18 Temmuz 2012 Çarşamba

ŞEMS-İ TEBRİZİ VE MEVLANA’YI GÖRMEK

Şems Hazretlerinin bir sohbette söyledikleri:


Her gün kendi sözümü tutmuyorum.

Nasıl ki Senai (Hâkim), o kişinin attığı kerpiçleri kuvvetli şiirleri ile parçaladı, onun ayağına vurdu.



O zaman adam:

“ Hey, hey! Ne yapıyorsun?” dedi.

Senai cevap verdi.

Sana şiirlerimi çürütmek, harap etmek galiba güç geliyor, sen şiirlerimi neden değersiz buluyorsun?”

Adam:

“ Yoksa sen Senai misin?” dedi ve ayağına kapandı.



O hilaf yani tartışma bilgisi okuduğundan dolayı tartışmacı olmuştu.

Ama bu sözümden onda bir muhabbet belirdi.

“ Artık onun sözlerini kırmadım” dedi.



Sen de kendi benliğinden kurtulduğun zaman ona dön, o sana dönünce sen de dönüverirsin.

Böylece susarsın:

“ Ama sonra ne yapayım” dedi.



Dedim ki:

“ Sen de kalkarsın alnına on öpücük, yüz öpücük kondurursun, tartışma böyle olur”



Bu soru yalnızca Reşidüddin’den mi yoksa herkesten midir?

Gel ey katıksız ruh!



Biz saman altından yürüyen su muyuz acaba?

Nasıl ki, su samanın altından yavaş-yavaş yürürken samanın haberi olmaz.

Saman, ansızın havada toz duman olur bir hamlede uçup gider.

Ama su kalır yerinde.



Senin olduğun yerde dost meydandadır.



Aslanı avlamak için ona karakulak denilen bir hayvancık gösterirler.

Onu görmeden aslan tutulmaz.



Sofi de sürünerek olgunlaşır.

Şahabeddin (Sühreverdi-i Maktul) Tanrı zatı ve zat ötesi hakkında söz söyledi.



Gönlüm Nasiruddin’i istiyor.

Ziya’ya şöyle demişti:

“ Karım Tanrı yoluna gitmiyor”



O da:

“ Onlar uyumaktadırlar, uyku çekiyorlar.

Gerektir ki biz uyandıralım, denetleyelim” dedi.



Bir kere Şeyh Ebûbekir’e murakabe ( İç âlemiyle ses ve söz olmadan konuşmak) sırasında dedim ki:

“ Ondan yoksun kaldık”

Dedi ki:

“ Onun müritlerini görüyorsun ya”

Bu sözü aynen Şeref de, Ebubekir’den nakletmişti.



Bir aralık:

“ Eğer bu bulguru yemek sizde gaz yapıyorsa ben gaz yapan şeyler yiyorum, bunu inkâr etmiyorsun ya” dedim.

“ Hayır” dedi.



“O halde neyi inkâr ediyorsun?” Onu yapmayayım da ne yapayım?

Ev birdir, kışın bin türlü zorluklarla yaşıyorum.



Zaman-zaman kırlara çıkıyorum ne kadar zorlansam bir ses çıkmıyor ancak burada korkudan damarlarım altüst oluyor daralıyorum ve bende gaz toplanıyor.



İstiyorum ki, o saatte bir leğen çaylım da ses arada kaybolsun.

Şimdi de böylece farz et, ta ki bana o utandırıcı hal gelmesin.



Ant olsun ki, senin yüzünü görmek bizim için mutluluktur.

Hazreti Muhammed’i (s.a) görmek dileyen kolayca gitsin Mevlana’yı görsün.



Rüzgârla dalgalanan çimenler gibi kendini zorlamadan onun önünde eğilsin.

Bunun aksine davranmak isteyen de dilediği gibi yaşar.

Mevlana’yı bulan ne mutludur!



Ben kimim?

Ben bir kere buldum, ben de mutluyum.

Eğer inancında kuşkun varsa, o, en kestirme yoldan kuşkularını giderir.



Biz şüphemizden dolayı bunu istiyoruz ki, bir zaman ondan hoşlansın, bir zaman da sana soğukluk gelsin.

Bu bir iş hesabı değildir, dostluk hesabı da değildir.



Bu yol o tarafa giden kestirme yoldur.



Mevlana’ya karşı günün hayırlı geçsin, gecen saadetle!

Demenin manası nedir?

                  ***

MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.

Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.

ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***

Neler öğrendik:

1.   Sözde BEN (benlik) olduğu zaman tartışma olacağını, BEN ortadan kalkınca katıksız olarak ruhların sohbet olacağını öğrendik.

2.   Ben içeren sözleri adeta dinleyenleri bana saldır, bendeki benliği yok et der gibi gizli mesaj ilettiğini öğrendik.

3.   Benlikten vazgeçince ruhun ruhlar âlemine gidecek, oradakilerle görüşebilecek hale geleceğini, vücuduyla ilişkiye devam edeceğini öğrendik.

4.   Ruhumuzun ahrette olan dostlarla görüşmeye başlayınca insanda dışarıdan görülebilen bir suskunluk olacağını öğrendik.

5.   Bu çalışmanın saman altından su yürütmek gibi bir müddet gizli yapılması gerektiğini, yol kesecek olanlardan gizlenmesi gerektiğini öğrendik.

6.   Kendimizden ödün vermeden, sıkıntıya girmeden olgunlaşma olmayacağını öğrendik.

7.   En yakınımızda olanların bile BEN konusunda dikkatsiz davrandıklarını, bunun tehlikesine karşı uykuda olduklarını anladık ve bize düşen görevin bu konuda yakınlarımızı uyarmak ve denetlemek gerektiğini öğrendik.

8.   Olgun dostların kendi aralarında ses, söz olmadan ağız açılmadan, dil oynatılmadan konuştuklarını, anlaştıklarını, bizim de onları uyukluyor sandığımızı öğrendik.

9.   Yemek düşkünlüğümüz varsa midemizin gaz yapıp zorluk vereceğini, bu sevgi yerine büyükleri görmek sevgisinin daha iyi olacağını öğrendik.



İşte böyle yaren,



Mevlana Hazretlerinin adının bile bize mutluluk, saadet, şeref getirdiğini öğrendik anladık.

Her sözünün bize öğüt olduğunu, yolumuzu aydınlattığı, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük mutluluklar verdiğini öğrendik, anladık.



Mevlana Hazretleriyle ne işimizin kolaylaşması için ne de dostluk kurmak onun isminden yararlanmak için değil onun mana âlemine kestirmeden götürdüğü için saygı göstermemiz gerektiğini öğrendik, anladık.



Mevlana Hazretlerinin bizi korkularımızdan, şüphelerimizden, zanlarımızdan arındırdığı ve ruh sağlığı bahşettiği için saygı göstermemiz gerektiğini öğrendik, anladık.



Mevlana Hazretlerine karşı hiçbir mutluluk ve hayır sözü söylenemeyeceğini o mübarek şahsiyetin isminin bizzat mutluluk ve iyilik olduğunu öğrendik, anladık.



Yaren,

BEN diyen biriysen ne yaşayanlarla ne de ahrete gitmişlerle konuşamaz, diyalog kuramazsın.

Hele büyüklerin yanına hiç yaklaşamazsın.



Kendinle yüzleşerek veya doğruyu yüzüne söyleyen bir büyüğünden bu konuda yardım almalısın.



Böyle bir olanağın yoksa RAVLİ YÜZLEŞMEK yaz Googlee den araştır.

                                *

RAVLİ

Popüler Yayınlar