8 Temmuz 2012 Pazar

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE KÜÇÜK VE BÜYÜK ÂLEM

Âlem: Kendi içinde bir bütünlük oluşturan çeşitli varlık alanlarından her birine denir.

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Hikmet ehli bilginlere (Gerçeği görebilen, bilen ve buna göre hareket edenler) küçük âlem, yaratılışında gizlidir.
Büyük âlem de, bu bizi çevreleyen âlemdir.

Peygamberlere göre de, dıştaki bu âlem, küçük âlemdir.
Büyük âlem, insanoğlunda gizlidir.

Şu halde sen de bu âlemden, insanlık âleminden bir örneksin.

Neden sen de bana bir armağan vermiyorsun?
Mademki sen bir yadigâr alıyorsun, sen de bana bir yadigâr ver ki, bir vakit seni anayım.

Öyle dostlar tutalım ki, onların arzusu ile yürüyelim.
Onlar da o saygısızlığı göremiyorum ki, ona göre hüküm verelim.

Onlar öyle dostlar olmalı ki, bu ötekilerden daha kuvvetlidir diyebilelim.
ŞİİR:

Seni, incinirsin diye gönlümde saklayamam,
Alçalırsın korkusu ile gözümde de tutamam,
Seni gözümde, gönlümde değil canımda saklayayım ki
Son nefesimde bana son yar olasın.

Senin aşkında, benden başka kimse sebat gösteremez.
Benden başka hiç kimse çoraklığa tohum ekmez.

Düşmana da, dosta da seni kötülemek istiyorum ki,
Seni benden başka hiç kimse sevmesin.

Âşık, bir vakit, o kötülemekten sevgiliye bir zarar gelmemesini ister.
Onu incitmemeyi düşünür.

Ama ona bir elem ve ıstırap gelecekse, vay o güne!
Ben Allah’tan altın isteyeceğim, o da hemen verecek, bu para ile bir köle satın alacağım, ona bilgi öğretecek, kendimi oyalacağım.

Evet, Allah altınlar verir.
Yahut istemesem de verir.

Bana veriyorsun ve diyorsun ki:
“ Bu para ile bir değirmen satın alacaksın onu benim için al, senin hesabına döndüreyim.”

Değirmen taştan ve demirdendir.
Bu ise etten, deriden, sinirden ve damardan yapılmıştır.

Ayrıca bunun canı ve hayatı vardır.
Eğer sen vermezsen ben kendim dönerim.

Bu yüzden her gün bana birçok itirazda bulunurlar, onun üç beş kuruş kazanması bundan daha faydalı idi derler.
Çocukluğumda benim iştahımı kaçıran işte bu söz olmuştur.

Aradan üç dört gün geçtiği halde hiçbir şey yemiyordum.
Sade halk sözünden değil Hakk sözünden bile ürküyordum, sebep yokken yemekten içmekten kesilmiştim.

Babam:
“ Oğlum ye!” dedikçe ben:
“ Bir şey yiyemiyorum” diyordum.
Artık zayıflıyordum, kuvvetim o dereceye varmıştı ki, istesem pencereden kuş gibi dışarı uçarım dedim.

Bunda keramet var ama sana açıklamak istemiyor dediler.
Mucizeyi (Alışılmışın üstünde işler hareketler ), inkârcılığa karşı gösterirler.

Sen eğer tam manası ile inkârcı değilsen, sana bu açıklanmaz.
İsteyene açıklanır.

Bu bir topluluk içinde olur.
Bir köşecikte değil, etrafımızda bir insan topluluğu var.

O tek bir kimse olsa idi sözleri kuru davadır derlerdi.
İşin kötü tarafı Mevlana bana dün:
“ Bahaeddin onlar ile birlikte oturduğu için senin sözünü soğuk karşıladı” dedi.
(Bahaeddin Mevlana’nın oğlu)

Bana gönül vermedi ki, Bahaeddin’e sadece “Bahaeddin” diyeyim.
“ Mevlana Bahaeddin” demek böyle dostlar için teveccüh sayılmaz, bunu gönül istemiyor.

O ok atmayı bilmez, bununla beraber ilmini, usulünü bilir.
O isterse iş başka olur.

Elbette başka şey istemiştir.
O ulu Tanrı’nın vatanını, müminin sevgilisi ve dileği olan o kutsal yeri (Kâbe’yi) istemiştir.

Ama denilemez ki, mutlaka onu dilemiştir.
Eğer bir şey istemişse bunu istemiştir derler.

Şimdi Mevlana’nın “ İncindim” dediği meseleden söz açayım.
“ Mevlana’nın sözlerinden Şems çok faydalanıyor “ demişler.

Evet, bana şu yönden faydası var ki, bu surette bize yardımcı olur, bana bazı işaretlerde bulunur.
Ama o işaretler size değil, yalnız banadır.

Onun hitabı da size değildir.
Görüyorsunuz ya, beni bir garip olarak nasıl buldu, nasıl rahata, huzura kavuşturdu!

Şu halde Mevlana kimin Mevlana’sıdır?
O bir kimseye bir isim koyarsa (Kimi tutarsa) asla ondan vazgeçmez.

Gece görmüş olduğu her rüya, sabah namazından önce gerçekleşir, ikindi namaz vaktine kadar tesiri devam ederdi.

Bunun adet halini almaması için yürekten gelen bir gayretle uğraştım.
Bu nasıl şeydir?
Bu başka bir namaz mı sayılır?

Bahaeddin bir aralık, dalından koparak yere düşen bir sonbahar yaprağı gibi ayağıma kapandı.
Bu hal, bir kere, iki kere değil, hayli zaman sürdü.

Rengi toprak gibi olmuştu.
Bir gün şöyle bağırdı:
“ Mevlana’nın önünde oturan Şemseddin sen misin?”
“ Evet, benim” dedim.

Yanımda oturdu.
Bulunduğumuz küçük kervansarayın ufacık bir odasından ona sesler geliyor:
“ Neredesin, nerdesin? Diyorlardı.
Şimdi bu kadar yeter.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***

Neler öğrendik:
1.    İçimizde ayrı-ayrı varlıkların olduğunu vücudumuzda bir arada ve birbiriyle işbirliği içinde bir bütünlük sağladığını öğrendik.
2.    Dostlara armağan vererek bizi hatırlamalarını sağlamamız gerektiğini öğrendik.
3.    Hatırlanmak istiyorsak bizi hatırlatacak armağanlar vermemiz gerektiğini öğrendik.
4.    Hediyelerle dostluğun pekiştiğini öğrendik.
5.    Dostların birbirine yardım etmesi gerektiğini, tek taraflı bir ilişkinin uzun sürmeyeceğini öğrendik.
6.    Dostluğun can ile candan olması gerektiğini öğrendik.
7.    Seven sevdiği hakkında kötü şeyler söyleyerek onun başkalarıyla kendinden daha fazla dostluk kurmasına engel olduğunu öğrendik.
8.    Hayatını para kazanmakla sınırlı tutanın dostu olamayacağını öğrendik.
9.    Büyüklüğü saklayan, gizleyen, ret eden, tanımayan, tanımazlıktan gelenin mevcut büyüklük ve güzellikleri kabul etmeyeceğini inkârcılığından ille mucize gösterilmesini istediği öğrendik.
10.                      Büyük, sağlam, hakikat dolu söz ve davranışları olan kişiyi kabul etmeyene sırlar verilmeyeceğini, açıklama yapılmayacağını öğrendik.
11.                      İsteyici olana, beğenene, kaliteyi anlayana, değerini bilene açıklama yapıldığını öğrendik.
12.                      Mevlana’nın oğlu Bahaeddin Veled hazretlerinin isteğinin Kâbe olduğunu, bu isteğin gözünü perdelenip Şems Hazretlerinin hakiki değerini göremediğini, anlayamadığın bundan dolayı soğuk davrandığını öğrendik.
13.                      Mevlana Hazretlerinin bir kişiyi benimsediği zaman hiç bırakmadığını öğrendik.
14.                      Gönlünü veren insana samimi hitap edildiğini öğrendik.
15.                      Mevlana Hazretlerinin gelecekte olanları haber aldığını ve gerçekleşmesine şahit olduğunu öğrendik.

İşte böyle yaren,

Kim ne istiyorsa onu düşünür, onu görür, görmek ister, ulaşmak ister, beraber olmak ister.

İstek kişiyi kuşatmışsa ve hâkim olmuşsa daha iyi ve güzel olanı göremez, adeta kendini kör eder.
Tüm dikkati isteğine yönlenmiştir.

Bahaeddin Veled Hazretleri, Şems Hazretlerini tanıdıkça saygısı ve sevgisi çok artmış köle gibi hizmet ederek Şems Hazretlerinin sevgisini kazanmıştır.

Şems Hazretleri Bahaeddin’i kendi öz evladı gibi sevmiş ve ona (Sırlarını) armağan etmiştir.

Şam’a kaçan Şems Hazretlerini bulup Konya’ya gelmeye ikna ederek getirmiştir.
(RAVLİ ŞEMSİN ŞAMDAN GELİŞİ) YAZ OKU.

Kendine dön, kendini bil, her ne ararsan sendedir diye işaret ettikleri sende olan varlıkları tanıman ve nasıl uyum içinde çalıştıklarını görmen, ihtiyacına göre de onun kuvvetini kullanmandır.

Bilgisiz olanlar büyü ile istediğini elde etmeye kalkarlar ve dinden ve imandan çıkarlar.
Hâlbuki Tanrı bizim istifade etmemiz için bize armağan etmiştir.
Fakat kötü maksatlılar görmesin diye de perdelemiştir.

Tanrı bu gücü bize vermiştir.
Öğrenmemiz ve yararlı işlerde kullanmamız gerekir.

                                        *
RAVLİ

Popüler Yayınlar