6 Temmuz 2012 Cuma

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE YAPAN KİŞİ DEĞİL BİZE OLAN ETKİSİ ÖNEMSENİR


Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:

Mevlana tuğrak (Sultan) yemeğini yemiyor, ama helva yiyebilir.
Gel den de üzül buna, birlikte konuşalım.

Bütün bunlar bir terazi, bir denge meselesidir.

Yoksa yemekten önce bugün meydana atılan mesele üzerinde konuşmak gerekiyorsa, o işten maksat ya yapmak ya da yapmamaktır yahut her geçen zamanın nasıl geçtiğinin düşünmek konusudur.

Sohbet sana ziyan vermez ama Tanrı’nın has kullarının sohbetini kaçırmak sana ziyan verir, iyi olmaz.
Bunun bir misalini anlatayım:

Diyelim ki, yanında duran bir külhancı (Aşağı tabakadan biri) bana bir iğne batırdı, aynı yere şah da bir iğne batırdı.
Bu, iğne batırılan yerdeki acıların birbiri ile kıyaslanmasıdır.
Yoksa iğneyi batıranların birbiri ile ölçülmesi değil.

Biri dedi ki:
Belki böyle bir padişahın ayağına batırdığı iğnelere karşılık olarak zamanenin kemendi vurulur da boşuna giderse, gerektir ki, bundan hoşlansın.

Geri dönmeyen her şey geçip gider.
Sen ancak kendine gerekli olan şeye bak.

Böyle bir zamanda sana şu hikâyeyi anlatmalıyım.
Gerçi bunu çok tekrarladım.
Hikâye şudur:

Horasanlı Ebû Müslim’in halifelik makamına oturduğu Mansur’u kandırdılar, dediler ki:
“ Seni bu defa o makama oturtan Ebû Müslim günün birinde dilerse oradan uzaklaştırabilir, bir başkasını oturtur.
Şimdi onu temizlemek gerekir.

Bunu yapmak için de bir çare var.
Ebû Müslim seni ziyarete geldiği zaman kılıcını eline verir, hareketlerine dikkat edersin.
Kılıcı elinde oynatıyor mu?

O zaman, sorarsın, kadı buna karşı” Onu öldürmek gerektir” der.
Bu sana cevap ve hüccet (Delil, şahit) olur.
“ Yolda yakalayın öldürün” dersin.

Halifeye dediler ki:
“ Kadının bu sözü senin sorduğun meselenin cevabı değildi ki bunu gerçekleştirmeye imkân olsun”

Halife:
“ Evet, öyle ama günün birinde halifeyi bu makama ben getirdim, ben onun memuru olmadığım gibi başkaları da onun memuru olamazlar diyebilir ve nihayet ben bir gün ölürsem o yine ayaklanır” cevabını verdi.

Mansur halifeye her ne kadar:
“ Sen bu işten vazgeç!” dedilerse de, halife işi bitirdi.
Sonradan pişman olmuştu ama iş işten geçmişti.

Bunda dostluktan çok hilafet (Yer) kaygısı hâkim olmuştur.
O şey ki gereklidir, ister bana ait olsun, ister olmasın yapılmalıdır.

Çünkü bugün yapılmasa belki yarın da yapılmaz.
Senin geç kalmış olman da maksadı ayağa düşürür.

“ Burada zorluk vardır” dersem:
“ Biz bunu teselli ve atlatmaca olsun diye söyledik” deme.

İşin gerçek tarafı sözü apaçık söylemektir.
Buna ne engel var?
O Peygamberlere yaraşan nifak (İkiyüzlülük) gibidir ki onlar bunu çok güzel yaparlar.

Ama o sözden doğacak menfaat sade sana aitse, sözü söylemektense hiç söylememek daha uygun olur.




                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
                    ***
Neler öğrendik:
1.    Mevlana Hazretlerinin gönüller sultanı olduğunu ancak diğer sultanlar gibi yemek içmek ve hükmetmekle uğraşmadığını öğrendik.
2.    Mevlana Hazretlerinin ölçülere ve dengelere çok önem verip dikkatli davrandığını öğrendik.
3.    Bir şeye başlamadan önce ölçülere ve dengelere göre düşünüp yapmak ve yapmamak kararını vermek sonra bu karara göre hareket etmenin doğru olduğunu öğrendik.
4.    Bizde oluşan acıyı vereni değil, acının bizde yaptığı etkiyi düşündüğümüzü ve değerlendirdiğimizi öğrendik.
5.    Yol gösterici büyüğün iğneli laflarının kişiyi yanlıştan uzaklaştırıyorsa, doğru yolu bulduruyorsa, kendini yeniden düzenlemesine fayda verdiğini görüyorsa o zaman bu iğneli sözlerden hoşlanır.
6.    İlişkilerde dostluk yerine makam ve yer işgal etme önem kazanmışsa, birbirine karşı tuzak kurulacağını, birbirlerini yok etmek için çalışacaklarını öğrendik.
7.    Birinin bir şey yapmayı kafasına koyarsa bahane bularak o işi yapacağını öğrendik.

İşte böyle yaren,

Sözü apaçık, anlaşılır, başka anlamları içinde saklayan, perdeleyen söz olmaması gerekir.

Peygamberlerin sözü kapalı söylerler, neden-sonuç olarak güzel ve güzelliklere yönlendirirler ve her zaman aynı anlayışın olmasını isterler.

Eğer ki söz kendi menfaatimize (Çıkarlarımıza) aitse hiç söz söylememiz gerekir.
Kendi arzularımızı elbette isteyeceğiz ama bunu dile düşürmeden uygulamaya çalışmalıyız.

Bir şey söz olarak ortaya çıkarsa vücut bulmaya başladığı zaman kıskançlıklar kendini gösterir.
Açık ve gizli düşmanlar elinden gelen düşmanlığı yapacakları için susmanın iyi bir davranış olduğunu öğrendik.
Ne yapacağını söylersen yolunu keserler.

Mevlana Hazretleri şu üç şey için susmamızı öğütler.
1.    Paranın miktarı
2.    Gideceğin yolu.
3.    Sırrını

Yaren,
Birine iyilik yaptığın zaman ondan sakınmalısın.
Çünkü İblis vesvese vererek iyilik yaptığını kandırarak sana düşmanlık yaptırır, yaptığın iyiliğe pişman eder ve seni daha sonraki yapacağın iyilikten men eder.

Çünkü senin adının Tanrı’nın iyiler defterine yazılmasını istemez.
Bu bakımdan iyiliği iyilik yaptığının bilmemesi için gizli yapılması önerilir.

                                              *
RAVLİ

Popüler Yayınlar