Her gün kendi sözümü
tutmuyorum.
Nasıl ki Senai (Hâkim), o
kişinin attığı kerpiçleri kuvvetli şiirleri ile parçaladı, onun ayağına vurdu.
O zaman adam:
“ Hey, hey! Ne yapıyorsun?”
dedi.
Senai cevap verdi.
Sana şiirlerimi çürütmek,
harap etmek galiba güç geliyor, sen şiirlerimi neden değersiz buluyorsun?”
Adam:
“ Yoksa sen Senai misin?”
dedi ve ayağına kapandı.
O hilaf yani tartışma bilgisi
okuduğundan dolayı tartışmacı olmuştu.
Ama bu sözümden onda bir
muhabbet belirdi.
“ Artık onun sözlerini
kırmadım” dedi.
Sen de kendi benliğinden kurtulduğun zaman ona dön, o sana dönünce sen de dönüverirsin.
Böylece susarsın:
“ Ama sonra ne yapayım” dedi.
Dedim ki:
“ Sen de kalkarsın alnına on
öpücük, yüz öpücük kondurursun, tartışma böyle olur”
Bu soru yalnızca
Reşidüddin’den mi yoksa herkesten midir?
Gel ey katıksız ruh!
Biz saman altından yürüyen su
muyuz acaba?
Nasıl ki, su samanın altından
yavaş-yavaş yürürken samanın haberi olmaz.
Saman, ansızın havada toz
duman olur bir hamlede uçup gider.
Ama su kalır yerinde.
Senin olduğun yerde dost
meydandadır.
Aslanı avlamak için ona
karakulak denilen bir hayvancık gösterirler.
Onu görmeden aslan tutulmaz.
Sofi de sürünerek
olgunlaşır.
Şahabeddin (Sühreverdi-i
Maktul) Tanrı zatı ve zat ötesi hakkında söz söyledi.
Gönlüm Nasiruddin’i istiyor.
Ziya’ya şöyle demişti:
“ Karım Tanrı yoluna
gitmiyor”
O da:
“ Onlar uyumaktadırlar, uyku
çekiyorlar.
Gerektir ki biz
uyandıralım, denetleyelim” dedi.
Bir kere Şeyh Ebûbekir’e
murakabe ( İç âlemiyle ses ve söz olmadan konuşmak) sırasında dedim ki:
“ Ondan yoksun kaldık”
Dedi ki:
“ Onun müritlerini görüyorsun
ya”
Bu sözü aynen Şeref de,
Ebubekir’den nakletmişti.
Bir aralık:
“ Eğer bu bulguru yemek sizde
gaz yapıyorsa ben gaz yapan şeyler yiyorum, bunu inkâr etmiyorsun ya” dedim.
“ Hayır” dedi.
“O halde neyi inkâr
ediyorsun?” Onu yapmayayım da ne yapayım?
Ev birdir, kışın bin türlü
zorluklarla yaşıyorum.
Zaman-zaman kırlara çıkıyorum
ne kadar zorlansam bir ses çıkmıyor ancak burada korkudan damarlarım altüst
oluyor daralıyorum ve bende gaz toplanıyor.
İstiyorum ki, o saatte bir
leğen çaylım da ses arada kaybolsun.
Şimdi de böylece farz et, ta
ki bana o utandırıcı hal gelmesin.
Ant olsun ki, senin yüzünü
görmek bizim için mutluluktur.
Hazreti Muhammed’i
(s.a) görmek dileyen kolayca gitsin Mevlana’yı görsün.
Rüzgârla dalgalanan çimenler
gibi kendini zorlamadan onun önünde eğilsin.
Bunun aksine davranmak
isteyen de dilediği gibi yaşar.
Mevlana’yı bulan ne
mutludur!
Ben kimim?
Ben bir kere
buldum, ben de mutluyum.
Eğer inancında kuşkun varsa,
o, en kestirme yoldan kuşkularını giderir.
Biz şüphemizden dolayı bunu
istiyoruz ki, bir zaman ondan hoşlansın, bir zaman da sana soğukluk gelsin.
Bu bir iş hesabı değildir,
dostluk hesabı da değildir.
Bu yol o tarafa
giden kestirme yoldur.
Mevlana’ya karşı günün
hayırlı geçsin, gecen saadetle!
Demenin manası nedir?
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri
Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Sözde BEN
(benlik) olduğu zaman tartışma olacağını, BEN ortadan kalkınca katıksız olarak
ruhların sohbet olacağını öğrendik.
2.
Ben içeren
sözleri adeta dinleyenleri bana saldır, bendeki benliği yok et der gibi gizli
mesaj ilettiğini öğrendik.
3.
Benlikten
vazgeçince ruhun ruhlar âlemine gidecek, oradakilerle görüşebilecek hale
geleceğini, vücuduyla ilişkiye devam edeceğini öğrendik.
4.
Ruhumuzun ahrette
olan dostlarla görüşmeye başlayınca insanda dışarıdan görülebilen bir suskunluk
olacağını öğrendik.
5.
Bu çalışmanın
saman altından su yürütmek gibi bir müddet gizli yapılması gerektiğini, yol
kesecek olanlardan gizlenmesi gerektiğini öğrendik.
6.
Kendimizden ödün
vermeden, sıkıntıya girmeden olgunlaşma olmayacağını öğrendik.
7.
En yakınımızda
olanların bile BEN konusunda dikkatsiz davrandıklarını, bunun tehlikesine karşı
uykuda olduklarını anladık ve bize düşen görevin bu konuda yakınlarımızı
uyarmak ve denetlemek gerektiğini öğrendik.
8.
Olgun dostların
kendi aralarında ses, söz olmadan ağız açılmadan, dil oynatılmadan
konuştuklarını, anlaştıklarını, bizim de onları uyukluyor sandığımızı öğrendik.
9.
Yemek
düşkünlüğümüz varsa midemizin gaz yapıp zorluk vereceğini, bu sevgi yerine
büyükleri görmek sevgisinin daha iyi olacağını öğrendik.
İşte böyle yaren,
Mevlana Hazretlerinin adının
bile bize mutluluk, saadet, şeref getirdiğini öğrendik anladık.
Her sözünün bize öğüt
olduğunu, yolumuzu aydınlattığı, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük
mutluluklar verdiğini öğrendik, anladık.
Mevlana Hazretleriyle ne
işimizin kolaylaşması için ne de dostluk kurmak onun isminden yararlanmak için
değil onun mana âlemine kestirmeden götürdüğü için saygı göstermemiz
gerektiğini öğrendik, anladık.
Mevlana Hazretlerinin bizi
korkularımızdan, şüphelerimizden, zanlarımızdan arındırdığı ve ruh sağlığı
bahşettiği için saygı göstermemiz gerektiğini öğrendik, anladık.
Mevlana Hazretlerine karşı
hiçbir mutluluk ve hayır sözü söylenemeyeceğini o mübarek şahsiyetin isminin
bizzat mutluluk ve iyilik olduğunu öğrendik, anladık.
Yaren,
BEN diyen biriysen ne
yaşayanlarla ne de ahrete gitmişlerle konuşamaz, diyalog kuramazsın.
Hele büyüklerin yanına hiç
yaklaşamazsın.
Kendinle yüzleşerek veya
doğruyu yüzüne söyleyen bir büyüğünden bu konuda yardım almalısın.
Böyle bir olanağın yoksa
RAVLİ YÜZLEŞMEK yaz Googlee den araştır.
*
RAVLİ