10 Temmuz 2012 Salı

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE KENDİ KARARIMIZLA ALDIĞIMIZ SONUÇ

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Hamamda iki adam, hamamcıya emanet bıraktılar.
Bunlardan biri yıkanıp çıktı, bıraktığı çantayı istedi ve alıp hamamdan gitti.

Biraz sonra arkadaşı çıktı.
Hamamcı:
“ Para bendedir, ancak o arkadaşı getir de al paranı! Dedi.

Ben şimdi hak erenlerden, halktan gizli yaşayan o topluluktan söz açmak istemiyorum.
Onlar böyle imkân buldular, böyle yaşadılar geçip gittiler.

Ben de dedim ki:
Mevlana’dan başka hiç kimse ile konuşmayayım, yalnızca Mevlana ile sohbet edeyim.
Şimdi gel de kulağına söyleyeyim:
Ben bir iş yapmak istiyorum.

Ama Tanrı engel olursa beni dinlemez.
Bizi gören kimse, ya Müslüman’ın Müslüman’ı, ya da zındığın zındığı olur.
Çünkü bizim manamıza erememiş olanlar ancak dış yüzümüzü görürler ve ibadetlerimizde dış görünüşü bakımından eksiklik bulurlar.

Çünkü onun himmeti (Çalışmaları) yücedir, bu ibadete de ihtiyacı kalmamıştır sanırlar.
Âlemlerin gerçekten bağlılık sebebi olan ibadetten uzaklaşırlar.

Bir kere benim arzuladığım şey, senin dediğin gibi değildir.
Sen diyorsun ki:
“ Arzu edilen hep odur, onu inciten bir şey var ama eli ona erişemez”

Bu Sünnilerin mezhebi, uygulamada Mutezile mezhebine daha yakındır.
Mutezile mezhebi de, felsefeye yakındır.
“ Kardeşi için kuyu kazan (Tuzak hazırlayan), içine kendi düşer” derler.
Bu nasıl bir inançtır?

Ben ki dervişlik yönünden geliyorum, bu yol bütün korku ve tehlikelerle dolu olduğu halde yine de yüce Tanrı’nın koruduğunu görürsün.

Bu saatte sen bir dervişle berabersin.
(Bu yazıları okurken bizimle berabersin)

Bu nasıl korku ve kötü düşüncedir ki, bu toplum Tanrı’ya:
“ Öküz çobanı Ahmet” derler.
(Müslümanlar öküz, onları güden, yön veren, yönlendiren Hazreti Muhammed) (Hâşâ!)

Onları terbiye eden nedir?
Şüphe yok ki bu dünyada onlar palaslarını (elbiselerini) boyunlarına asmış, o faydasız azap içinde, o bilgisizlik ve karanlık âlemde mezarlarının kıyısına kadar sürüklenip giderler.

(Üzerine giymesi gereken, ayıplarını kapatan, soğuktan, sıcaktan koruyan elbisesini yular gibi boyunlarına asmışlar.
Yani sahip oldukları güzel özellikleri doğru yerde kullanmayıp, göstermelik hale getirip kendilerine sıkıntı verir duruma getirmişler)

Mezar kıyısından sonra da acaba Tanrı o kulunu cehenneme kadar naz ve nimet içinde mi yaşatır?
(Mezara girdikten sonra Kıyamete kadar geçen zamanda yanlış yapanın izzet ikram göremeyeceğini anladık)

Diyelim ki, ben bir aralık kötü elbise giydim, bu benim arzumladır, yoksa benim hakkımda;

Tanrı’nın dilediği hep:
Lütuf içinde lütuftur (Hoşluk içinde hoş olmak, güzellik içinde güzel yaşamak, iyilik içinde iyiliktir),
Kerem içinde keremdir (Asiller içinde asil olma,  soylular içinde soylu olma, cömertler içinde cömertlik yapma, bağışlar içinde bağış yapmaktır).

Ancak şu var ki benim layık olduğum şey yerine göre lütuf da olabilir, kahır da.
Ama lütuftan üzülüyorum ben.

Bana her dört günde biraz gevşeklik, bir uyuklama hali gelir.
Biraz sonra da bu hal geçer.

O zaman bir lokma bile yutamam.
“ Sana ne oldu?” derler.
“ Bana hiçbir şey olmadı, öyle birinin divanesiyim ki,  üstümü başımı yırtarım”

“ Bir şeyler yemiyor musun?” derler.
“ Hayır yemiyorum”
Bugün yarın, o bir gün, başka bir gün de.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Kişiler kendine ait olan eşyayı alıp kullanmada engelle karşılaşmadıklarını öğrendik.
2.    Satın alma gücü olan para, kendine ait olsa bile beraber olduğunun haberi ve izni ile alınması ve harcanması gerektiğini öğrendik.
3.    Tanrı engel olursa elimizden bir şey gelmeyeceğini öğrendik.
4.    Şems ve Mevlana Hazretlerinin sahip oldukları manayı bilmeyenlerin dıştan bakanların yanlış karar vereceklerini öğrendik.
5.    Dervişlik yönünden hareket edenleri Tanrı’nın koruduğunu öğrendik.
6.    İnsanlar kendi seçimleriyle yanlışa düştüklerini, Tanrı’nın yarattığı insanlara hep güzellikler sunduğunu öğrendik.
7.    Bu kadar açık yol göstermelere karşılık olarak düzelmeyenleri görünce insanın iştahının kaçtığını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Kişiye yanlışını gösterirsin kızar tepki gösterir.
Kişiye doğru olanı söylersin, güzel örneklerle sonuçlarını gösterirsin, o ısrarla yanlış tercihini yapmak için sanki hiç uyarı ve öneri almamış gibi yanlışına devam eder.

Kişi yanlış sonuçlar aldığı zarar ettiği zaman kendinde hata bulmaz, daima suçlayacağı, öfkesine hedef alacağı birilerini bulur.

Bu zarardan da ders almaz, önerilere, uyarılara kulağını tıkamıştır, gözleri kapalı bir halde yine benzer bir çukura düşer.
Yine suçu, zararı kabul etmez başkalarını suçlar.

Defalarca bu deneyimi geçirdiği halde yanlıştan vazgeçmezler sonra da şikâyetçi olurlar.
Her yerden her kişiden ve Tanrı’dan şikâyet ederler.

Hâlbuki Tanrı yanlış yoldasın diye uyarıcı göndermiştir, açıkça ve anlaşılır uyarılarda bulunmak için bir kulunu göndermiştir.

Yaren, bu işi böyle yaparsam Tanrı ne der diye kendine sormadıysan?
Peygamber efendimiz böyle bir konuda nasıl davranmıştır diye kendine ve dostlarına sormadıysan?
Ulaşabileceğin Tanrı erlerine, âlimlere sormadıysan?

Kendi seçiminle yaptığın işin sonucuna sessizce katlanmalısın.
Yaygara edip de kendini daha fazla aşağı duruma düşürme.

Kendin kimseye sormadan yapacaksın, iyi sonuç alırsan kendine ne akıllı biriyim diye övgüler çıkaracaksın, kötü sonuç alınca da kendin dışında herkes sana zarar vermek amaçlı hareket ettiğini söyleyerek çevreyi suçlayacaksın öyle mi?

Buna kargalar bile güler.
Kendim ettim, kendim buldum,
Gül gibi sararıp soldum türküsünü okumaya başlamalısın.
                                         *
RAVLİ

Popüler Yayınlar