Gûş-i akl u gûş-i zan zin muflisest
( Hazreti Mevlana, Mesnevi 1.inci cilt 1462 inci beyit açıklaması)
“ Can kulağı, can gözü ten
hissinden başkadır.
Akıl gözü de, zan gözü de
onlarda olan meziyetlerden (Bir kişiyi veya nesneyi
benzerinden üstün gösteren nitelik) iflas etmiştir.”
Hayvani göz yalnız zahiri (Dışı) görür.
Can gözü Hakkın nuruna bakar.
Akıl kulağı, zan kulağı
sesten ve sedadan başkasını duymaz, Tanrı’nın vahy’ına karşı sağırdır.
Veliler, bu ten hislerinin
ötesinde yükseldiler de niteliksiz âleme (Farklılıkların
olmadığı, her şeyin tek olduğu âlem) ulaştılar.
Onların önünde lütuf (Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, yardım, ihsan,
inayet, atıfet) ile kahır (Derin üzüntü veya
acı, sıkıntı), hayır (İyilik, karşılık beklenmeden yapılan yardım)ile şer, tiryak (Panzehir) ile zehir bir oldu.
İşte Allah’ın visal (Kavuşma) ve mülakatının (Görüşme)
mesti (Sarhoşu) olan Sultanımız Mevlana şöyle
buyuruyor:
***
Gülşen-i tevhid İbrahim
ŞahidiÇeviren Midhat bahari Beytur
İnkilap ve Aka kitapevleri Koll.Şrt.1967 basım.
***
RAVLİ CAN GÖZÜ yazarak Googleden bu konuyu iyice incelemelisin.
Neler öğrendik:
1.
Candan görme ile
candan duymanın başımızdaki gözümüzle görme ve duymadan çok üstün bir nitelik
olduğunu öğrendik.
2.
Dıştaki beş ve
içteki beş duygunun gelişip ortak çalışmasından sonra his âlemine yükselme
olduğunu, sonra da velilerin makamı olan can âlemine yükselme olduğunu
öğrendik.
3.
Tanrı isteğinden başka gönülde sevgiyle
oluşmuş tüm bağlardan kurtulanların can âlemine ulaşabileceklerini öğrendik.
4.
Tanrı vahy’inin
duyulması için baştaki kulağa, Tanrı âlemini görmek için baştaki göze ihtiyaç
olmadığını öğrendik.
5.
Can alemine ulaşanları için her şeyin aynı
mesafede ve değerde olduğunu öğrendik.
İşte böyle yaren,
Dış beş duyumuzu ve içteki
beş duyumuzu birbiri ile uyumlu ve ilerleyen bir şekilde geliştirip his alemine
ulaşmamız gerekir.
His alemine ulaşanın bizi
oyalayan, sürükleyen görsel geçici uğraşılardan uzaklaştırıp her şeyin gizemini
anlamaya yönlendirmesini sağlamalıyız.
Duygu âleminde çok yanılmalar
vardır ve çok yanılırız.
His âleminde de değişik
gerçekleri farklı bir araya getiririz.
Mesela insan başlı at, çakal
başlı insan, firavun zamanındaki Tanrı
olarak tapınılan insanın his âleminde aklı ile oluşturduğu simgelerdir.
İnsanlar bu simgeleri akıllarıyla
güçlü olarak göstererek insanları inandırır ve bunlara tapmalarını
sağlarlar.
İnsan aklıyla, hayaliyle,
şekillendirmelerle his dünyasının sonuna varabilirler.
Fakat hakikat alemini görme
ve duymaya ulaşamazlar.
Ancak Tanrı’nın izni ile
kişinin perdeleri kalkarsa o kişi can âlemine ayak atabilir.
Tanrının sınırı ve hükmü
altında olan bu âleme her babayiğit giremez.
Er olmayı, Tanrı eri olmayı
öğrenip yaparsak ümidimiz olur.
İstekli yarenler bu yolda
oldukça elbet nasipleneceklerini Mevlana Hazretleri müjdelemiştir.
*
RAVLİ