyen kişilik oluşturarak kötülüğe
uğrama korkusundan kurtulacağımızı öğrendik.
4.
Müslüman
kişinin yoksul gözükse de çok güçlü olduğunu, çok güçlü kişilerin isteyerek
veya istemeyerek uymak, katlanmak durumuna düşeceklerini öğrendik.
5.
İnanan
kişinin Allah’ın adıyla galip gelineceğini öğrendik.
6.
Tanrı
şarabının kendisine inanan, aşkla seven kullarına ikram ettiği, insan eli
değmemiş şarap olduğunu öğrendik.
*
İşte böyle yaren;
Allah dostlarının Allah’ı görme ve tanımanın verdiği zevle kendinden geçtiklerini, bu dünyada bu lezzetten daha üstün bir zevk olmadığını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ
Abı hayattır (Ölümsüzlük bağışlar), lütuftan (Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik ve yardım)-keremden (Soyluluk, ululuk, büyüklük, asaletten) başka bir şey yapmaz.
O erlik (Güçlü ve yürekli, gözü pek, düşüncelerini açıkça söylemekten çekinmeyen), o hale (Bazı yıldızların, Ayın çevresinde görünen geniş ve aydınlık) yüzünden bütün kötülük kalkanını (Koruyuculuğunu) yerlere attı-gitti.
Senin gamın (Üzüntün), yoksul (Değeri alçalmış gibi gözükse de) şöyle dursun, yüzlerce padişahın başına yerlere düşürdü (Öldürdü).
Senin adınla yendi ancak.
Sofi’nin o şarabı (İnsan eli değmemiş Tanrı şarabı), kadehten münezzehtir (Temiz, uzak);
Çünkü kör kütük sarhoş olmuştur Sufi, elinden kadehi düşmüş-gitmiştir. *
***
DİVAN-I KEBİR 7 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
(Seba’lıların hükümdarı olan Belkıys ve topluluğu güneşe taparlardı.
Seba’lılara Belkıys adlı bir kadının hükmettiğini, onun ve ona uyanların güneşe taptıklarını anlatmıştı.
Bu Süleyman’dan Belkısy: “ “Müslüman olarak bana gelin” mealinde bir mektup yollamıştı.
1. Ben-sen diye başlayan ve benliği öne çıkartan konuşmaların ve ilişkilerin etkisi ve sonucu olmayan birliktelik oluşturacağını öğrendik.
İşte böyle yaren;
Allah dostlarının Allah’ı görme ve tanımanın verdiği zevle kendinden geçtiklerini, bu dünyada bu lezzetten daha üstün bir zevk olmadığını öğrendik, anladık.
*
RAVLİ