1310. Sarhoşların (Hak
sarhoşu olan Mevlevi) topluluğunu seyret, masalı bırak elden;
Koca sağrakla (Kadehle)
gel meydana, tok sözlerle (Hiçbir şeyden çekinmeden)
konuşmaya başla.
O ok gibi (Çok hızlı)
bakışlarını, o nişancı (Hedefi vurmakta ustalaşmış)
kaşlarını, o silahşorluk (Ustaca silah kullanma)
sırlarını okla (Ok gibi hızlı hedefe sapla), yay
ile (Esneklikle) dile getir de anlat.
Söyle hele canım benim, söyle, herkesin önünde
söyle;
Bildiğin o nükteyi (İnce anlamlı,
düşündürücü ve şaka içeren sözü) ona gizlice söyle.
Onu seven, ona gönül veren, arı-duru (Safi tertemiz Tanrı) şarabıyla sarhoş olmuş gitmiştir;
Onun akıyk (Akik taşına
benzer) dudaklarına ait haberleri söyle ey madenin (Çok değerli şeylerin kaynağı) has (İyi nitelikleri üstünde toplamış) incisi, söyle.
Alt-üst olmuşum (Karışık
duruma gelmişim) ben, o aslanın pençesine düşmüşüm ben;
Doymuşum şu cihana (Dünyaya),
karnım tok bu âlemin olaylarına;
Filanın ahvalinden (Adını
söylenmesini istemediğin kişinin durumundan) bahset bana.
Gam nağmesi (Üzüntüyü
anlatan uyumlu ses) alta düştü, hafifledi, bamteli (Kalın ses veren tel) neşeye tam lâyık (Uygun) tel;
Bir an böyle çal, böyle söyle, bir an öyle çal, öyle
söyle.
Güneş yardımcın oldu, devlet eşin-yoldaşın;
Maksadına erdin mi erdin, muradını buldun mu buldun,
ilişiksiz (Bir şeye bağlı olmadan), işkilsiz (Kötü ihtimalleri düşünmeden) konuş.
Ey gerçeği (Yalan olmayanı,
doğru olanı) bilip anlayan (Bir önermenin, bir
tasarının, bir düşüncenin veya eserin anlatmak istediğini kavrayan),
Şu sızıp damlayan, eriyip akmayan balçıktan (Vücudunla uğraşmaktan) geçtin de,
Mana âlemine (Sözle veya
yazı ile anlatılanın dışını, içini, Allah sözü veya insan sözü olup olmadığını,
işaret ettiğini, istenileni düşünmeye sevk eden ifadeyi, sözden çıkarılanı
anlamaya, matematiksel ifadelerle anlatılanı kavrayabilme yeteneğine) vardın
mı hâtif (Sesi işitilen fakat kendi görünmeyen)
gibi adsız-şansız söze gel artık, anlat o âlemi.
Can âleminde yurt edin, gayb âlemini seyret de gör,
yürü, oralara yüz tut, şu ateş gibi gidenlerden, şu yalım (Alev) gibi koşanlardan bahset.
Kendimde değilim, sarhoşum, köpek (Aşağılık niyetlerle yaltaklanma sözlerine) ağzını
kapadım;
Ey kulu kölesi (Tutkulu bir
sevgiyle bağlanıp hizmetinde) olduğum padişah, dilsiz-dudaksız sen söyle
artık.
***
DİVAN-I
KEBİR 2 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
İstanbul
REMZİ KİTABEVİ 93
***
Neler
öğrendik;
1.
Dünyada söylenen
sözlere isteklerin, amaçların, beklentilerin yüklenmesinden ne söylendiğinden
daha fazla ne maksatla söylendiği düşünüldüğünden bu sözlerin kafamızı
karıştırdığını, doğru düşünmemize engel olduğunu öğrendik.
2.
Karmakarışık
sözlerden insanların bıkkınlık getirip iyi, doğru sözden bile ayırma çabası
sarf etmeden uzaklaştığını öğrendik.
3.
Temiz kişilerin
çıkarlara, hayallere, beklentilere araç edilmemiş sözler duymak istediğini
öğrendik.
*
İşte
böyle yaren;
Vücudumuzun
ve dünyaya ait isteklerimizin etkisi ve baskısından kurtularak gönlü
tanımamızı, gönül sahibi olan kişinin gönlüne girmemiz gerektiğini öğrendik.
Gönül
sahibinin öğretisi ile can yurdunu görüp orada yer edinmemiz gerektiğini
öğrendik.
Gayb
âlemini seyrederek görmemiz, doğru olarak gördüğümüzün hakikatini ve oluşumunu
seyretmemiz gerektiğini öğrendik.
Allah’a
ulaşma, kavuşma yolunda uygunluğa ulaşanın sonra olgunluğa ulaşacağını
öğrendik.
Olgunluğa
ulaşan kişi artık mana âlemine girmiştir; dilsiz, dudaksız söylenen yani gönlünden
veya aklından geçen sözleri duymaya başlayacağını ve buna göre davranacağını
öğrendik, anladık
*
RAVLİ